Yaşar Seyman
Haşo Reis
Ada bir esinti ülkesidir. Binlerce hayat saklar. Cunda ise ‘yaşayan efsaneler adası’. Haşo Reis bunlardan biri.
Haşo Reis balıkçılık konusunda Alibey Adasındaki tek kişidir. Hırslı, deneyimli, bilgili bir balıkçı… En güzeli de yakaladığı balıkları günün sonunda evin önünde herkese göstermesi, denizin bitmediği konusunda tartışmaya girebilmesidir. “Deniz kurudu, balıklar bitti” diyenlerin sözlerini denizin derinlerine atmaktadır.
Hava koşulları ne olursa olsun, denizin dilini çözen Haşo Reis balığa çıktığı gün evinin rızkını fazlasıyla karşılar. Bir nasip adamı yani.
Balıkları sergiler, seyre gelenlerden büyük övgüler alırken; o coşkuyla denizi anlatır.
“Haşo Reis, nasıl bu balıkları tutuyorsun? Birçok balıkçı eli boş dönüyor.”
Yorum ve soruların yanıtlarını göğe savururcasına verir:
“Siz bu işi yapamıyorsunuz! Bu işin bir usulü var. Bilgiye, birikime ihtiyaç var. Deniz acemiyi sevmez.”
Dinleyen balıkçılar bazen inatlaşıyorlar.
Haşo Reis onlara diyor ki:
“Siz dün akşam nereye oltalarınızı attınız. Bakın aynı yere gidiyorum, bakalım balık var mı, yok mu?”
O gün balıkçıların gittiği yere gidiyor, oltasını nokta atışlara bırakıyor. Kimsenin balık tutamadığı yerde ertesi gün teknesini balık doldurarak dönüyor, “Bereket sevgiyle olur” diyor.
Kayınbiraderi Basri Bey anlatıyor:
“Cunda’daki Giritliler tayfa yetiştirmek için çocuk sayılarını artırırlar. Bunların içinde çocuk sayıları ne kadar çok olursa dışarıdan tayfa alma sayıları da o kadar az oluyor. Eniştem çocuk yaştan itibaren balıkçı. Sekseninin üstünde olmasına karşın en az yetmiş yıllık balıkçıdır. Cunda’nın efsane balıkçısı Haşo Reis adamızda bir numaradır. Onun gibi bir balıkçı bunca yıldır yetişmedi...”
Böyle gerçek emek reislerini seviyorum…
Haşo Reis balıkçılığın piri. “Yaptığı işi severek, bilerek yapmak lazım” diyenlerden. Bugün teknolojik açıdan birçok aletler geliştirildi. Artık insanlar hangi suda kaç metrede avlandıklarını biliyorlar. Haşo Reis eski usulle kerterizlerle yerini buluyor, ondan sonra kendi eski model araçlarıyla denizin derinliğini ölçüyor. Tam noktasını bulduğu zaman da oltasını bırakıyor. Onun balığa çıkıp balıksız döndüğüne çok az şahit oluyorlar. Mutlaka balıkla dönüyor. Bu yaşında halen balıkçılık yapıyor. “Evimin önündeki bu koca deniz benim yaşam tarlam, büyük bir zenginlik” diyor...
Haşo Reis şanslı mı şanslı Orhan Veli’nin dediği gibi:
“Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere…”
Haşo Reis’in ardında elli beş yıldır aşkla bekleyen eşi Nevin var. Nevin Hanım çocuk yaşta çıktığı incir ağacından düşünce kan revan içinde avazı çıktığı kadar bağırıyor. Komşularının oğlu Hasan koşuyor. Hasan gelip Nevin’i kan içinde görünce kucakladığı gibi tekneye atıyor ve Ayvalık’a hastaneye götürüyor.
“Hasan abi kurtar beni!” diyen Nevin’le aralarında başlayan aşk sonunda hayat arkadaşlığına dönüşüyor. Balıkçı Hasan Suluova ki nam -ı diyar Haşo Reis’e, güzeller güzeli Giritli Nevin iki çocuk veriyor. Üstüne hiç güneş doğmayan, gece yarısı ay ışığında balığa çıkan Haşo Reis’in emeğini çocukları ödüllendiriyor. Kızı Atiye banka müdürü, oğlu Ali doktor oluyor.
Balıklara zokayı yutturan Haşo Reis, Nevin’i izledikçe zokayı yutuyor ve elli beş yıl mutluluk için balığa çıkıyor, balıktan dönüşünü Nevin aşkla, heyecanla, merakla bekliyor. Haşo Reis ufukta teknesi ile görününce Nevin coşkuyla bahçeye koşup Hasan’ına kapıyı açıyor. Biliyor ki Hasan balığa çıkınca yanına su bile almamıştır. Susayınca avuç avuç deniz suyu içer. Acıkınca denizden yakaladığı balığı motorun egzozunda hafif bir pişirir bazen de çiğ balık yer. Öyle bir adam ki yıllarca henüz keşfedilmeyen bir ‘survivor’ yaşıyor...
Şahsına münhasır bir adam Haşo Reis!
Seveni de var sevmeyeni de. Diğer balıkçılar kıskanıyor. Onlar mazot parasını, yem parasını çıkarmadan geri dönerken, o tam aksine denizden istediğini fazlasıyla alıyor. Bereketi eksilmeyen bir adam…
Nazım Hikmet’in şiirindeki adam Haşo Reis…
“Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.”
Haşo Reis’in oltalara yem takmaktan tırnakları yok gibi. Pasaport almaya gidiyor, uzun uğraş mümkünü yok, parmak izini alamıyorlar. Parmakların üzerindeki deri artık o kadar incelmiş ki parmak izi çıkmıyor. Kızı Atiye, “Babam balıkçı, yıllarca balıkçılık yaptığı için parmak izi alamadınız” diye açıklar.
Bunu duyan memur kalkıp “Ben bu elleri öperim” diyor.
O gün çıkan pasaportla Büyük Mübadele’den geldiği Girit’e gidip özlem gideriyor.
Rüzgarı avuçladığınız oldu mu? Gün kızıllaşır ve denizin bitti dediğiniz yerinde dağ yükselir. O zirveye tutunmak istersiniz avuçlarınızda sevdiğinizden gelmiş bir sıcak rüzgar.
Aşkla yapılan işler böyledir; Haşo Reis’in denizi gibi, yavuklusunu nasipsiz bırakmaz.