Yönetim Memnun Ama

Ekonomi yönetiminin iyimser söylemleri gün geçtikçe artıyor. Bunun nedeni, “dezenflasyon sürecine girilmesi, gri listeden çıkış, para politikasındaki sıkı duruş, maliye politikasındaki kararlılık” olarak ifade ediliyor.

Hatta Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Şimşek, Türkiye’nin kredi notunu iki kademe yükselterek B3’ten B1’e çeken ve kredi not görünümünü pozitif olarak koruyan Moody’s’in bu kararında uygulanan programın, ekonomideki dengelenmenin, azalan dış finansman ihtiyacının, artan rezervlerin ve dezenflasyon sürecinin etkili olduğunu belirtti.

Bu notlardan kredi notunun düşürülme olasılığı olmadığı anlamı çıkarıldığı ve verilen notlar yatırım yapılabilir seviyede olmamıza rağmen borç verilebilir ve borç verilmeye layık bulunduğumuzu göstermesinden olsa gerek ekonomi yönetimince memnuniyetle karşılanıyor.

Zira uluslararası kaynak girişine bağlı bir politika izlenildiği düşünülürse bu bağlamda bu gelişmeye çok fazla anlam yüklenmesi son derece normal. Ancak not artışının minimal olduğu, yatırım yapılabilir seviyeye gelmek için 4 basamak çıkılması gerektiği ve hala spekülatif bant içerisinde olduğumuz gerçeği gözden kaçırılıyor.

Bir diğer memnuniyet ise piyasa katılımcıları anketi sonuçlarına yönelik oldu.

TCMB’nin temmuz ayı faiz kararı öncesinde yayınlanan Piyasa Katılımcıları anketine göre, yıl sonu tüketici fiyatları (TÜFE) beklentisinin yüzde 43,52'den yüzde 42,95'e gerilediği yıl sonu dolar/TL kuru tahminin ise 37,37 lira olduğu belirtildi.

TCMB’nin, reel ve finansal sektör temsilcileri ile profesyonellerden oluşan 65 katılımcıyla yaptığı ankette, TÜFE'de artış beklentisi 12 ay sonrası için yüzde 31,79'dan yüzde 30,02'ye, 24 ay sonrası için yüzde 20,33'ten yüzde 19,32'ye indiği görüldü.

Anket sonuçlarının ardından Şimşek, “Enflasyon beklentileri hedefimize yakınsıyor ve dezenflasyon süreci önümüzdeki aylarda daha da belirginleşecek” değerlendirmesinde bulundu. Ancak beklenti düşse de enflasyon ne yazık ki düşmüyor.

Üstelik beklentiler TCMB’nin yıl sonu enflasyon tahminin hala çok üzerinde. Bu bağlamda piyasanın enflasyon beklentisi gerçekle örtüşmüyor.

Piyasa katılımcıları anketi piyasanın nabzını tutuyor ancak bir o kadar önemli olan vatandaşın nabzını tutabilmek.

Bu hafta bir önemli gelişme de TCMB’nin temmuz ayı Para Politikası Kurulu kararı ve karar metni oldu.

TCMB, beklentiler dahilinde faizi yüzde 50’de sabit bırakmakla birlikte metinde faiz indirimine ilişkin herhangi bir imada bulunmadı. Aksine oldukça şahin bir tavır sergileyen TCMB haziran ayında enflasyon eğiliminde belirgin bir zayıflama görülse de öncü göstergeler temmuz ayında aylık enflasyonun, para politikasının görece etki alanı dışında kalan yönetilen, yönlendirilen fiyat ve vergi ayarlamaları ile işlenmemiş gıda fiyatlarındaki arz yönlü gelişmeler neticesinde geçici olarak artacağına işaret ettiğine yer verildi.

Hizmet enflasyonundaki yüksek seyrin ve katılığın, enflasyon beklentileri, jeopolitik riskler ve gıda fiyatlarının enflasyonist baskıları canlı tuttuğuna yer verilen metinde enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşu sıkılaştırılacağı ifade edildi.

Kredi büyümesi ve likidite koşullarının da yakından izlendiğinin belirtildiği metinde sıkılığın korunacağı ancak koşullara göre artabileceği mesajı yakın bir dönemde faiz indirimi olasılığını azaltmış görünüyor.

Her ne kadar fiyat istikrarını sağlamak TCMB’nin sorumluluğunda olsa da enflasyona neden olan diğer dinamiklere ilişkin mali önlemlerin alınması da önem taşıyor.

Yani TCMB’nin çabası ile elde edilen kazanımlar sınırlı.

Bu bağlamda kamu tasarrufu gündemdeki yerini koruyor. Kamu tasarrufuna ilişkin art arda açıklamalar gelse de eyleme dönüşmediği görülüyor. Nitekim kamudaki çoklu maaşların sınırlandırılmasına ilişkin yasanın yürürlük tarihinin 1 Ocak 2025’e ertelenmesi ve vergi muafiyet ve istisnalarının kaldırılacağı vaadinin pakette yer almaması bunun örneklerini oluşturuyor.

Hal böyle iken açlık sınırının altında ücret alan asgari ücretli ve emekliden fedakârlık ve sabır beklemek hiç adil değil.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği 'refah düzeyini kalıcı olarak yükseltmek hedefi' bağlamında enflasyonu tekrar kısır döngüye sokmadan kalıcı refah için ücret artışlarını yapmamak paylaşım ve bölüşüm sorununu büyütmekten başka bir işe yaramayacak.

Moody’s’in de ücretlere ara zam yapılmamasının enflasyonun düşmesine katkı vereceğini belirtmesine en uygun yanıtı “davulun sesi uzaktan hoş gelir” atasözü veriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi