Keşke bir çelenk gönderseydiniz

Başlıkla ilgili neyi kastettiğimi yazının son bölümünde okuyacaksınız. Bu yıl sanat dünyası yeni sezona maalesef hüzünlü başladı. Önce Ağustos’ta İstanbul konulu resimleriyle tanınan Hüseyin Cahit Derman’ı kaybettik, daha sonra Mehmet Güleryüz, ardından Teoman Südor ve son olarak Prof. Mustafa Ayaz’ın aramızdan ayrıldığı haberleriyle sarsıldık.

Ankara’nın çıkardığı, Cumhuriyet kuşağının en önemli çağdaş Türk ressamlarından olan Mustafa Ayaz’ı yakından tanıdım. Kimi zaman kendi adını taşıyan müzesinde, kimi zaman da atölyesinde sohbetlerimiz oldu. Sonsuzluğa uğurladığımız Ayaz, hafta sonu müzede yapılan bir etkinlikle de anıldı. Şükrü Küçükşahin’in moderatörlüğünde aralarında benim de olduğum, Ayaz’ın dostları hocayla ilgili anılarını paylaştı. Hem daha önce çalıştığım gazetede hem de Gazete Pencere’deki yazılarıma bakınca, Ayaz’ın, en çok yer verdiğim ressamların başında geldiğini fark ettim. Çünkü Ayaz, gerçekten çok üreten bir sanatçıydı. “Geveze” dediği eli hiç durmazdı. Kağıtları, özel kalemleri, pastelleri yanından eksik olmazdı. Bulduğu her fırsatta, kendisiyle özdeşleşmiş soyutlama figür ve objelerini yapmaya başlardı. Ölüm haberini alınca Instagram hesabıma yazdığım gibi, Ayaz kadınları severdi, kadınlar da onu. Kırmızı şapkalı, kırmızı ya da siyah çoraplı kadınlar sanatının önemli bir parçasıydı. “Kadına önem vermeyen bir toplum, bir ülke kötülükler içinde bocalar durur” derdi. Cumhuriyet ve Atatürk aşığı bir insandı Ayaz. Ressam olduysa, sanattan kazandıkları ile müze inşa ettiyse, bunların hepsinin Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde olduğunu özellikle vurgulardı.

Ayaz’la ne zaman konuşsam, konuyu illaki müzeye getirirdi. “Beni, sergiyi boşver. Müze önemli. Müzeyi yaz” derdi. “Hocam, kaç kere yazdım, siz de şahitsiniz” desem de yanıtı hep aynı olurdu: “Olsun bir daha yaz. Mümkünse her gün yaz. Bu müzenin yaşaması çok önemli.” Sonra da kızlarına vasiyeti niteliğinde, günlüğüne yazdığı notu başlardı okumaya:

“Mustafa Ayaz bugün var, yarın yok. Devlet ve toplum sanata sahip çıkmıyorsa, sanatçı kendisine sahip çıkmalı. Ben kendime sahip çıktığımı bu müzeyi yaparak gösterdim. Kim için yaptım? Kendim için yaptım. Ben kendime sahip çıkarak aynı zamanda 85 milyona hizmet ettim. Güzel bir eser yaparak, aslında kamuya da hizmet ettim. Kızlarıma da şunu söylüyorum: Babanıza sahip çıkmak istiyorsanız önce müzeye sahip çıkacaksınız. Yarınlara kalacak olan müzedir. O nedenle bu müze yaşamalıdır.”

ERSOY YAKIN ÇEVRESİNİ UYARMALI

Sanatçı ve galeri sahibi dostları, öğrencileri, sevenleri Ayaz’ı son yolculuğuna Kocatepe Camii’sinden uğurladı. Cami avlusundaki sohbetlerde, Ayaz’la ilgili anılar konuşuluyordu. Bir ara, “Ayaz gibi bir değere, bakanlık olarak bir çelengi bile çok görmüşler” sitemini duydum. Bunun üzerine avludaki çelenklere tek tek baktım. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ayaz’ın çalıştığı galerilerin çelenklerini gördüm. Ama Kültür ve Turizm Bakanı Mehmut Nuri Ersoy’un adına gönderilmiş bir çelenk göremedim. Sanırım Sayın Bakan’ın yakın çalışma arkadaşlarını, Türkiye’nin önemli kültür ve sanat değerlerini kaybettiğimizde, daha hassas olmaları konusunda uyarması gerekiyor. Ayaz için taziye mesajı yayınlayan Ersoy’un bir çelenkten tasarruf yapacağını düşünmek bile istemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi