Efe Sıvış
İstanbul Sahnelerinde 2 Siyasi Masal
Bugünlerde perdede 2 önemli eser var. Dünyaca ünlü Sırp yazar Duşkan Kovaçeviç’in Profesyonel ve Amerikalı yazar Jeffrey Hatcher’in Bir Picasso isimli oyunları… 1990’da Belgrad’da ve 1941’de Paris’te geçen bu oyunlarda ilham verici unsurlar var. Fakat oyunları izlemeden önce bilinmesi gerekenler var.
Geçtiğimiz Perşembe, İstanbul Devlet Tiyatroları sahnesinde Sırp yazar Duşkan Kovaçeviç’in Profesyonel isimli oyununu izledim. Totaliter zihniyetten bir kez daha tiksindim. Oyunda bir siyasi polis, liberal görüşlü bir aydını gizlice takip ediyor. Tam 18 yıl… Sosyalizm karşıtı aydının hayatı adım adım izleniyor. Siyasi polis, 18 yılın ardından, senelerce fişlediği aydınla helalleşmeye gidiyor. Oyun, işte bu helalleşmenin öyküsü…
Profesyonel 2009’dan beri İDT sahnesinde… Rejisör, Türk tiyatrosunun star duayeni Işıl Kasapoğlu… Yetkin Dikinciler aydını, Bülent Emin Yarar siyasi polisi oynuyor. Yarar, siyasi polis canlandırmasıyla 14. Afife Jale ödülünü kazandı. Karakteriyle bu kadar bütünleşebilen bir oyuncu az gördüm. Evrensel bir performans… Alkış kısmında göz yaşlarına hâkim olamıyor, duygu patlaması yaşıyordu.
Tito, 1943-1980 arası Yugoslavya’yı kendi sosyalizm modeliyle yönetti. Bu modelde Batı’yla bağlantılar vardı, baskı düzeyi Sovyetlere göre daha düşüktü düşük olmasına da sistem yine de totaliterdi. Tek bir ideolojiyi dayatıyordu. Siyasi dernek kurmak yasaktı. İfade özgürlüğü yoktu. İnsan hakları katlediliyordu. Komünist ideoloji vahşice dayatılıyordu. Muhalif olmanın cezası ölümdü.
Peki öyleyse Profesyonel’deki aydın niçin ölmemişti? Çünkü siyasi polis, takip ettiği aydına sempati duymuş, onu öldürmeye gönlü razı olmamış, aksine onu tehlikelerden korumaya başlamıştı.
Ha Yugoslav Polisi Ha Alman Polisi
Sosyalizmin kestiği parmak acıyordu. Bu parmak Yugoslavya’da olsa da acırdı, Sovyetler Birliği’nde de Doğu Berlin’de de… 2006 yapımı Das Leben Der Anderen (Başkalarının Hayatı) isimli filmde, Profesyonel’dekine tıpa tıp benzer bir hikâye vardı. Oscar ödüllü filmde, mekanlar ve karakterler farklıydı. Totalitarizm aynıydı. Aydını izleyen bu kez Alman siyasi polisiydi. Polis, aydını izledikçe ona sempati duymaya ve onu korumaya başlamıştı.
Türkiye’de Çetin Altan, 60-80 arası bu tip bir polis terörüne maruz kalmıştı. Altan’a sempati duyan yufka yürekli bir Emniyet mensubumuz oldu mu bilmiyorum.
Bir Picasso Resmi Yakmak
Bugünlerde devlet tiyatrolarında oynayan bir başka oyun Bir Picasso... Sanat, siyaset ve tarihe ilgi duyanların bu oyunu kaçırmaması gerek.. Amerikalı oyun yazarı Jeffrey Hatcher, izleyiciyi Hitler Almanya’sının 1941’deki Paris işgaline götürüyor. Bu dönemde Picasso da Paris’te yaşıyor. Oyun, Picasso ile bir bürokrat kadının diyalogları üzerine kurulu… Kadın, Almanya Kültür Bakanlığı’nın görevlendirdiği bir bürokrat… İlginç bir görevi var.
Bayan Fischer, Nazi Hükümeti’nin ele geçirdiği 3 resmin hangisinin orijinal olduğunu araştırıyor. Bunun için Picasso’yu ziyaret ediyor. Çünkü Naziler orijinal bir Picasso resmini yakmak istiyor. Propaganda için…
Picasso, bu 3 resmin de orijinal olduğunu söylüyor. Bunun üzerine Fischer yakılacak resmin seçimini Picasso’ya bırakıyor. Kendini ve resimlerini beğenmişlikte sınır tanımayan Picasso böyle bir seçim yapmaya yanaşmıyor. Hiçbir resminin yakılmasına razı olmuyor.
Aklına bir muziplik geliyor. Bayan Fischer’le flört etmeye başlıyor ve oracıkta kadının bir çizimini yapıyor. Bu çizimi Fischer’a verip şöyle diyor: İlla yakmak istiyorsan buyur kendi resmini yak!
Dünya sanat tarihinin tartışmasız en önemli ismi sizin resminizi çizse bunu yakabilir misiniz? Fischer da yakamaz. Çünkü o da içten içe bir Picasso hayranıdır. Picasso’ya hayranlığı, Hitler’e bağlılığını aşmaktadır. Böylece Fischer totaliter bir diktatörün emirleri ve şahsi tutkuları arasında gidip gelir. Ne yapacağını düşünürken bu dilemmaya çözümü yine Picasso bulur.
Bu oyunda geçen diyaloglar tamamen kurmaca... Amerikalı oyun yazarının hayal ürünü… Fakat şu yazacaklarım gerçek…
Picasso ve Sevgilisiyle Paris’te Aşk
Hitler rejimi Picasso’yu gerçekten de dejenere bir ressam olarak tanımlıyordu. Picasso İspanyol’du, Yahudi değildi. Yani Hitler, kâğıt üzerinde Picasso’ya dokunamazdı. Fakat Picasso, İspanya’daki faşist Franko rejimine de muhalifti. Zaten o yüzden Paris’te yaşıyordu. Naziler, Picasso’ya dokunsa bile Franko kolunu kıpırdatmaz, hatta memnun olurdu.
Bu dönemde bir ressam kadın Paris’te Picasso’yla 3 yıl süreyle gönül ilişkisi yaşadı. İsmi Françoise Gilot’du. Picasso gibi egosantrik birine 3 yıl katlanabilmişti. Bu kadın geçtiğimiz yıl, 101 yaşında öldü. Picasso’dan ayrılmasaydı yine bu kadar yaşayabilir miydi? Hiç sanmıyorum.
Gilot, Picasso’yla ilişkisine dair bir kitap yazdı. Kitap, Türkçe’ye Picasso ile Yaşamak başlığıyla çevrildi. Hakikaten bu dönemde Alman hükümetinden bazı müfettişler, Picasso’nun resimleri için gelmişti. Fakat Picasso, sanattan anlamayan bu Alman müfettişlerle dalga geçmişti.
Müffettişler, yüksek değerli tablolara el koymakla görevlendirilmişlerdi. Fakat sanattan hiç çakmıyorlardı. Uyanık Picasso bu durumu hemen fark etti. Müfettişler, tablolarının fiyatını sorduğunda cevabı yapıştırdı: Çok bir şey değil, tanesi 1600 Dolar! Peki bir Picasso tablosunun 1600 Dolar olduğuna hangi salak inanırdı? İşte o salaklar Alman hükümetine bağlı salaklardı. Tablolara dokunmadılar.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. Hitler niyeti bozmuş, bütün Avrupa’yı işgale hazırlanıyordu. Böyle bir ortamda Paris’te yaşayan Fernand Léger, André Masson gibi Fransız ressamlar Hitler işgali başlamadan ABD’ye topuklamışlardı.
Fransızlar bile tası tarağı toplayıp Paris’ten kaçarken Picasso neden kalmıştı? Bu soruyu Picasso’ya o dönemki sevgilisi sordu. Picasso’nun cevabı ilginçti: Güce ya da teröre boyun eğme gibi konuları umursamam. Kalmamın nedeni cesaret değil, atalet. Ne pahasına olursa olsun burada kalacağım.
Madame Soler’e El Koydular
Peki Hitler, gerçekten herhangi bir Picasso resmine el koymuş muydu? Elbette koymuştu. Mesela Naziler, Picasso’nun 1903 tarihli Madame Soler tablosunu müsadere etti. Bu tablo, Yahudi banker Paul von Mendelssohn’un koleksiyonundaydı. Tablo bugün hala Bavyera Eyaleti’nin koleksiyonunda… Mendelssohn’un varisleri Alman eyaletini dava ettiler. Resimlerini geri istiyorlar. Peki istiyorlar da ne oluyor? Bavyera eyaleti işi sürüncemede bırakıp resmin üzerine yatmak istiyor. Bunun gibi binlerce dava var. Görevdeki Alman Kültür Bakanı Claude Roth, resimlerin iade edilmesini istiyor fakat eyaletleri zorlayamayacağını söyleyerek topu Marko Paşa’ya atıyor.
Bir Picasso ve Profesyonel bu arka planla izlemeye değer eserler!