Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Anlamlı olan oyuncu değil, anlamlı olan hikâyeler”

Senan Kara’nın yeni oyunu ‘Sivrisinekler’i nihayet izledim ve etkisi geçmeyecek bir performansla oyundan ayrıldım. Senan, sahnede adeta devleşiyor, öyle iyi oynuyor ki buradan kelimelere dökmek çok zor. Ellerim patlayasıya kadar onu alkışladım. Son yıllarda tanıdığım en özel kadınlardan biri kendisi. Nasıl derler; kumaşı kaliteli, duruşu farklı ve güzel, çok iyi bir oyuncu… Her rolde acaba bu projede nasıl, nasıl oynamış diye merak ettiğim ve bende heyecan uyandıran kadın oyunculardan. Senan ile yıllarını geçirdiği ve en sevdiğim yer dediği İstanbul Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi yakınlarında buluştuk ve uzun uzun sohbet ettik. Tiyatrodan girdik, oyunculuğa geçtik ve çok uzun bir sohbete daldık. Sayfamız yettiğince sizlerle paylaşıyorum. Başarılı, güçlü, emekçi kadın başta Senan Kara olmak üzere bütün kadınların 8 Mart’ını kutlarım. Herkese iyi pazarlar diliyoruz.

img-2710.jpg

Sivrisinekler’i nihayet izledim, sana bir sürü de ödül getiren bir oyun oldu. Senin için oynadığın karakter ne anlam ifade ediyor ve nasıl bir karakter?

Jenny, oynamaktan çok zevk aldığım bir karakter oldu. Çünkü biraz kendi doğruları olan, özgür ve inandığı şey için mücadele eden bir karakter. Aile içinde Jenny'ye baktığımız zaman aslında bilim insanı anne, abla, baba profili içerisinde sigorta pazarlama işiyle uğraşan, ortalama kariyeri olan biri. Ama buna rağmen duygusal zekâsı çok gelişmiş ve sonuna kadar inandığı şeyin arkasında olan bir kadın. Bunun yanı sıra mizahı güçlü, ruhu özgür ve empati duygusu çok yüksek bir kadın. Bana lunapark gibi geliyor Jenny’yi oynamak. Bir lunapark içerisinde çok oyuncaklı bir rol benim için.

Tiyatro çok büyük bir antrenman, disiplin isteyen bir şey”

Çok ciddi, iyi oyunculuk ve performans gerektiren oyunculuğun ve duygu durumlarının sahne sahne değiştiği hem de kıyafetlerin değiştiği de bir durumu var. Bir anda bir espri yaparken anında o yüzündeki değişim, o gözüne düşen ağlama durumunu hissedebiliyoruz. Çok zor bir rol ve sen çok iyi oynuyorsun.

Çok böyle melodrama kaymadan, çok samimi, gerçek bir oyunculuk isteyen bir durumu var gerçekten rolün. Daha önce oynadığım rollerden çok farklı, çok zorlanıyorum elbette. Bir kere meydan sahnede oynuyorum, seyircinin ayakucundayım ve boş oynadığım bir an yok. Bu çok büyük bir antrenman, disiplin isteyen bir şey.

sivrisinekler-4.jpg

“Hiçbir oyunda bu kadar yorulduğumu görmemiştim”

Nasıl oluyor, nasıl hazırlanıyorsun?

Oyun günleri sabah başlıyorum hazırlanmaya. O cümleler, kadının hikâyesi kafamdan geçerken bir yandan da oyunun başından sonuna genel hikâyeyi akıtıp bu kadının derdi meselesi ne diyorum. Zihni oyunla meşgul etmek iyi geliyor; o motor evde başlıyor ısınmaya yani sahneye girer girmez de hazırım zaten. Kulise gideyim, arkadaşlarımla muhabbet edeyim, eğleneyim öyle bir lüksüm yok. Böyle bir karakter ve böyle bir oyun değil zaten. Gerçekten bütün bir hafta bu disiplinle oyuna gidiyorum. Oyun bittikten sonra da hiçbir oyunda bu kadar yorulduğumu görmemiştim. Çok büyük bir mental ve fiziksel yorgunluk oluyor.

“Biz ödül almak için yola çıkmıyoruz”

Bence oyunculuk okullarında bu tiyatro performansı, senin oynadığın karakter, iyi oyunculuk budur diye gösterilmesi gereken oyunlardan ve karakterlerden biri diye düşünüyorum. Nitekim herkes de böyle gördü ki, bir sürü ödül de kazandırdı bu oyun sana. Ödüllendirilmek nasıl bir duygu?

Ödüllendirilmek her şeyden öte işin görülüyor olması demek yoksa biz ödül almak için yola çıkmıyoruz. Ama o süreçte işin sürprizi bu; “Biz seni gördük ve takdir ettik” demek bu. Mutlu ediyor tabii ama beni asıl mutlu eden şey; ‘Sivrisinekler’le beraber etrafımda genç meslek adayı insanlar birikmeye başladı, bu benim için en büyük ödül oldu; Onlar ağzımın içine bakıyorlar, ne öğrenebiliriz, ne kapabiliriz diye, bu durum mutluluk verici. Pırıl pırıl bir genç öğrenci grubum var, ben de onlardan çok şey öğreniyorum. Oyunu herhalde 10-15 kere falan izlemiş birçoğu. Onlardan güç alıyorum, elimden geldiğince onlara destek oluyorum. Onlarla ben de mesleği yeniden keşfediyorum. O kadar güzel bir şey ki. Elbette ödüller çok değerli ama bir yolculuk var burada, gittiğimiz bir yol var ve o yol hiç bitmiyor. Merak, heyecan, araştırmak ve öğrenmek hep devam ediyor.

“Tiyatro hissediyorsun o ayrı ama izleyemediğin bir şey”

Tiyatro oyunları çok acayip, oynuyorsun ve bitiyor. Ama ben senin kendini izlemeni çok isterdim, kaydı falan alındı mı oyunun, izleyebildin mi kendini?

Görmedim, hiç izlemedim. Hiçbir kayıt da yok. Tiyatro öyle bir şey olmadığı için bu da çok acayip, ne kadar iyi oynadığını ya da oynayamadığını göremediğin bir şey. Yani hissediyorsun o ayrı ama izleyemediğin bir şey. İzleyemedim. Kaydı alındığında izlemek isterim elbette.

whatsapp-image-2025-03-08-at-11-28-46.jpeg

“Tiyatro seyirci ve oyuncu var olduğu sürece devam edecek”

Sektörde algıladığımız oyunculuk dünyası ve oyuncu kavramının dışında kendini huzurlu ve iyi hissediyor musun, tiyatronun varlığı sana güç veriyor mu?

Biz antrenmanı burada yapıyoruz aslında. Hem mesleki olarak geliştirir hem de hiçbir zaman ölmeyecek bir sanat dalı. Güven veriyor yani. Dizi oyunculuğu, teknoloji ve yapay zeka ile nereye varır bilmiyorum ama tiyatro seyirci ve oyuncu var olduğu sürece devam edecek.

“Ben tiyatroyu çok seviyorum ve gerçekten kopamam”

Okulu bitirdin, İstanbul’a geldin “Ben dizilerde oynamalıyım” hırsına niye girmedin, o çizgiyi nasıl bozmadın ve bir kurum çatısı altında tiyatro yapacağım kararı aldın?

Ben mezun olur olmaz hedefim, hayalim İstanbul Şehir Tiyatroları’ydı. Ben tiyatroyu çok seviyorum ve gerçekten kopamam. Benim için konforlu bir alan burası, olanaklarımız geniş, yoğun bir tempo ile çalışıyoruz. Oyun oynarken aynı zamanda dizide de çalışabildim. İki işi aynı anda yürütemediğim nadir dönemler de oldu tabii, tiyatroyu seçtim öncelikli olarak. Tercihim hep o oldu. Hayatımın her döneminde dizi yapabilirim, yapacağım da ama Jenny’yi bu yaşta, oyunculuğumun bu döneminde oynayabilirim diye düşünüyorum. Sahne çok acayip bir yer, o kadar çok şey öğretiyor ki bir gecede; o seyirci ile baş başa kaldığın parmak ucu mesafesinde oynadığın oyun, bunun karşılığı yok. Çok büyük bir dünya, çok büyük bir eğitim ve o eğitim bitmiyor.

Peki, tiyatro yapmayan sahne tozu yutmayan oyunculara bakış açın farklı mı?

Kimseye tiyatro yapmadığı için niye yapmıyor denemez. Niye yargılayayım? Hiç böyle bir ön yargı içinde değilim. Ama herkes ihtiyacı ölçüsünde yaşıyor. İşini sahnede gerçekten iyi yapanlara tabii ki hayranlık duyuyorum. Bana ilham veriyorlar. Bana sahnede ilham veren çok önemli oyuncular oyunumuza geldi ve beni yalnız bırakmadılar.

Mesela kimler?

Haluk Hoca, Haluk Bilginer geldi. Fırat benim için çok önemli bir oyuncu, Fırat Tanış geldi ayrıca karşılıklı oynamaktan da son derece zevk aldım. O kadar çok insan geldi ki tahmin etmediğim, gelişine çok şaşırdığım birçok insan. Bülent Emin Yarar geldi, Bu isimler benim için çok değerli oyuncular.

whatsapp-image-2025-03-08-at-10-12-51.jpeg

“O kadife perde açıldı…”

O zaman hikâyenin başına dönersek, çocuksun ailenizle Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na gidiyorsun orada başlıyor hikâye.

Bu gerçek mi dedim? Bak o anı hiç unutmuyorum. O kadife perde açıldı ve içinde oyuncular oynamaya başladı, o kutunun içinde. O güne kadar hiç aklımda olmayan bir şey aklıma girdi ve “Ben artık tiyatro yapacağım” dedim. Evet. İnanılmaz bir kadro vardı; o sahnedeki oyunculardan hatırladıklarım Bülent Emin Yarar, Erdal Beşikçioğlu, Ahmet Mümtaz Taylan, Tülay Günal…

Yıllar sonra onlarla karşılaştığında, anlattın mı?

Anlattım ama tabii onlar hatırlamazlar. Ben küçüktüm ilkokul öğrencisi ya da ortaokulun başlarında. Ben onların gençlik hallerini çok iyi hatırlıyorum. Çok duygulandılar tabii ve yıllar sonra onların etkisiyle oyuncu olmuştum. Ben onları ve daha nicelerini izleyerek bu mesleğe karar vermişim. Hayat o kadar güzel bir döngünün içine sokuyor ki bizi.

Karşılıklı oynama şansın oldu mu bu isimlerle?

Hiç olmadı. Keşke oynayabilsek tabii birlikte, karşılıklı. Dizide denk gelebilir belki ya da bir sinema filmi. Ağlarım herhalde, çok acayip bir şey olur herhalde.

“Hayat anlam bulmuştu benim için tiyatro sahnesinde”

Oynarken neler hissediyorsun, senin için oyunculuğun anlamı ne?

Ben gerçekten bu yaşıma kadar çok düşündüm. Neden yapıyorsun? Hangi tarafını tatmin etmek istiyorsun? Bu ihtiyaç nereden geliyor? Bu galiba çok küçük yaştan geliyor. Benimki başka bir dertti. Tiyatroya girmiş, oraya sığınmış bir çocuktum o zaman. Çok küçüktüm ve hayatın ifade ediliş biçimi beni çok etkilemişti. Hayat anlam bulmuştu benim için tiyatro sahnesinde. Neden? Çünkü sana sevgiyi, paylaşmayı, yaşamı, barışın ne kadar yüce bir şey olduğunu, savaşın kötülüğünü çok estetik bir şekilde anlatıyordu. İnsan hayatını anlamlandırmak için tiyatro var gibi geliyor. Tiyatro güzel bir araçtı bunun için. O yüzden ben de o anlamı orada buldum, oraya sığındım. Çocuk Senan bu. Büyüdükçe hayatın idrakı değişiyor tabii. Biz olanı aktarmaya çalışıyoruz. Bunu aktarırken de ben sadece bir aracıyım. Yani bunu kendimi yok ederek hatta olabildiğince, çünkü sahnede böyle kendini çok beğenen oyuncular vardır; Sesini, görüntüsünü, kaşını, gözünü… Bu da bir tercih ama kendini yok ederek sadece hikâyenin ne kadar önemli olduğunun peşine düşen oyuncu benim için daha değerli. Kendini görünmez kılan oyuncu daha değerli. Çünkü mesele orada hikâyeyi anlatmak. Ben sana burada aracı olarak, elçi olarak bir şey aktarmak istiyorum; “Gel paylaşalım bunu” demek çok daha değerli. Çünkü anlamlı olan oyuncu değil, anlamlı olan hikâyeler.

“Ve kaos o zaman başlıyor”

Oyunda geçiyor “Kaosa yakın hissettiğin an ne zaman?” diye. Sen hayatında kaosu ne zaman hissettin?

Kaos evlat sahibi olmakla başladı benim hayatımda, ondan önce sen zaten bir evlatsın. Hayat falan derken bir anda çocuk sahibi oluyorsun. Ve hiç onun rızasını almadan bir canlı dünyaya getiriyorsun. Ve kaos o zaman başlıyor. Artık hiç olmadığın kadar güçlü olmak zorundasın.

O yüzden benim için kaos; Deniz ve sonrası. Tamamen değişti hayatım.

Deniz kaç yaşında şimdi?

