Sabır ve Fedakârlık Beklentisi

Ekonomi yönetiminin çok fazla anlam yüklediği ve zirvenin görüleceğini dillendirdiği mayıs ayına ilişkin resmi enflasyon verisi gümbür gümbür geldi. Endekste kapsanan 143 temel başlıktan 23 temel başlığın endeksinde düşüş, 114 temel başlığın endeksinde artış ve 6 temel başlığın endeksinde ise değişim olmadığı gözlemlendi. TÜİK’e göre TÜFE’deki aylık artış yüzde 3,37 olurken bir önceki ay yüzde 69,8 olarak açıklanan yıllık enflasyonun ise nisanda yüzde 75,45’e yükseldiği belirtildi. ENAG bu verileri sırasıyla yüzde 5,66 ve yüzde 120,66 olarak açıklarken İTO ise aylık yüzde 3,59 yıllık ise yüzde 82,2 olarak açıkladı. TÜİK çekirdek göstergede ise ılımlı bir geri çekilmenin olduğu ve nisan ayında yüzde 75,81 olan yıllık çekirdek enflasyonun mayıs ayında yüzde 74,98’e gerilediği belirtildi. ÜFE tarafında da aylık bazda gerileme gerçekleşirken yıllık bazda ise artış olduğu görüldü. Mayıs ayında üretici fiyatları aylık yüzde 1,96 artarken yıllık ise yüzde 57,68 seviyesine çıktığı belirtildi.

Verinin açıklanmasının ardından Sayın Şimşek enflasyonla mücadelede geçiş döneminin tamamlandığını, düşüşün hazirandan itibaren başlayacağını ve mali disiplinin güçlendirilmesi ile dezenflasyon sürecine verilen desteğin artarak devam edeceğini belirtti. TCMB Başkanı ise mayıs ayı fiyat gelişmelerine ilişkin değerlendirmesinde doğal gazda ilk 25 metreküpün bedelsiz olarak kullandırılması uygulamasının sona ermesiyle enerji grubunda yıllık enflasyonun kayda değer şekilde yükseldiğini belirtti. Yıllık tüketici enflasyonundaki baz etkisi kaynaklı belirgin artışa karşın, bu dönemde çekirdek B ve C göstergelerinin yıllık değişimlerin ılımlı bir seyir izlediğini vurguladı. Ayrıca işlenmiş gıdada aylık enflasyonun bir önceki aya kıyasla arttığını ve hizmet grubunda lokanta-otel, kira ve eğitim öne çıkan kalemler olmaya devam ederek yüksek aylık fiyat artış eğiliminin sürdüğünü vurguladı.

Mayıs ayı enflasyonu her ne kadar beklentilere paralel olarak açıklansa da enflasyon dinamiklerinin hala çok canlı olduğu görüldü. Şüphesiz baz etkisine bağlı olarak haziran sonrası bir düşüş görülecek. Ancak enflasyonun matematiksel olarak gerilemesinden kaynaklı bu azalış fiyatların düşeceği anlamına gelmiyor. Sadece fiyatların artış hızında bir azalma olacak. Her ne kadar baz etkisi dikkate alınarak en kötü geride kaldı denilse de ne yazık ki satın alma gücü ve yoksullaşma açısından aynı çıkarımı yapmak güç. Zaten enflasyonist ortamda adil gelir dağılımından da söz edilemez.

Nitekim Türk-İş'in açıkladığı Açlık ve Yoksulluk Sınırı araştırmasına göre mayıs ayında Ankara’da yaşayan dört kişilik bir açlık sınırı 18 bin 969 TL’ye yoksulluk sınırının ise 61 bin 788 TL’ye yükseldiği görüldü. İTO ise buna göre, kentteki perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksinin mayısta önceki aya göre yüzde 3,59 arttığını açıkladı. DİSK üyesi Genel - İş Araştırma Dairesi EMAR tarafından hazırlanan Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu 5, Türkiye’de çalışanların yüzde 15’inin yoksul olduğunu ekonomik dengesizlikler ve gelir adaletsizliğinin ne denli derinleştiğini ortaya koyarak Türkiye’nin en düşük asgari ücrete sahip üçüncü Avrupa ülkesi olduğu görüldü. Zaten yüksek faiz oranlarına rağmen kredi kartı borçlarındaki artış ve tüketici kredisinin 1trilyonu geçmesi ücretlinin yaşadığı zorluğu ortaya koyuyor.

Hal böyle olunca açlık sınırının altında kalan maaşları nedeniyle emekli ve asgari ücretli için aylık enflasyon verileri oldukça önemli hale geldi. Her geçen gün alım gücü eriyen ücretliler beş aylık enflasyon farkına yani yüzde 22,72’ye odaklanıyor. Diğer yandan asgari ücretli de yılın ikinci yarısında zam umuduyla yaşamaya çalışırken kamuoyuna yansıyan haberler umutları söndürdü. Nitekim AK Parti Kızılcahamam kampında emeklilere ek zam yapılmaması kök maaşların düzeltilmemesi ve asgari ücrete ara zam yapılmaması kararı kamuoyuna yansıdı. Zaten geçtiğimiz aylarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, ara zam olmayacağını duyurmuştu. Diğer yandan Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Gültepe’nin, “Ara zam olursa eski sarmala döneriz. 2-3 ay hep birlikte bir bedel ödeyerek bu sarmaldan kurtulmamız gerekiyor” yönündeki talihsiz açıklaması da tuz biber oldu.

Elbette ki üretici için bir maliyet unsuru olan asgari ücretteki artış fırsatçıların aynı oranda fiyat artışına yol açarak enflasyon artıyor beklentisini de kuvvetlendirme ihtimalini taşıyor. Ama bu açıklamadaki can alıcı nokta, “hep birlikte” ifadesinde saklı. Çünkü ne yazık ki enflasyon ve enflasyonu önleme yükünü toplumun tüm kesimleri değil yalnızca ücretliler üstleniyor. Fiyatlarla gelir aynı oranda artmıyor. Üstelik ücretlerin hissedilen enflasyon oranında artması gerekirken beklenen enflasyon oranında artmasını dillendirenler de var. Bu bağlamda sabır ve fedakârlık beklentisinin sadece ücretliler üzerinden yapılması uygulanmakta olan politikaya ilişkin inancı da iyice azaltıyor.

Ayrıca ekonomi yönetimi talebi ücretliler üzerinden baskılamaya çalışırken dizginlenemeyen bir şekilde tüketim malı ithalatında artış var. Bu nedenle yapılması gereken lüks tüketime ilişkin vergilerin artırılarak geniş halk kitlesinin taşıdığı yükün azaltılması.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi