
Bulut Girgin
Dijital Afyon Savaşları
1840’larda Çin, kapitalizme geçememiş ve endüstri devrimini yakalayamamış olmasına rağmen dünyanın en büyük ekonomisi ve en büyük pazarıydı. Bunun yanında kapitalistleşmiş ve hızla endüstrileşen İngiltere, üretim kapasitesi o güne kadar görülmemiş seviyede artan sanayisine yeni pazarlar aramaktaydı. Fakat ürünlerini Çin pazarına sokamıyordu. Bunun temel sebebi Çin’in iç pazarını koyduğu kurallarla kapalı tutması ve kendi kendine yeten bir ekonomisi olmasıydı. Buna karşılık Çin İngiltere’ye çay, porselen, ipek gibi ürünler sattığından Çin-İngiltere ticaret dengesi Çin lehine fazla vermekte ve İngiltere gümüş rezervlerini Çin’e kaptırmaktaydı.
Bu ticaret açığına karşı bir çare olarak İngiltere kaçak yollardan sömürgesi Hindistan’da yetiştirdiği afyonu Çin’e satmaya başladı. Çin, İngiltere’nin sanayi ürünlerine ihtiyaç duymasa da Çin halkının önemli bir kısmının afyon bağımlısı haline getirilmesi sonrası Çin’in afyon talebi çok yükseldi. Böylece afyon ticareti Çin-İngiltere ticaret dengelerini hızla İngiltere lehine çevirdi. Hem para kaybeden hem de halkının önemli bölümü uyuşturucu bağımlısı haline gelen Çin de afyon satışını engellemek için büyük önlemler almaya başladı. Çin kendi limanında yakaladığı büyük bir miktar İngiliz afyonuna el koyduğu zaman İngiliz tüccarları kendi devletlerinden yardım isteyecekti. İngiliz donanması da Çin limanlarını bombalayarak Çin’i İngiliz tüccarlarının Çin’de afyon satışını serbest hale getiren ve pazarını yabancı ürünlere açmak zorunda bırakan bir anlaşma imzalamaya mecbur kılacaktı! Bugün bize garip gelen bu vaka da tarihe Afyon Savaşları olarak geçecekti.
Afyon Savaşlarının Yapay Zekâ ile Ne İlgisi Olabilir?
11 Şubat 2025’te Paris’teki Yapay Zekâ Eylem Zirvesi’nde konuşan ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, tabiri caizse zehir zemberek bir açıklama ile Avrupa Birliği’ni ve AB’nin dijital ekonomiye ilişkin kurallarını adeta topa tuttu. Vance’a göre ABD çok sayıda global ölçekte başarılı dijital şirket yaratabilmişken AB’nin Amerikan şirketleriyle boy ölçüşememesinin temelinde yoğun bürokrasi ve karmaşık düzenlemeler yatıyordu. Özellikle “yeni bir endüstri devrimi” olarak adlandırdığı yapay zekâ alanında Brüksel bürokrasisi yeni kurallar koyarak engeller çıkartırsa, AB yapay zeka devrimini ıskalama riskiyle karşı karşıya kalabilirdi.
Gerçekten de AB’de ABD’nin aksine dijital ekonomiye ilişkin son derece yoğun bir kurallar silsilesi bulunuyor. Kişisel verilere ilişkin GDPR, büyük teknoloji şirketlerini düzenleyen Dijital Pazarlar Yasası (DMA), dijital içeriğe ilişkin çıkarılmış ve Dijital Hizmetler Yasası (DSA), geçtiğimiz günlerde yürürlüğe giren ismiyle müsemma Yapay Zekâ Yasası (AI Act) bunların en önemlileri…
2010’ların sonlarından başlayarak hayata geçirilen bu AB düzenlemeleri daha ilk çıktıkları zamandan beri, birçok tartışma yarattı. Düzenlemelere getirilen önemli bir eleştiri de bunların AB’nin Amerikan teknoloji devlerine karşı kendi pazarını korumak gibi politik bir niyetle çıkartıldığı yönündeydi. Her ne kadar bu düzenlemelerin hiçbiri açıkça Amerikan şirketlerini hedef almasa da düzenlemelerin kapsamında giren büyük teknoloji şirketlerinin kahir ekseriyetle Amerikan şirketleri olması bu eleştirileri destekler nitelikte.
AB’nin aksine 2000’lerin başından bu yana ABD, dijital pazarların düzenlenmesi konusunda oldukça gevşek bir politika izledi. Google, Amazon, Facebook, Apple ve Microsoft gibi devler, rekabet hukuku, veri gizliliği ve diğer düzenlemelerin yeterince güçlü uygulanmadığı bir ortamda serpilip gelişti. Ölçek ekonomileri, ağ etkileri ve veri üzerinde hakimiyet sayesinde, ABD merkezli teknoloji devleri küresel pazarı domine eder hale geldi. O kadar ki; artık bugüne kadar bildiğimiz her şeyi değiştirecek bir teknolojik sanayi devriminin başlarında olduğumuz konusunda çoğunluk hemfikir.
Eğer dijital ekonomi yeni bir Sanayi Devrimi yaratıyorsa, bu durumu 19. yüzyıldaki İngiltere’nin başını çektiği orijinal Sanayi Devrimi ile karşılaştırmak mümkün. O dönem İngiliz sanayisi muazzam bir üretim fazlası yaratmış ve bu ürünler için yeni pazarlar aramak zorunda kalmıştı. Bugün de teknoloji devleri, geliştirdikleri ürün ve hizmetler özellikle de rekabetin yeni arenası yapay zekâ alanında yeni pazarlar yaratma çabasında. Çin’in DeepSeek isimli yapay zekâ platformu, en bilinen Amerikan rakibi ChatGPT’den çok daha düşük bir maliyetle benzer bir sonuca ulaştığını açıkladığında Wall Street’teki teknoloji hisselerinin çakılması rekabetin ne kadar yoğun olduğunun bir göstergesi. O dönemde İngiltere, Çin gibi kapalı ekonomileri serbest ticarete zorla açmak için hükümetinin donanmasının toplarını kullanmıştı. Bugün de ABD merkezli teknoloji devleri, küresel pazarlara daha rahat erişim sağlamak için devletlerinden düzenleyici engelleri kaldırmalarını istiyor olabilir mi?
Her biri yapay zekâ alanında da aktif büyük teknoloji şirketlerinin milyarder patronlarının Trump’ın yemin töreninde en önde sıraya girmesi ve hemen akabinde Amerikan Başkan yardımcısının AB’yi adeta azarlayan konuşması bana bu soruyu düşündürdü.
Bu işin savaş boyutu, peki işin afyon boyutu da var mı? Günümüzün Dijital Afyon Savaşları bu açıdan da eski Afyon Savaşlarına benziyor mu? Gelin ilk önce konunun afyon (bağımlılık) boyutuna bakalım, çünkü belki de her şey bu bağımlılıkla başladı…
Dijital Afyon Savaşları: Afyon Boyutu
Teknolojinin son 20 yılda ne kadar büyük bir gelişim gösterdiğini uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Dikkat çekmek istediğim asıl nokta, bu gelişimin arkasındaki temel dinamik olan veri ekonomisi… Silikon Vadisi’nin dâhi çocukları elbette bu dönüşümde önemli bir rol oynadı. Ancak onların bu başarılarını zaten harcamaya ömürlerinin yetmeyeceği kadar büyük servetlerine servet katarak ödüllendirdiğimiz aşikâr. Burada asıl gözden kaçan gerçek ise, bu başarıların temelinde en nihayetinde bizlerin, yani dünya üzerindeki milyarlarca insanın verilerinin bulunması.
Biz verilerimizi verdik, Silikon Vadisi ise bu verilerle teknolojiyi geliştirdi.
Evet, bunun karşılığında bazı kazanımlar elde ettik. Sınırsız iletişim imkânları, bilgiye anında erişim, online alışveriş kolaylığı, kapımıza kadar gelen market siparişleri… Tüm bunlar hayatımızı daha konforlu hale getirdi. Ancak bir yandan da sosyal medya ve ekran bağımlılığı gibi yan etkilerle, belki de henüz tam olarak ölçemediğimiz psikolojik bedeller ödüyoruz.
Özellikle sosyal medya platformları, biz ekrana ne kadar çok bakarsak o kadar para kazandıkları için sonsuz kaydırma gibi kullanıcıları daha uzun süre platformda tutmaya yönelik tasarımları, insanlarda bir dopamin döngüsü yarattığı artık hepimizin malumu. Bu dopamin döngüsü üzerine yapılan araştırmalar, sosyal medyanın beyin kimyası üzerindeki etkilerini uyuşturucu bağımlılığı ile benzer bir seviyede olduğunu gösteriyor.
Bu bağımlılığın yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de ciddi etkileri var. Çocuklar ve gençler arasında ekran süresinin artışı, dikkat eksikliği, depresyon ve kaygı bozukluklarıyla doğrudan ilişkilendiriliyor. Diğer yandan, iş gücündeki üretkenlik kaybı da ciddi bir problem. Bütün bunlar, ekran bağımlılığı ve sosyal medya algoritmalarının insanları veriye dönüştürme sürecinin yalnızca bireysel değil, ekonomik ve toplumsal maliyetleri de olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, bu alışverişten kârlı çıkan biz değiliz. Şimdi ise tüm dengeleri temelinden sarsacak yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Yapay zekâ. Galiba günümüz teknoloji devleri bu açıdan da Çin’e gizlice afyon satan İngiliz tüccarlarına belli ölçüde benziyor. 21. yüzyılın afyonu da sosyal medya ve ekran bağımlılığı… O halde bir pesimist şöyle dese karşı çıkabilir miyiz?
