Efe Sıvış
Süleymaniye’nin intikamı ve Alsancaklı gençler
Peyami Safa, Fatih-Harbiye’de geleneksel-modern çatışmasını anlattı. Ufuk Güldemir, Texas-Malatya’da geleneksel Özal-modern ABD çelişkisini anlattı.
Şu imkânsız Türk-Amerikan aşkı ne fırtınalar atlattı.
Yıl 2003. Amerikan askerleri, Süleymaniye’de Türk askerlerinin başlarına çuval geçirdiler.
Yıl 2024. Türk gençleri, Alsancak’ta bir Amerikan askerinin başına çuval geçirdiler.
Bu bir intikam mıydı? İnternetteki video, daha çok bir skeci andırıyordu.
Bir Türk dünyaya bedeldi de acaba Alsancak’taki Amerikan askeri niye gülüyordu?
4-5 liseli çocuğun bir adamın başına çuvalı doğru düzgün geçiremediğinden mi? Yoksa geçirse ne yazar geçirmese ne yazar, bu ne biçim intikam dediğinden mi?
Haydi Alsancak, Süleymaniye’nin intikamıydı da acaba Süleymaniye neyin intikamıydı?
İlişkinin son 20 yıllık serencamının özeti bu sorunun yanıtında olabilir mi?
Türkiye için Amerikan rüyası biraz kabuslu. Türk-Amerikan aşkı zor bir aşk. Nedeni basit. Siklet farkı var.
Buna güçlü bir devletin daha zayıf bir devletle ilişkisinin kronik sorunlarının öyküsü diye baksak nasıl olur?
Onassis kadar varsıl bir kadınla yoksulluğun pençesinde kıvranan bir erkek evlenirse ne olur? Rafine zevkleri olan, sofistike hayat tarzı yaşayan, dünya görmüş yüksek gustolu bir adamla, eline kitap almamış mektep görmemiş bir kadının evliliğinden ne çıkar?
Güçlünün zayıfı kaybetme korkusu olmadığı yerde ilişki, zayıf adına çileye dönebiliyor. Güçsüz tarafın ilişkide sürekli saygısızlığa uğradığı bir vaziyet ortaya çıkabiliyor. Güçlünün özensiz davranıp empati yapmadığı yerde başka türlüsü mümkün olmuyor.
İşin doğası bu. Bunun için ne saygısızlığı yapan suçlu ne de saygısızlığa uğrayan. Bir aslanla bir ceylanı aynı kafese kapatsan, ceylanı yedi diye aslanı suçlamak akıl işi olur mu?
***
Türk-Amerikan ilişkisi eşitsiz bir evlilik. 1947’deki düğün zoraki yapıldı. Ortak düşman vardı. Mantık evliliğiydi. Hedef belliydi. Eşit ilişki kurmaya yetmedi. Türkiye sayısız saygısızlığa uğradı:
Küba Krizi, Johnson Mektubu, Afyon Sorunu, Silah Ambargosu desem bir şey ifade eder mi?
Soğuk Savaş bitti. Saygısızlıklar bitmedi:
Çuval krizi, PKK’ya destek, Brunson krizi, FETÖ’ye destek, CAATSA yaptırımları, F-35 krizi, F-16 olayı, 15 Temmuz. Bunlar, toplumsal hafızanın Amerikan soslu daha taze acıları.
Türk-Amerikan evliliği günümüzde yalnızca kâğıt üzerinde bir formalite. Böyle bir evlilikten müttefiklik ruhu beklemek anlamsız.
Türk-Amerikan müttefikliği varmış gibi davranılıyor ama aslında yok. İki ülkenin NATO’nun rutin tatbikatları haricinde hiçbir tangosu yok. Bu ilişki gerilim, tartışma, laf sokma üzerine kurulu. Böyle bir ilişkiden hayır gelir mi?
Daha ileri gidelim.
Türkiye, bir saldırıya uğrasa ABD, NATO’nun 5. maddesini lehimize işletir mi? Yani Türkiye’ye saldıran ülkeye savaş açar mı?
- 2001. El Kaide, Vaşington’u vurdu. Türkiye, NATO 5’i işletti.
- 1984-2024. PKK, Türkiye’yi vurdu. ABD, NATO 5’i işletmedi.
- 2012. Suriye, Şanlıurfa’yı vurdu. 5 şehit. ABD, NATO 5’i işletmedi.
***
Dönelim 2003 Süleymaniye çuval krizine. Krizin esas sorumlusu Başbakan Abdullah Gül’dü.
Aslında bu kriz, Erdoğan’la Gül arasındaki siklet farkını da gösteren önemli bir dersti. Gül de Erdoğan karşısında güçsüzdü. O ilişkinin de mağduru oydu. Uğradığı saygısızlıkları Ahmet Sever kitabında yazdı.
Dönelim.
ABD, 2003 Irak işgalinde Türk topraklarını kullanmak istedi. 15 bin Amerikan askeri, Irak’a Türkiye üzerinden girecekti. Gül prensipte okeydi. Karşılığında tavizler istedi. Para yardımı, askeri yardım, IMF kredisi… Aylarca süren müzakereler… İki taraf anlaştı. Sonuç?
1 Mart 2003’te Irak Tezkeresi Meclis’ten geçmedi. Gül, kendi milletvekillerini ikna etmedi. Dönemin Ankara gazetecilerine göre zaten Gül’ün de bu işte gönlü yoktu, asıl istekli Erdoğan’dı. Müzakereleri göstermelik yapıyordu. Neticede Ak Partililer dahi hayır oyu kullandı. Erdoğan siyasi yasaklıydı. Gül, emanetçi başbakan olarak tezkere “işini göremedi”. Amerikalılar işte buna çok kızdı. Bush hatıralarına şöyle yazdı:
Aylardır Türklere topraklarını kullandırmaları için baskı yapıyoruz. Ekonomik, askeri yardım sözü verdik, IMF’nin kilit kredilerine erişim sözü verdik, AB üyeliğinde destek sözü verdik. Gül’le anlaştık. Sonra 1 Mart’ta tezkere geçmedi. Çok öfkelendim, hayal kırıklığına uğradım. Tarihimizdeki en önemli taleplerinden birinde Türkiye, ABD’yi yarı yolda bıraktı.
***
Bush’un öfkesi dinmedi.
Başta anlattık. Amerikalılar öteden beri eşitsiz evliliğin intikamını zaten alıyorlardı.
2003 sonrası bir de tezkerenin intikamı başladı.
Çuval krizi, Ergenekon/Balyoz intikamın adıydı.
Amerikalılar Türk ordusuna da bilenmişti.
Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz açık konuştu:
Türk ordusuna kızgınız. Liderlik yapmalıydı. Siyasete baskı yapıp tezkereyi geçirmeliydi.
***
Peki videoda görünen Alsancak’taki asker neden gülüyordu?
Muhtemelen gençlerin deli cesaretine gülüyordu.
Çünkü silahını çıkarıp ateş etse, Türkiye’nin kendisini tutuklayıp yargılama hakkı olmadığını biliyor.
Yarbay Allan Morrison, 1959’da Ankara’da alkollü araba sürerken bir Türk vatandaşını öldürdü.
NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi devreye girdi.
Yarbay nezarethanede 1 gece dahi yatmadan hayatına devam etti.
Amerikalı asker o gençlere ateş etse acaba Türkiye, ABD’yi mi karşısına alır yoksa gençler vurulduğuyla mı kalır?
Bunu gençlere gaz veren Doğu Perinçek’e sormak gerekir.
***
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay vaktiyle ABD’ye kızanlara şöyle seslenmişti.
ABD’yi eleştirmek anlamsız. Donumuzu bile Amerika veriyor.
1960’larda durum böyleydi.
Bugün Türkiye, ABD’den aldığından daha çoğunu onlara satıyor.
O yüzden eleştirmek anlamlıysa da misilleme hala anlamsız.
Çünkü:
ABD’nin yıllık askeri harcaması 916 milyar dolar.
Türkiye’nin yıllık askeri harcaması 16 milyar dolar.
Rakamlar yalan söylemez.
Reel politik hamasi nutukla yürümüyor.
Süleymaniye’nin intikamı bu yüzden Alsancak’taki amatör gençlere kalıyor.