Hüseyin Tapınç
Adalet
Türkiye’de yakın zamanda yapılan araştırmaların hepsinde ekonomik sorunlar ilk sırayı oluşturuyor. Bu sorunu, dönem dönem sıralamaları ve ağırlıkları değişse de mülteciler, eğitimle ilgili sorunlar, hukuk ve adalet sistemi izliyor.
İkinci sıradaki bu sorunlar demeti içindeki adaletsizlik, hukuksuzluk ve kadın cinayetleri dahil olmak üzere toplumda artan şiddet olayları, günlük hayatımıza en çok damga vuran konuların başında geliyor.
Üstelik adalet ve hukuk sistemi her on kişiden üçü tarafından ülkenin en önemli ikinci sorunu olarak görülüyor. Bu konuyu bir sorun olarak görenlerin oranı iki sene önce her on kişiden biri ve bir sene önce ikisi olarak kayıtlara geçmişti.
Bu sorunun ülkenin en önemli sorunları arasında hızlı bir ivme ile listenin ilk sıralarına doğru ilerlemesinin birçok nedeni var ve bu nedenler birbirini besleyen nedenler.
Sistemin çöküşünü hızlandıran nedenlerin başında ekonomik eşitsizlik, gelir dağılımındaki dengesizlikler, yoksulluğun derinleşmesi ve yaygınlaşması geliyor.
Resmi göstergeler dahil, birçok kaynak tarafından açıklanan ekonomik veriler, Türkiye’nin sergilediği ekonomik büyüme performansına rağmen milli gelirin paylaşımında bir adaletsizlik olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Uzun bir dönem boyunca işgücü ödemeleri ile sermayenin milli gelirden aldığı payı izlediğimizde aralarındaki dengenin ciddi ölçüde bozulduğunu çıplak gözle görebiliyoruz.
Bunun yanı sıra Türkiye, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı eşitsizliğinin en yaygın olduğu dördüncü ülke konumunda bulunuyor. Ülkede en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48,7 ve en düşük gelir grubunun aldığı pay yüzde 6,1.
TÜRK-İŞ geçtiğimiz ayın açlık ve yoksulluk sınırını 19.830 TL ve 64.595 TL olarak açıkladı. Bugün itibarıyla açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki makas yaklaşık 3.000 lira. SGK verilerine göre çalışanların yüzde 42’si ve DİSK-AR’a göre de özel sektör çalışanlarının yüzde 70’i asgari ücretli.
Açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan ailelerin oranı gitgide toplumda daha geniş bir yer tutuyor; büyürken ekonomik adaletsizlik yaygınlaşıyor ve yoksullaşıyoruz.
Toplumdaki adalet ve hukuk sistemi ile ilgili olumsuz değerlendirmeleri besleyen bir diğer önemli kaynak da eşitlik duygusunun hayatın her alanında zedelenmesi.
Bugün toplumda sadece ekonomik anlamda değil, en başta eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, iş olanakları, iş dünyasında şekillenen çeşitli fırsatlara erişim konularında yaşanan sorunlar nedeniyle eşitlik duygusu zedelendi.
Üstelik hukuk ve adalet önündeki eşitlik ilkesi de çöktü. Bu çöküşle beraber normsuzluk egemen kural haline dönüştü. Kuralsızlık, kanunsuzluk ve cezasızlık günlük hayatımıza damga vurdu, toplumsal yapının belirleyicisi olmaya başladı.
Eşitliğin olmadığı, adalet duygusunun zedelendiği ve normsuzluğun egemen hale geldiği toplumlarda, en sık karşılaşılan duygular, hayal kırıklığı, öfke ve çaresizlik oluyor. Türkiye son yıllarda tam anlamıyla bu duyguların pençesinde.
Bugün toplumun ezici çoğunluğu geleceğine dair kayıtsız; karamsarlığı bile aştı, gelecekte umut ışığı görmüyor. Egemen duygumuz öfke. Çevremizdeki herkese ve her şeye karşı öfke besliyoruz.
Bu öfkenin şiddeti beslediğini ve yaygınlaştırdığını söylemeye gerek yok. Şiddet hayatın her alanında; evde ve sokakta.
Şiddetin en büyük mağdurları da kadınlar, çocuklar ve hayvanlar.
Türkiye, Avrupa ve OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel ve cinsel şiddet gören kadınların en yüksek orana sahip olduğu ülke. Bu ülkede 2023 yılında 315 kadın cinayeti işlendi ve 2024’ün ilk dokuz ayındaki cinayet sayısı 295. Son iki yılda 130’dan fazla çocuk ev içi şiddet sonucunda cinayete kurban gitti.
Kadınların ve çocukların ne kadar yaygın bir şekilde cinsel tacize uğradığı devlet istatistiklerine yansımış durumda. Adalet Bakanlığı’na göre, 2015 – 2023 yılları arasında çocukların cinsel istismarına yönelik olarak açılan dosya sayısı yüzde 94 arttı.
Sokak hayvanlarını hedef alan yasanın onaylanmasından sonra bu hayvanların uğradığı şiddet artık günlük haberlerin sıradan bir parçasına dönüştü.
Toplum olarak korkunç bir sarmala hapsolmuş durumdayız.