Serap Durusoy
Cari Fazla Yaratma Stratejisinin Bedeli: Kontrol Edilemeyen Enflasyon
Bilindiği üzere kur şoku ile cari fazla yaratmanın uzun vadede enflasyonu önleyeceği yönündeki deneme ülkemizde kurların önlenemez yükselişine yol açtı. Bunun üzerine dövize yönelik atağın önüne geçmek için döviz tevdiat hesaplarından TL’ye geçiş ve kur korumalı mevduat hesapları devreye sokuldu. Bu enstrümanlarla amacın, dövize yönelimi engellemek ve dövize olan talebi tersine çevirmek olduğu belirtildi. Ayrıca TL’yi özendiren paket içerisinde ince ayarlamalara da gidildi. En son tüzel kişilerin döviz ve altın hesaplarını kur korumalı mevduat hesaplarına dönüştürdüklerinde kurumlar vergisinden istisna olmaları kararı alınmıştı. Devamında 1 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğ ile yurt dışında yerleşik vatandaşların tasarruflarını Türkiye’de değerlendirmesi için yurt içi bankalar nezdinde Yurt Dışında Yerleşik Vatandaşlar Mevduat ve Katılım Sistemi (YUVAM) hesaplarının açılması yürürlüğe girdi.
Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Mahmut Gürcan, 2 Şubat 2022 itibarıyla kur korumalı mevduat hesaplarındaki tutarın 281 milyar liraya yükseldiğini belirtti. Bu tutarın 119 milyar lirasının MB destekli, 162 milyar liranın ise Hazine destekli olarak hesaplara geçtiğini açıkladı. 60 milyar liranın da tüzel şirketlerden geldiğini belirtti. Tüzel kişilerin döviz bozdurmalarının bu denli sınırlı kalmasında yüksek döviz borçlarının etkili olduğu söylenebilir.
Görüldüğü üzere daha çok varlık sahiplerine fayda sağlayan bu modelde döviz tarafında fazlaca bir çözülme olmaz iken kur korumalı mevduatlarda da Sayın Gürcan’ın açıklamasına rağmen rakam arzu edilen bir düzeye ulaşılmamış olacak ki tüm bu düzenlemelere ek olarak bu pazartesi günü yeni bir karar daha alındı. Bu karara göre MB ihracatçıya sunduğu kredi imkanında döviz mevduatlarından TL’ye dönüşüm şartı getirdi. MB İhracat ve Döviz Kazandırıcı Hizmetler Reeskont Kredisi Uygulama Talimatı’nda yaptığı değişiklikle Yabancı para cinsi reeskont kredisi kullanacak firmaların, 30 Nisan 2022 tarihine kadar gerçekleşecek kullanımlarda döviz tevdiat hesapları ve katılma fonlarının en az yüzde 10’unun, 1 Mayıs ile 31 Temmuz 2022 tarihi arasında gerçekleşecek kullanımlarda ise en az yüzde 20’sinin TL mevduat veya katılma hesaplarına dönüşmüş olması veya dönüşeceğine ilişkin taahhütte bulunulması şartı aranacağını belirtti. Ancak bu kararın ihracatçının finansmana ve dövize ulaşımını zorlaştırmakla kalmayıp serbest piyasa ekonomisi kurallarıyla da örtüşmediği görülüyor.
Hal böyle iken TL’ye geçişi özendirecek yeni kararların alınması ihtimali de yüksek. Nitekim Reuters Haber Ajansı’nın aktardığına göre Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin Londra’da bazı banka ve yatırımcıların üst düzey yöneticileri ile yaptığı toplantıda tasarruf sahiplerinin yastık altı altınlarını TL’ye çevirmeye teşvik etmek için hafta sonu yeni bir plan açıklanacağını belirtmiş. Ayrıca bu görüşmede Türkiye’deki enflasyonunun döviz kurlarında sağlanan istikrar ile birlikte geçici olduğu, enflasyonun tek haneli rakamlara indirileceği ifade edilmiş. En dikkat çekici açıklama ise kurun bu seviyede sabit tutulacağı yönündeki sözleri olmuş. Zira dalgalı kur rejimine rağmen böyle bir açıklama yapılmış olması önemli bir çelişki olarak göze çarpıyor.
Politika faizini devreden çıkaran ve büyümeyi önceliklendiren bu modelin kur tarafında bir sakinlik yaratmasına rağmen Ocak ayına ilişkin açıklanan resmi rakamlarda enflasyonu raydan çıkardığı gözlemlendi. Yıllık bazda TÜFE’nin yüzde 48,7, ÜFE’nin yüzde 93,53, çekirdek ÜFE’nin ise yüzde 39,45 olduğu açıklandı.
Bu yüksek enflasyonun ekonomi yöneticilerince küresel bir sorun olarak değerlendirilmesi ve emtia ve enerji fiyatlarındaki artışa bağlanması ne yazık ki yaşanılan gerçeğin görülmesini engelleyemiyor. Nitekim S&P’nin Türkiye’de enflasyonun yılın büyük bölümünde yüzde 50’nin üzerinde olacağı açıklamasının ardından OECD Aralık 2021’de yıllık yüzde 6,6 ile 30 yılın rekor enflasyonunda 1 puanının Türkiye’den geldiği, Türkiye dışarı da bırakıldığında enflasyonun yüzde 5,6 gibi makul bir seviye de olduğu vurgulandı.
Bu bağlamda fiyatlama davranışlarını ortadan kaldıracak radikal bir para politikası uygulanmadığı, uzaklaşılan para politikasına geri dönülmediği sürece kısa vadede enflasyonun önüne geçilemeyecek ve MB tarafından liralaşma olarak ifade edilen stratejinin de gerçekleşmesi söz konusu olamayacak. Tabi ki bir o kadar önemli olan nokta MB ve TÜİK’in aşınan itibar ve güveninin de yeniden kazandırılması. Ancak Hazine ve Maliye Bakanı’nın ekonomistler ve akademisyenlerle yaptığı ve MB Başkanı’nın yer almadığı toplantıda politika faizini önemsizleştirdikleri, MB bağımsızlığı diye bir şeyin olmadığı yönündeki talihsiz açıklamasının ardından, Londra’da yapılan toplantıda da ekonomi yönetiminin para politikası ayağında yer alan MB’den hiç kimsenin davet edilmemiş olması itibar kazanımının çok kolay olamayacağını gösteriyor.