Efe Sıvış
Osmanlı’da 92 Sevgilisi Olan Sosyetik Genç
La Boheme ve Don Giovanni, İstanbul’un kültür hayatını hareketlendirirken Kanada'dan gelen genç bir keman profesörü, İş-Sanat sahnesinde Viyanalı müzisyenlerle sahneye çıktı. Gecenin sürprizi Mozart'ın Türk Konçertosu’ydu. Don Giovanni'nin hayatına girmiş kadınların sayısı ise hayret vericiydi. Esas sürpriz bu kadınların 92'sinin Osmanlı'dan olmasıydı. Peki 90'ların beyaz saçlı prensi Yıldo ve Mehmet Ali Erbil bu yarışın neresindeydi?
Netflix’in tartışmasız en iyi yapımlarından biri House of Cards… Sıradan bir milletvekilinin cinayetle, yolsuzlukla, her türden acımasız bir pragmatizmle Amerikan başkanlığına uzanan öyküsünün baş karakteri Frank Underwood, gittiği bir operada şöyle der:
“Puccini bir pesimist, ben daha iyimser bir şey tercih ederim.”
İtalyan bestekar Puccini, pesimist miydi? Bana göre realistti.
Geçtiğimiz günlerde Türkler, Taksim’de Puccini’yi onurlandırdı. İtalyan bestekarın müziklerini yaptığı ünlü eser “La Boheme” prodüksiyonu, AKM sahnesindeydi. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, eserin altından başarıyla kalktı.
İstanbullular, Puccini’nin yazdığı notaları şef İbrahim Yazıcı’nın perspektifinden deneyimlediler. Prömiyeri 1896’da Torino’da yapılan operanın rejisörü Evin Atik, tecrübeli bir isim, eserin sahneye konulmasında olumlu bir fark yaratmış. Atik, 1998’de operada üst yazı panel uygulamasını Türkiye’de ilk kez deneyen isimdi. Bugün Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğünde başrejisör...
La Boheme’in en önemli özelliği şudur: Bir kötü adam yoktur bir de para yoktur. Aşk, sefalet ve ölüm çoktur. İşte bu yoksulluk sebebiyle Fransa’da 1830-1848 devrimleri oldu. Cumhuriyet ilan edildi. Devrim hızını alamadı. Buradan bütün Avrupa’ya sıçradı. La Boheme, işte bu dönemin Paris’ine ışık tuttu.
İktidar, Para, Don Giovanni
Geçtiğimiz günlerde AKM’de bir başyapıt daha sahnedeydi. Bu da Lorenzo Da Ponte’nin Don Giovanni operasıydı. Müzikleri Mozart bestelemişti. Yakışıklılık, güç, iktidar, para gibi sembollerin bileşkesi, arzu nesnesi genç bir İtalyan soylusu olan Giovanni’nin hayatından çok kadın geçmişti.
90’ların yerli ve milli şovmeni Yıldo ise 2009’da şöyle demişti:
“Şimdiye kadar 3 bin kadınla beraber oldum. Mehmet Ali Erbil çok evlilik yaptığı için 2500'de kaldı. Ben evlenmediğim için rekoru bu kadar genişlettik. Dünya rekoru zencilerde. Micheal Jordan'da. Baba şimdiye kadar 10 binden fazla hatunla beraber olmuş.”
Operayı izlerken ilginç bir bilgi öğrendim. Don Giovanni’nin hayatında 1465 sevgilisi olmuş. Müteveffanın sevgililerinin dağılımı ülkelere göre şöyle:
40 Kadın (İtalya)
231 Kadın (Almanya)
100 Kadın (Fransa)
91 Kadın (Türkiye)
1003 Kadın (İspanya)
Görüldüğü üzere Don Giovanni yalnızca kendi ülkesinden değil, farklı ülkelerden kadınlarla da beraber oldu. Bu durum Giovanni’nin çok kültürlülüğü ve evrenselliği açısından önemli bir gösterge… Acaba Ahmet Yıldırım Benayyat, nam-ı diğer Yıldo ve Mehmet Ali Erbil, Kapıkule’den çıktıklarında kadınlar nezdinde bir etki yaratabilmişler miydi?
Aşağı yukarı aynı hayat görüşlerini paylaşan bu karakterlerin kariyerleri hüzünlü bir şekilde noktalandı. Giovanni, günümüzün mottosu olan love bombing (sevgi bombardımanı) – gas lighting (manipülasyon) – ghosting (hayalet olma) üçlemesinin kuramcısıydı. Kadınları duygusal olarak manipüle etmenin bedelini cehennemde yanarak ödedi.
Peki Giovanni’nin cehennem cezası ne kadar sürecekti? Bir süre cehennemde cezasını çekip daha sonra cennete geçecek miydi? Hayır. İlanihaye cehennemde yanacaktı.
Yaralı Yürek
Yetmişine yaklaşan Mehmet Ali Erbil ise dünyada yalnızca 100 kişide görülen SCLS hastalığının yanında son dönemde genç kadın tutkusuna yakalandı. Yıldo artık bu işlerden elini eteğini çektiği için onun yerine kadroya Halis Toprak’ı aldım. Çünkü bu habis tutkuya bir dönem mümtaz iş adamı Toprak da tutulmuş, kendisinden 54 yaş küçük Nazlıcan’la evlenmişti.
Fakat Halis Ağa 3 yıl sonra Nazlıcan’dan boşanmak istemiş, üzerine 100 bin TL manevi tazminat istemişti. Gerekçesi yürekleri burkacak, gözleri dolduracak nitelikteydi:
“Alay konusu oldum, hakarete uğradım.”
Nazlı Can’ın annesi Şehirnaz Tağızade ise boşanma duruşmasında şöyle diyordu:
“Halis Ağa kızımdan sürekli fantezi istiyordu. Kızımın söylediğine göre birlikte olmuşlar ama kızlığı bozulmamış.”
Halis Ağa’nın yaralı yüreği, eşinden ve kayınvalidesinden uğradığı bu hakaretleri kaldıramadı. 1938’de Diyarbakır-Lice’de başlayan hayatı, 2016’da Fransa-Nice’de son buldu. Resmi ölüm sebebi de kalp yetmezliğiydi.
Mehmet Ali Erbil’in kendinden 40 yaş küçük nişanlısı Gülseren Ceylan ise üzerine ev yaptırmak istediği iddialarına sert çıkmıştı:
“Onun olduğu her yer zaten benim evim, o yüzden de ekstra bir ev aldırmama ihtiyaç yok.”
Don Giovanni belki yaptıklarının bedelini cehennemle ödedi. Fakat Mehmet Ali Erbil ya da Halis Toprak’ın yaşadıkları türden kırıcı deneyimler yaşamadı. İki türlüsü de kolay değil.
AKM’deki temsilde Don Giovanni’yi canlandıran Caner Akgün’e özel bir parantez açmak gerekiyor. Akgün’ün çizgi dışı performansı izleyicinin beğenisini kazandı. Don Giovanni’yi tüm kötü özelliklerine rağmen sempatik, komik ve eğlendirici bir karakter olarak oynamayı başardı. Mozart’ın müzikleri ise yine Şef İbrahim Yazıcı’ya ve uluslararası standartlarda icra yeteneğine sahip orkestrasına emanetti.
Don Giovanni’nin kendisine sadık olmayan ama tam bir ihanet içinde olmaya da gönlü razı olmayan uşağı Leporello canlandırması da özgün ve akılda kalıcıydı. Göktuğ Albaşar bu sebeple çok alkış aldı. Göktuğ Albaşar ve Caner Akgün, İtalyanca librettoya hakimlerdi. Rollerini içselleştirmişlerdi.
- Levent’teki Kanadalı Profesör
Geçtiğimiz hafta İş Sanat sahnesinde ise Kanadalı bir viyolonist vardı. Timothy Chooi, 29 yaşında olmasına rağmen uluslararası çapta tanınan bir müzisyen… Aynı zamanda Kanada’nın Ottawa Üniversitesi’nde müzikoloji bölümünde profesör… Yani Kanada tarihinin en genç profesörlerinden biri…
Timothy, sahneye Viyana Senfoni Orkestrası’nın üyeleriyle çıktı. Programda Mozart’ın 5 numaralı konçertosu da vardı. Bu eser, izleyiciler açısından hoş bir sürprizdi. Çünkü bu konçertonun diğer ismi, Türk marşıyla karıştırılmaması gereken Türk konçertosuydu.
Eserin final bölümündeki Türk ezgisi ve 3-4’lük notalardan 2-4’lük notalara geçiş bu esere Türk niteliği kazandırmıştı. Mozart, bu eserin prömiyerini 1775’te Salzburg’da yapmıştı.
İş Sanat’taki gecede Mozart’ın keman konçertoları ağırlıktaydı. İlk yarı tamamen Mozart’la geçti. İkinci yarıda klasik dönemden 100 yıl kadar ileriye gidilip romantik döneme geçildi. Sonra tekrar klasik dönemle noktalandı.
Romantik dönemdeki eser ise Dvorak’ın 1877 tarihli Fa Minör Romans konçertosuydu. 4. Levent’teki geceye Dvorak’ın eserlerindeki klarnet, obua gibi üflemeli çalgılar farklı bir hava kattı.
Timothy Chooi, sanatı, akademiyi ve ticareti ilginç bir şekilde birleştiriyor. Chooi, Türkiye ziyaretinde klasik müzik öğrencileriyle bir araya geldi. Onlarla sohbet etti. Türkiye’deki müzik eğitiminin müfredatlarını inceledi. İş Sanat’taki performansından sonra, Instagram’da bir paylaşım yaptı. İstanbul performansını anlattığı paylaşımın sonuna ise şu notu düştü:
“Eğer benimle çalışmak istiyorsanız bu yaz Ottawa Üniversitesi’ndeki programa katılın. Burada performans sanatına, sahnede sakinliği koruma üzerine ve keman çalmanın tüm teknik zorlukları üzerine dersler vereceğim.”
Profesör Chooi, bu yaklaşımla yalnızca keman dersi vermiyor. İş geliştirme, kaynak yaratma, eğitim ihracatı gibi alanlarda da ne kadar mahir olduğunu gösteriyor. Konser vermeye geldiği İstanbul’da, Türk öğrencileri Kanada’daki üniversiteye çekmeye çalışıyor.
Kanadalıların kullandıkları bir atasözü vardır:
Nisan yağmurları, Mayıs çiçeklerini getirir.
Profesör Chooi’nin İstanbul’daki Şubat konseri bakalım yazın Kanada’ya kaç Türk öğrenci getirecek.