Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Gidenlerin ardından…

Bu hafta iki değerli ismi Kenan Işık ve Genco Erkal’ı sonsuzluğa uğurladık. Şimdi onlar güneşin sofrasında oturmuş Timur Selçuk şarkısını söylerken buluşmuşlardır, hatta tartışmaya bile girmişlerdir.

Kenan Işık ve Genco Erkal aynı zamanda vefat ettikleri için onları ben aynı sofraya oturttum nedense...

Ne de olsa Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, / Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

Biz geride kalanlar yaşamak denen hikâyeye devam edeceğiz ama onları bilmiyoruz!

Huzur içinde uyusunlar, rahmet yağsın üzerlerine…

kenan-isik.jpeg

Soyadı Gibi Işık Saçıyordu…

Atv – A Haber grubunda çalıştığım dönemlerde denk geliyordum kendisine... Tanışmıyorduk ama gülümsüyordum onu her gördüğümde. Soyadı gibi ışık saçıyordu ortama ve keşke sohbetimiz olsa da şiir gibi sesini uzun uzun dinlesem diye geçiriyordum içimden. Aynı çatı altında onun varlığı bile çok değerliydi çünkü o bizim kuşağı etkileyen özel insanlardan biriydi.

Şirketten arkadaşlarım onunla aynı spor salonuna gittiklerini ve sohbet ettiklerini söylediler. Bir zaman sonra arkadaşlarımın da sporda olduğu bir gün düşerek bayıldığını söylediler, hikâye bu kadar! Çünkü Kenan Işık sonsuz bir uykuya daldı.

Yaşarken ölmenin en acı hikâyesi başına geldi ve bir daha uyanmadı. Yaşamın kıyısında, ölümün kapısında zamanı başlamıştı ve bu süreç 10 yıl sürdü. En güzel yaşında bitkisel hayata girdi ve bu uzun zaman içinde hiçbir şeyden haberi olmadı.

Acının da çeşitleri var ama hiçbir şeyden habersiz, ölüden farksız yaşama durumu çok can acıtıcı, özellikle ailesi için çünkü bugün uyanır mı diye o mucizeyi bekliyorsun sonra nefes alsın yeter ve bir gün uyanacak umudunu hiç kaybetmiyorsun.

Yıllarca uyumak, sonra uyanmak sadece masallarda olan bir şey ya da bu tarz mucizeler milyonda bir olsa gerek!

Erteleme Hiçbir Şeyi!

Yaşasaydı ve uyumasaydı hayatında neler olurdu acaba? Kafamda sayısız projenin içinde onu görüyorum; podcast’lerde o güzel sesinden şiirler, Storytel’de eminim onun sesinden kitapları yaşayarak dinlerdik... Belki de hala ‘Kim Milyoner Olmak’ yarışmasını sunuyor olurdu, bağımsız filmlerde roller alırdı. En önemlisi de hayata geçirmek istediği bütün oyunları sahneye koymuştu bile…

Ve hayat bir kez daha bana dedi ki; erteleme hiçbir şeyi çünkü bir bakmışsın uyanamamışsın, işte öyle bir şey hayat!

Genco Erkal Yaşayan Bir Sokrates’ti!

Eğilmeden, bükülmeden, aynı çizgide, inançta, doğruda kalabilen az sayıda insandan biriydi kendisi. Bir insan 7’sinde ne ise 70’inde hatta ölene kadar aynı kalabilir mi?

Bir insan hiç mi taviz vermez hayatından ama vermedi ve hep bildiğini okudu. Bildiğini okuma hikâyesini hayatının her alanında da uyguladı. Sadece kendi istediği oyunları oynamak, kendi tiyatrosuyla yaşamak, kendi bildiği biricik alanında kendini muhafaza ederek kalmak istedi ve öyle de yaptı.

Ne acayip bir yaşam!

Mesela Genco Erkal uyusa, yıllar geçse ve uyansa yine aynı olurdu çünkü o değişen her şeyin içinde kendi kalmayı başaran az kişiden biriydi.

Onun Duruşu Vardı Ve Hiç Bozulmadı!

Genco Erkal popüler kültürün içinde hiç olmayan sadece sahneden beslenen hatta özel hayatını da bu şekilde yaşayan, bu ülkenin başına gelmiş entelektüel seviyesi en yüksek tiyatroculardan biriydi.

Ben onu bir kokteylde geyik yaparken, şarkı söylerken, onunla yan yana görmeyi şaşıracağım biriyle hiç görmedim. Duruş diye bir şey varsa hayatta tıpkı bir heykel gibi sapasağlam onun duruşu vardı ve hiç bozulmadı.

Oysa varlıklı bir ailenin çocuğu olarak istese popüler kültürde bambaşka bir kariyer içinde de olabilirdi. Ama onun şiirleri vardı, içinde memleket meselesine dair derin mevzular içeren... Arkadaşları, Nâzım’dan Sokrates’e uzanan bir gruptu ve yeryüzünde biz insanlar arasında az arkadaş edindi diye düşünüyorum.

Başka boyutta ve başka bir şekilde yaşıyordu.

Ciddi olmayan hiçbir şeyin içinde de yer almadı, onu hayata tiyatro, felsefe, şiir ve geçmiş zamanın güzellikleri bağlıyordu bence. Gidişi bile bir şiirle oldu, kendi gidişini sosyal medyadan bir şiirle yaptı.

mutlu-hesapci-genco-erkal.jpg

Genco Erkal Ders Olarak Okutulması Gereken Bir Hayat

Onu tanıdığımda çok gençtim henüz 19 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Eskişehir’e ‘Yalınayak Sokrates’ oyunuyla gelmişti ve röportaj yapmaya da ilk onunla başlamıştım.

Bir usta ile röportaj yapmaya başlamak bir şans ama aynı zamanda büyük sorumluluk, şimdi düşününce anlıyorum.

Yıllar sonra kendisiyle tekrar röportaj yaptığımda bile ilk kez röportaj yapıyormuşçasına heyecanlanmıştım.

Genco Erkal ders olarak okutulması gereken bir hayat hikâyesine sahip ve bu ülkede bulunamayacak derecede farklı özelliklere sahip özel bir isimdi.

Genco Erkal bir kütüphaneydi ve onu anlamaya, okumaya yıllarımız yetmez ama gidişinin ardından sadece şiirler okumak geliyor içimden ve aklıma Bedri Rahmi Eyüboğlu geliyor;

“Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi