Efe Sıvış
“Renkli” Galaya Koç’tan Balans Ayarı
Abdullah Oğuz’un yönettiği “Zaferin Rengi” filminin galasında enteresan bir durum vardı. Geceye CHP’den 2 üst düzey isim katıldı. AK Parti’den ise katılım yoktu. Protokoldeki 2 boş koltuğun üzerindeki isimler dikkatimi çekti. Fenerbahçe, aralarında dağlar kadar farklar bulunan bu 2 partiyi bir araya getiremedi. Bu sırada kış turizminin göz bebeği Uludağ’da, sessiz bir devrime şahit oldum. Uludağ demokratikleşmişti.
Geçtiğimiz perşembe akşamı Abdullah Oğuz’un yönettiği Zaferin Rengi filminin galası vardı. Bu zaferin rengi hem sarı lacivert hem kırmızı beyazdı.
Fenerbahçe’nin tarihi Osmanlı dönemine dayanıyor. Atatürk 3 Mayıs 1918’de Fenerbahçe’yi ziyaret etti. Fenerbahçeli futbolcular, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in hareketine destek verdi.
Yunanistan’la savaşın ardından bu kez İngiltere’yle masada diplomatik savaş başladı. 1923’te İsviçre’nin Lozan kentindeki görüşmeler sürerken İstanbul’da ilginç bir olay yaşandı.
Bu olay, Taksim stadında yapılan Harrington Kupası maçıydı. Harrington kim? İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Charles Harrington.
Bu maç, İngilizlerle Fenerbahçe arasında oynandı. İşgal altındaki İstanbul’da işgalcileri 2-1 yenen Fenerbahçe, bu skorla hem halka hem de Lozan’da görüşmeler yürüten İsmet İnönü’ye moral verdi. Futbol deyip geçmeyin. Sonuç, İnönü’nün masada elini güçlendirdi. Zaferin Rengi, işte bu olayı anlatıyor.
Para Hamdi Akın’dan
Yönetmen Abdullah Oğuz, bu filmi yıllardır yapmak istiyordu. Ali Koç’un konuşmasından şunu öğrendim. Meğer filmin finansmanını Akfen Holding’in kurucusu Hamdi Akın yapmış. Kulübün cebinden hiç para çıkmamış. Hamdi Akın, yoğun iş hayatından kafasını kaldırıp farklı alanlar üzerine düşünebilen bir isim… Mesela London School of Economics’te Türkiye siyasetine ilişkin araştırmalar yapan bir kürsünün kurucularından… Şimdi karşımıza bir dönem filminin finansörü olarak çıktı.
Koç’tan CHP – AK Parti Dengesi
Gala gecesi AKM’de yapıldı. Fuaye alanı Fenerbahçe’nin 1923’teki formaları ve Harrington Kupası maçının skorunu gösteren bir tabelayla donatılmıştı.
Ekrem İmamoğlu galaya eşiyle beraber katıldı. Uğur Dündar, Vefa Küçük, Erol Bilecik gibi Fenerbahçe’nin kıdemli isimleri de protokolün ilk sırasındaydı. Fenerbahçe’nin geçmişinde yer alan Elkatipzade Mustafa Bey, Zeki Rıza Sporel, İsmet Uluğ, Galip Kulaksızoğlu gibi figürlerin ailelerinden günümüzde hayatta olanlar da galaya davet edilmişti.
Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı da protokoldeydi. AK Parti’den kimseyi göremedim. Gerekli yerlere davetler yapıldı. Fakat davete hükümetten ve iktidar partisinden icabet eden olmadı. Aslında protokolün ilk sırasında 2 boş koltuk vardı. Bu koltukların üzerinde şu isimler yazılıydı:
Âdem Yazıcı yani Üsküdar Kaymakamı
Mehmet Nuri Ersoy yani Kültür ve Turizm Bakanı
Bu iki ismin oturmaları planlanan koltuklar boştu. Mehmet Nuri Ersoy’un koltuğu, Ali Koç’un eşi Nevbahar Hanım’ın yanına yerleştirilmişti. Üsküdar Kaymakamı’nın koltuğu ise, Dilek İmamoğlu ile Kadıköy Belediye Başkanı’nın arasındaydı. Ne var ki koltuklar boş kaldı. Hükümetin bu tutumunu, Abdülkadir Selvi’nin son dönem yazılarıyla beraber okumak gerekir.
Koç, gecede İmamoğlu’na bilinçli bir mesafede durdu. Gecenin bir İmamoğlu şovuna dönüşmemesine özen gösterdi. Hatta İmamoğlu, misafir olmasına rağmen daha girişken ve sıcakkanlı olmaya çalışan taraf görümündeydi.
Koç, filmden önce yaptığı konuşmasında AKM’nin yeniden yapılmasını sağlayanlara teşekkür etti. Bu aslında isim vermeden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan bir teşekkürdü. Koç, böylelikle kendince bir denge sağlamış oldu.
Kemal Paşa, Kemal Paşa Tatlısı Sever Miydi?
İkramlar bol ve kaliteliydi. Sıcak yemekte firik pilavı ve kuzu tandır servis edildi. Yanında humus, sarma ve falafel vardı. Evet, içki vardı. Beyaz şarap ikram edilmişti. Final, tahinli Kemal Paşa tatlısıyla yapıldı. Filmde Atatürk’ün olduğu sahneler de vardı. Acaba tatlı bu yüzden mi seçildi diye düşündüm. Belki öyleydi belki de basit bir tesadüftü. Fakat Paşa’nın en çok sevdiği tatlı, Kemal Paşa değil, kaymaklı irmik helvasıydı.
İzleyici O Bölümleri Alkışladı
Filmin ana ekseni, tarihsel gerçeklere uygundu. Fenerbahçe kaptanı Galip Bey (Kubilay Aka) ve Başkan Mehmet Sabri Toprak (Nejat İşler) İstanbul’u işgal eden İngilizlere karşı direniyorlardı. Bunu 2 yolla yapıyorlardı. Birincisi futbol, ikincisi istihbarat desteği…
Filmde Fenerbahçe’nin işgal güçleriyle yaptığı maçlarda attığı goller izleyiciden büyük alkış aldı. Millî Mücadeleyi örgütleyen General Mustafa Kemal Paşa (Yiğit Özşener) ekranda göründüğünde alkış sesleri yükseldi.
Alkış alan bir diğer figür, Halide Edip Adıvar’dı (Birce Akalay). Adıvar’ın İzmir’in işgalinin ardından Sultanahmet meydanında yaptığı ateşli konuşma izleyiciyi etkiledi. Adıvar aslında kurtuluşu Amerikan mandasında görüyordu. Bu detay filmde yoktu.
Oyunculuk performansı öne çıkan iki isim şunlardı: İngiliz Yüzbaşı John Bennett’i canlandıran Yılmaz Bayraktar ve Atatürk’ün istihbaratçısı Topkapılı Cambaz’ı canlandıran Timuçin Esen…
Uludağ Demokratikleşirken St. Moritz Yükseliyor
Türkiye’de 1950’lerden bu yana kayak turizmi denince akla gelen tek yer var. O da Uludağ…
1945’te Büyük Otel’in, 1966’da Otel Fahri’nin açılması Uludağ için milattı.
Filiz Akın, Ediz Hun, Türkan Şoray, Cüneyt Arkın, Hale Soygazi, Kemal Sunal, Kadir İnanır, Levent Kırca…
Uludağ’da geçen, 70’lerde ve 80’lerde çekilen filmlerde oynamışlardı.
Türkiye’nin creme de la creme tabakası her kış Uludağ’a gider, kayak yaptığı pozlarını gazetelerde görmekten hoşlanırdı.
- Bölge Monoton 1. Bölge Canlı
Küçük yaşlardan beri snowboard yapıyorum. Uludağ’ın 90’lı ve 2000’li yıllarına tanıklık ettim. Geçtiğimiz hafta benim için bir ilkti. Çünkü yaklaşık 10 yıl önce açılan 2. oteller bölgesinde ilk kez kaldım. Bu bölgedeki oteller daha yeni, metrekareleri daha geniş, yatak kapasiteleri daha yüksek… Fakat 2. bölgedeki oteller birbirine uzak… 1. bölgedeki kampüs havası burada yok. Ağır kar yağışı altında bir otelde kalırken diğer otellerin lobisine ya da gece kulüplerine gitmek mümkün değil. Bu durum hoşuma gitmedi. Uludağ’ın sosyal olarak canlı bölgesi halen Cafe Beceren ve Kervansaray’ın içindeki Angelo Grande… İkisi de 1. bölgede…
Uludağ’a Kaçanlar Uludağ’dan Kaçanlar
Uludağ’a gelenlerin profilinde önemli bir değişim var. Türkiye’de son 20 yıldır yaşanan toplumsal dönüşüm Uludağ’a da yansımış. Profilin sosyo-kültürel seviyesinde bariz bir düşüş var. Diğer bir deyişle Uludağ, demokratikleşti. Uludağ’ın eski müdavimleri ise kendilerine farklı yerler buldular.
Haluk Beceren: Uludağ’a En Büyük Zararı Veren Günübirlikçiler
Bu konuları Uludağ denince akla ilk gelen otellerden Beceren Otel’in 2. kuşak sahibi Haluk Beceren’le konuştum. Beceren’e göre Uludağ’a en büyük zararı günübirlikçiler veriyor. Çünkü Milli Park sistemi, günübirlikçi sayısına bir sınır getirmiyor. Önüne gelen buraya çıkıyor. Beceren’e göre buna bir tahdit getirilmesi şart.
Beceren’in anlattığına göre günübirlikçilerin çoğu kayak yapamıyor. Yürüyerek kayanların arasında dolaşıyorlar. Kafelere oturacak maddi gücü olmayanlar, tüm gün soğukta vakit geçirerek resmen eziyet çekiyorlar.
ABD Başkanına Hizmet
Beceren Cafe 1965’te, Beceren Otel 1970’te kuruldu. Kurucusu Haluk Bey’in babası… Bursa’da Merinos fabrikasında çalışan baba Beceren, o dönem Uludağ’daki yükselişi görüyor ve oğlu Haluk Beceren’in Avusturya’da turizm okumasını sağlıyor. Beceren, ABD Başkanı Richard Nixon’a Avusturya ziyaretinde hizmet eden turizm okulu öğrencilerinden biri… Sene 1972… Nixon, tarihi Moskova ziyaretinden önce Salzburg’da kalıyor. Beceren’le Nixon’ın yolu işte burada kesişiyor.
Bugün Beceren Otel, profesyonel bir işletmeye verilmiş. Sebebi aile içi anlaşmazlıklar… Haluk Bey otelle ilgilenmiyor fakat Cafe Beceren’in bizzat başında…. 1986 doğumlu oğlu Burak Beceren ise Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu… Avusturyalı bir şirkette yönetici olarak çalışıyor. Buna rağmen Uludağ ve turizm konularına ilgisi sürüyor. Halen Bursa’da yaşıyor.
Eski Uludağcılar Nereye Koşuyor?
Beceren’e İsviçre’de St. Moritz, Fransa’da Courchevel gibi merkezlere olan ilgiyi sordum. Buralara Türkiye’den belli bir zümrenin uzun yıllardır gittiğini söyledi. Bu ikisi çok yüksek bütçeli tatil merkezleri… Fakat Avrupa’da daha düşük bütçeli kayak turizmi yapılan noktalara kayış olduğunu söyledi.
Uludağ’ın En Acil İhtiyacı
Beceren’e göre Uludağ’ın akut ihtiyacı suni kar üretme sistemi… Bu sistemle kayak sezonu uzayabiliyor. Bunun için ciddi bir yatırım ve tüm otelcilerin bir araya gelmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Uludağ’a Uzandı
Geçen yıl bir kararnameyle Uludağ Alan Başkanlığı kuruldu. Bu, Türkiye’de kurulan 3. Alan Başkanlığı… Diğerleri Kapadokya ve Gelibolu… Bu ne anlama geliyor? Beceren’e göre Alan Başkanlığının kurulması, Uludağ’a bir ivme kazandıracak. Buradaki yatırımlara bir yön verecek ve bürokrasiyi azaltacak. En azından amaç bu…
Turizm Bakanı & Uludağ
Turizm Bakanı’nın Uludağ geçmişini bilmek hükümetin Uludağ’a ilgisini anlamak açısından önemli… Uludağ’da bugünkü Winterfest’in temellerini Nuri Ersoy, Dalton kardeşler diye bilinen turizmcilerle atmış. Burada müzik festivalleri düzenlemiş. Beceren, Ersoy’u o yıllardan tanıyor. Peki Nuri Ersoy’un Uludağ’da ortağı olduğu bir yatırım var mı? Cevabı Beceren’den aldım: 2. bölgede bir arsası var. Arsaya henüz bir otel inşa etmedi. İmar planları konusunda doğru zamanı bekliyordur. Garanticidir.
Geçtiğimiz haftaki deneyimim bana şunu gösterdi. Uludağ, geçmişteki şaşalı günlerinden artık çok uzak… Diğer bir deyişle Uludağ bugün daha demokratik fakat artık eski Uludağ değil. Bu sessiz devrime Uludağ’ın turizmcileri de eski sahipleri de alışacaklar. Alan başkanlığının bölgeye getireceği hareket Uludağ’ı eski segmentine oturtmak yerine bu devrimi derinleştirme ve planlama yönünde olacaktır.