Besim Güçtenkorkmaz
Anadolu’nun kadın kahramanlarını andık
Kurtuluş Savaşımızın en zorlu günlerinde, Rusya’dan gönderilen cephaneler, düşman donanmasının Karadeniz kıyısında kontrol edemediği tek ilçe olan İnebolu kıyılarına Çatana adı verilen balıkçı tekneleriyle getiriliyordu. Gece karanlığında İnebolu’ya özgü “Denk” adı verilen kayıklarla gemilere yanaşan bölgedeki kayıkçılar, cephaneyi hemen kıyıdaki Türk Ocağı binasına taşıyarak mahzene saklamaktaydı.
Düşmanın Ankara kapısına dayandığı günlerdi. Savaş en şiddetli şekilde sürerken, bu cephanenin cephelere taşınması işini kadınlar ve yaşlı erkekler üstlenmişlerdi. Mühimmatın öncelikle İnebolu’dan Kastamonu’ya ulaştırılması gerekiyordu. Dile kolay, kadınlar, 3 yıl boyunca İnebolu/Kastamonu arasındaki 95 kilometrelik patikadan, kağnılarla ve bazen de sırtlarında, askerlerimize destansı bir çabayla cephane taşıdılar. İşte o cefalı yol, bugün İstiklal Yolu olarak anılıyor ve mermi taşırken donarak ölen şehitlerimizin anısına her yıl benim gibi gönüllüler tarafından yürünüyor.
9 Haziran’da İnebolu’dan başlayan "Atatürk ve İstiklal Yolu Yürüyüşü”nde, yürüyüşçüler ilk gün 20 kilometrelik etabı tamamladı.
İlk kamp alanına ulaşıldı
İnebolu'da düzenlenen törenin ardından 95 kilometrelik İstiklal Yolu yürüyüşüne başlayan katılımcılar akşam saatlerinde konaklamanın yapılacağı Çuhadoruğu mevkisindeki ilk kamp alanına ulaştı.
Alana çadırlarını kuran yürüyüşçülere Kastamonu Valiliğince sıcak yemek ve çay ikram edildi. Kamp ateşi yakan yürüyüşçüler daha sonra çadırlarında dinlenmeye çekildi.
Yürüyüşe katılan İnebolu Kaymakamı Ahmet Vezir Baycar, "Malumunuz bugün aynı zamanda İnebolu Şeref ve Kahramanlık Günü. Şeref ve Kahramanlık Günü etkinliklerimizi, deniz gösterilerimizi, ecdadımızın cephane taşıma etkinliğimiz yaptık. Akabinde kortej eşliğinde 11.30 gibi yürüyüşümüzü başlattık. 20 kilometre güzel bir parkurdan sonra ilk konaklama alanındayız" dedi.
Yürüyüşe Türkiye’nin değişik yerlerinden katılım olduğunu dile getiren Baycar, "Bu bir milli ruh. Bu milli ruhu yaşamak için yürümek lazım. Ben kendim de yürüdüm. Bunu gerçekten yürüdüğüm için çok çok mutluyum. Herkese tavsiye ediyorum. Bu sene gelemeyenler de muhakkak önümüzdeki yıllarda gelsinler. Milli Mücadeleye silah yetiştiren ecdadımızın yaşadığı sıkıntıları görsünler. Tabii yolları eskiye nazaran iyileştirmiş olduk ama yine bu haliyle bile çok yorucu oldu. Çok tatlı bir yorgunluk. İnşallah kamp alanında bu yorgunluğu atacağız" diye konuştu.
Yürüyüşçüler Küre ve Seydiler ilçelerindeki kamp alanlarında da iki gece konaklayarak bugün Kastamonu'ya ulaşacak.
Şerife Bacı'nın anısına
Yürüyüş sırasında anılan ve anıt mezarına da uğranılan Şerife Bacı da o destansı kadınlardan birisidir. O gece, kağnıya yüklediği cephanenin üzerini bir güzel örter. Diz boyu karda, hem de yağış altında İnebolu’dan yola koyulmadan önce, kundaktaki bebeğini de üzerini örttüğü cephanenin arasına yatırır. Şerife Bacı, 95 kilometrelik yolu bitirip Kastamonu kışlasına mühimmatı teslim etmeye geldiğinde soğuktan donmuş haldedir. Tüm çabalara rağmen kurtarılamaz ve orada şehit olur. Cephanenin yanına koyduğu çocuğu ise donmaktan son anda kurtarılır.
Destan yazan kadınlar
Anlatılanlara göre, cephaneyi ıslanmaması için yorganla, kucağındaki bebeğini ise geriye kalan tek örtü olan peştamalla örten ve yarı çıplak ayakları ile bu yolda kışın mühimmat taşıyan çok sayıda destansı kadın vardır. Bu cennet vatan işte böyle kazanılır. Şimdi unutmaya yüz tuttuğumuz o milli mücadelenin arkasında, hiç unutmamamız gereken işte böyle büyük acılar bulunuyor.
Şerife Bacı’nın ve diğer kahramanların anısına, o günlerin zor şartlarını yaşamak, değerlerini bir kez daha anlamak ve kahramanlıklarına şahit olmak için İnebolu-Kastamonu arasını, yaklaşık 300 kişi, 4 gün boyunca geçtiğimiz yıl ben de yürüdüm. Geceleri, dağlarda kurduğumuz çadırlarda geceledik. İnebolu, Küre ve Seydiler Belediyeleri yemek ihtiyacımızı karşıladı. Gördük ki, Şerife Bacıların kağnı tekerleklerinin izinde, bugünün geniş olanaklarıyla bile yürümek de o kadar kolay değilmiş.
İstiklal Yolu
İnebolu’daki Türk Ocağı binasının mahzeninden aldıkları mühimmat ile yola çıkan kağnılar, sokaklardan sessizce geçer ve ilçenin yaslandığı sarp Küre Dağlarındaki patikalara ulaşır. Yüksek bitki örtüsü cephane taşıyanların üzerini örter, onları görünmez yapar. Küre Dağları kısa sürede 2 bin metrelere yükselirken, kağnılar, bizim de yürüdüğümüz 950 metredeki Çulha Geçidi’nden dağın arkasına geçer. Yamaçların arkası daha da güvenlidir ama dağlar zorludur. Karda, kışta, yağmurda sık orman yapısı ile Küre Dağları, karınca gibi mermi taşıyanlarla dolar. Çulha Geçidi’nden bir gün yürüyünce, bakır madeni ocakları ile bilinen Küre ilçesine gelinir. Küre’nin az ilerisinde Bülent Ecevit’e soyadını veren Ecevit köyü ve Ecevit Han vardır. 60 kilometre sonra Seydiler kasabası karşılar sizi. Kastamonu’ya mühimmatı teslim etmeye geldiğinizde, İnebolu’dan ayrılalı 95 kilometre olmuştur.
Şerife Bacı
Dağların üzerinden geçen 95 kilometrelik bu kahramanlık yolunda, cephane taşırken donarak ölen Şerife Bacı’yı ve diğer tüm kahramanlar, bu yürüyüşte, her adımda saygıyla anılır.
Bu nedenle, kahraman kayıkçıları ve kadınları ile Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında önemli rol oynayan İnebolu, istiklal madalyası ile onurlandırılan tek ilçemizdir. Seydiler ilçesinde, Şerife Bacı için yaptırılan görkemli anıt mezar ve yine adını taşıyan bir müze konak bulunmaktadır.