Hüseyin Tapınç
ARAŞTIRMALARIN ARAŞTIRMASI
Bir önceki yazımda pazarlama ve kamuoyu araştırmalarının hangi amaçlara hizmet ettiğini, karar mekanizmasının hangi aşamasında konumlandırılması gerektiğini ve hangi noktadan sonra araştırmaların kötüye kullanılabileceğini ele almıştım. Kaldığımız yerden devam edelim.
Her seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de bir iki yıl öncesine dek adını sanını duymadığımız şirketlerin yaptığı araştırmalar ile her türlü ekranda karşılaşıyoruz.
Bu araştırmaların cumhurbaşkanlığı seçimine ya da genel seçim sonuçlarına yönelik tahminlemeleri araştırma ile ilgili hiçbir kimlik ya da finansman kaynağı belirtilmeden ve bir başka araştırma bulgusu ile desteklenmeden paylaşılıyor. Bu paylaşımlar üzerine on binlerce etkileşim yapılıyor ve adı her ne kadar haber kanalı olarak geçse de aslında birer tartışma kanalı olan platformlarda bu araştırma sonuçları üzerine saatlerce analiz üretiliyor.
Bu araştırmaların birçoğunun işlevinin kamuoyunun fikirlerini temsil etmekten çok o fikirleri oluşturmaya hizmet etmek olduğunu biliyoruz. Bu her seçimin değişmez olgusu. Burada yeni bir şey yok.
Bu şirketlerin dışında işini olması gerektiği gibi yapan araştırma şirketleri de bulunuyor. Dolayısıyla konuya tüm yumurtaları aynı sepete koymadan yaklaşmayı da bilmek gerekiyor. Ancak, kabul edelim ki, bu dünyada ilk kez karşılaştığımız ya da yaygın davranışa dönüşmekte olan bazı olumsuz gelişmeler de mevcut.
ARAŞTIRMACI, SİYASİ PARTİ TEMSİLCİSİ GİBİ…
Son bir iki seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de adı araştırmacıdan anketçiye dönmüş olan araştırma şirketi sahiplerinin ya da üst düzey yöneticilerinin bu kez “kulis bilgisi taşıyıcısı” olarak yeni bir görev üstlendiklerini gözlemliyoruz.
Anketçiler bağımsız bir araştırmacı olarak değil de belli bir siyasi partinin ya da geleneğin temsilcisi olarak ekranlarda görev alıyorlar; araştırma bulgularını paylaşmak yerine kendi kişisel değerlendirmelerini ya da temsil ettikleri siyasi partinin görüşlerini bir kanaat önderi kimliğinde toplum ile paylaşıyorlar.
Araştırmacı kimliği altında bir siyasi aktör olarak görev yapmak son seçim dönemlerinin ürünü. Bu, yeni bir olgu.
Araştırma şirketlerinin bir siyasi parti ile çalışması ve ona hizmet vermesi kuşkusuz ki yeni bir şey değil. Siyasi partiler, her seçim döneminde bir ya da birden çok araştırmacı ile çalışırlar. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
YENİ TÜRKİYE’NİN ÜRÜNÜ
Ülkemizde araştırma sektörünün en iyi müşterileri arasında siyasi partiler ilk sıralarda yer alır. Üstelik araştırma şirketi sahipleri kendi siyasal tercihlerinden bağımsız olarak bir siyasi partiye hizmet edebilirler, kendi siyasi düşüncelerinin tam tersinde konumlanmış bir siyasi parti ile çalışan araştırmacılar her zaman olmuştur. Profesyonel hizmet bunu gerektirir. Ancak, kendini bir araştırmacı gibi konumlandırıp, aslında siyasi sözcülük görevini üstlenmek Yeni Türkiye’nin bir ürünü.
Türkiye’de araştırma sektörünün itibar kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de bu; “araştırmacıların” kendini yanlış yerde ve yanlış işlevde konumlandırması.
Dikkatinizi çekmiştir, son günlerde birçok gazete ve internet gazeteciliği platformunda kamuoyu araştırmaları üzerine yazılmış yayınlarla karşılaşıyoruz. Araştırma nedir, nasıl kurgulanmalıdır, nasıl okunur ve bir araştırma yayınlanırken nelere dikkat edilmelidir… Bu tür yayınların son derece değerli olduğuna ve araştırma okur-yazarlığının güçlendirilmesine katkıda bulunduğuna inanıyorum.
Bu tür yayınların bir kısmı işini layıkıyla yapan araştırmacılara danışılarak ya da akademisyenlerden destek alınarak hazırlanıyor. Buna karşın bu tür yayınlarda da bazı yanıltıcı bilgilerin paylaşıldığına şahit olmak hem şaşırtıcı hem de üzücü. Üstelik bu yanlış bilgilendirmelerin kaynağı da bazı akademisyenler.
Buradaki birçok örnek arasında beni en çok etkileyen ve son seçim döneminin ürünü olan “araştırmaların araştırması” paylaşımlarına değinmek istiyorum. Bu paylaşımların sembolik bir değer taşıdığına inanıyorum.
Daha önce de değindiğim üzere, her seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de birçok araştırma şirketi siyasi partilerin ya da cumhurbaşkanı adaylarının tercih oranlarına dair sonuç yayınlıyorlar.
Bu çalışmaların tamamının kitabına uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini kabullenelim. Bu ön kabulden bağımsız olarak tüm bu araştırmaların farklı zaman dilimlerinde gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra hedef kitleleri bire bir aynı olsa da tüm bu çalışmalar farklı örneklem büyüklüğüne sahip araştırmalar. Bunlar aynı örneklem büyüklüğüne sahip olsalar bile, farklı örneklem teknikleri ile oluşturulmuş olabilirler. Tüm bunların ötesinde, bu araştırmalar farklı bilgi toplama yöntemleri kullanılarak yapılan araştırmalar. Araştırmaların bir kısmı yüz yüze, bir kısmı telefonda ve bir kısmı da online (panel üzerinden ya da SMS ile seçmene ulaşarak) gerçekleştiriliyor. Hatta bu üç yöntemi eş zamanlı olarak kullanan araştırmalar bile mevcut.
UCUBE SONUÇ DOĞURUR
Böylesi bir çeşitlemenin olduğu araştırmaları bir arada ele alıp, bunların sonuçlarının ortalaması alınarak yapılan “araştırmaların araştırması” sonuç paylaşımı olsa olsa ucube bir sonuç doğurur.
Bu tür bir çalışma asla ve asla bir meta analiz değildir. Bu, herhangi bir bilimsel değeri olmayan, olsa olsa düşük kalibrede, popülarite yaratmayı hedefleyen bir çalışmadır. Bu tür paylaşımlar bilimsellikten uzak olmanın ötesinde seçmeni ve araştırma okurunu yanıltabilecek basit nitelikteki çalışmalardır.
Dil bir kez bozulmaya görsün; araştırma şirketinden anket şirketine dönüşünce artık araştırma raporlarının yerini anket raporları alıyor. “Araştırmaların araştırması” da yaşanan bu dönüşümün sembolü olarak günlük hayatımızda kendine yer buluyor.