“İşlerimizi elimizden alacak yapay zekâ algoritmalarını geliştirmek için gereken veriyi, bizleri ekrana bağımlı hale getiren algoritmalar aracılığıyla elde eden şirketlere bizzat biz verdik!”
Dijital Afyon Savaşları: Savaş Boyutu
30 Ocak 2025’te Brüksel’de katıldığım konferansın başlığı “A Time of Truth For Europe?” yani mealen Avrupa için acı gerçeklerdi. Konuşmalar yoğun olarak AB’nin teknolojide neden geri kaldığı üzerineydi ve bir paradigma değişikliğine gidilmesi gerektiği ifade ediliyordu. Bir grup AB’nin pazarlara regülasyonlarla yaptığı yoğun müdahalenin AB’yi inovasyonda geri bıraktığını söylüyor ve bir Brüksel klişesi haline gelen “Amerika icat eder, Çin taklit eder, Avrupa regüle eder” deyimi(?) üzerinden AB’yi eleştiriyordu.
AB de bir yandan kendini eleştiriyordu. Konferansla aynı güne denk gelecek şekilde Avrupa Komisyonu Draghi Raporu’ndaki çıkarımlara paralel bir Rekabet Pusulası dokümanı yayınlanmıştı. Doküman, yeni ekonomide AB’nin nasıl rekabetçi kalabileceği üzerine bazı çözümler getirmeye çalışıyordu. Ocak sonunda Brüksel’de kaybedileceği belli bir savaşa girilecekmiş gibi tedirgin bir hava vardı. Savaşın ilanını da ABD Başkan yardımcısı JD Vance on bir gün sonra Paris’te Yapay Zekâ Zirvesinde yapacaktı…
Avrupa ekonomisi hızla yavaşlasa da (Birleşik Krallık da eklenirse) halihazırda dünya GSYİH’in yaklaşık %20’sini üretiyor. Dünyanın en büyük tüketici pazarlarında birisi ve yetişmiş iş gücü, sanayileşme, refah gibi birçok alanda dünya lideri… Aynı zamanda, ABD ve Çin’den sonra dünyadaki en büyük üçüncü ekonomi. Ancak Avrupa geriye gidiyor ve büyük ölçüde savunmasız görüntü sunuyor.
Bunun yanında 19. Yüzyıl’ın Afyon Savaşlarının kaybedeni Çin ise yeni alternatif küresel güç...
Üstelik Çin, 2000’lerin başından itibaren kendi ülkesinde Google ve diğer Amerikan şirketlerini yasaklayarak kendi dijital pazarlarını korudu. Bu açıdan dijital alanda en sert regülasyonlar ilk günden beri Çin’de mevcut. Buna karşın, bugün Alibaba, Tencent, ByteDance (TikTok’un sahibi), Huawei ve Xiaomi gibi küresel ölçekte rekabet edebilen Çinli teknoloji şirketleri, Batı’ya bağımlı olmayan alternatif bir dijital ekosistem oluşturmuş durumda.
Özellikle de git gide artan jeopolitik tansiyon düşünüldüğünde Amerikan şirketlerinin Çin pazarına girme imkanının olmadığı ortada. 1840’larda olduğu gibi donanmayı Çin limanlarının önüne götürüp bombalayarak pazarı kendi şirketlerine açmak da bir nükleer savaş tetikleyeceğinden, pek karlı bir çözüm değil gibi görünüyor. (Umarım öyle de devam eder)
O halde, Çin’e diş geçiremeyen ABD, AB’yi daha kolay bir hedef görüyor diyebilir miyiz? ABD, “en yakın müttefiki” AB’yi pazarlarını Amerikan şirketlerine açmasını sağlamak için düzenlemelerinden vazgeçmeye zorluyor.
JD Vance’in Paris’teki konuşması, Amerikan teknoloji şirketlerinin AB pazarına girişini deregülasyon yoluyla açmaya yönelik bir Dijital Afyon Savaşı’nın ilanı gibi görünüyor. 1840’larda İngiltere, Çin pazarlarını kendi mallarına zorla açmak için donanmasını gönderdi. 21. yüzyılda ise ABD, Avrupa’nın Amerikan şirketlerinin pazara girişini zorlaştıran düzenlemelerini kaldırmak için ekonomik baskı ve ticaret savaşlarını devreye sokuyor. Eğer bu strateji başarılı olursa, bu kez Afyon Savaşları’nın kaybedeni Çin değil, Avrupa olacak gibi.