13 yaşında.

“Etrafımdaki dünyayı Deniz'le birlikte keşfetmeye başladım”

Oy maşallah, güzel bir geleceği olsun. Anne olmak istiyor muydun ve nasıl bir annesin?

Oyunda Jenny’ye ablası senden anne olmaz diye söylediğinde ona çok güzel bir yanıt veriyor;

“Uygun anne olmak yani bunu kim belirliyor hayatta. İsmimden önce profesör, doktor gibi unvanlara mı ihtiyacım var anne olmak için diyor. Ben buyum yani anneyim. Anneme de annelik yapıyorum, çocuğuma da annelik yaptım ama bu kadar yapabilirim.” Bende şöyle oldu; anne olduktan sonra hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Ve büyük panik yaşıyorsunuz. Eşim Serhat (Tutumluer) ile sürekli çocuk gelişim kitapları okuduk. Ama iş pratiğe dökülünce aslında biz de Deniz'le beraber birçok şeyi öğrendiğimizi fark ettik. Çok minik bir örnek ama parkta onu gezdirirken kedi sevmek aklıma hiç gelmedi. Deniz'le beraber kedi sevmeye başladım. Çiçek yapraklarını incelemeye Deniz'le başladım. Yani etrafımdaki dünyayı Deniz'le birlikte keşfetmeye başladım. Anne olmak aklımda var mıydı? Sevdiğin insanla bir dünya kuruyorsun, insana ister istemez o duygu zaten geliyor. Evet, o ilişki bir yere gidiyor hani bir eşlikçi daha gelse mi? Biz çocukla biraz daha çoğalsak ve aile olsak mı isteği, o çok güdüsel, kendiliğinden gelen bir şey. Biz zaten birbirimize çok aşıktık, evlendik ve sonra çocuk yapmak istedik.

“Güçsüzlüğün arkasına sığınmak zaten zayıflıktır”

Jenny çok güçlü bir kadın ama güçsüzlüğünün arkasına sığınma durumu da var. Sende nasıl bu durum?

Güçsüzlüğü kabul etmek zor bir şeydir ama hep güçlü olmak da zor. Yani ben bir şeye ihtiyacım varsa bunu talep ederim. Güçsüzlüğün arkasına sığınmak zaten zayıflıktır. Aslında kadının değil insanın çok güçlü olduğuna inanıyorum ben. Kadını erkeği aynı kefede benim için ve insan çok değerli bir canlı, hak ettiği şekilde yaşamalı.

Bu ülkede oyuncu olmak özellikle kadın oyuncu olmak çok zor olduğu için; “Güçlü olmalıyım” telkininde bulunuyor musun kendine? Biraz da sizin meslek aslında güçlü olmayı da sağlam durmayı da gerektiriyor. Çünkü zayıfları eliyor. Buna dair neler söylersin?

Hayat eliyor zaten zayıfları, oyuncuları daha da eliyor. Kendini tanımak ve ne istediğini bilmek önemli sanki. Huzursuzluğa hayatımda yer vermemeye çalışıyorum. O yüzden istemediğim ortamlarda olmak, istemediğim insanlarla zoraki muhabbetlerin içinde bulunmuyorum. Ve prensipler seni koruyan şeylerdir. O prensiplerle ve alışkanlıklarla zaten hiçbir şekilde istemediğim o ortamlara girmedim.

“Mesleği biraz çözmeye çalıştığım ve öğrendiğim bir set oldu”

Ve dizi sektörüne geçtiğin zaman, geç kaldım bir dakika arkadaşlarım oynuyor, bir dizi dünyası da var, orada da bir televizyon ekranında da ben olmalıyım durumu nasıl gelişti? En fark edilen ve senin için önemli olan proje hangisiydi?

Yağmur ve Durul (Taylan) Hoca ile çalışmak benim için çok önemli ve kıymetli. Onları çok severim. Bu nedenle ‘Vatanım Sensin’ çok önemli bir projeydi benim için. O bayağı ses getiren ve tanınırlığımı sağlayan, anlamlı bir projeydi. Zor bir roldü. Mesleği biraz çözmeye çalıştığım ve öğrendiğim bir set oldu. Hemen arkasından sinema filmi geldi ‘Bilmemek’ o da çok başka bir deneyimdi. Altın Koza’dan, Ankara Film Festivali’nden ve İngiltere’den ödül getirdi. Ondan sonra sinema projeleri geldi ama takvim uymadı ve olmadı.

whatsapp-image-2025-03-08-at-10-12-52.jpeg

“Bana düşen zengin, asil, aristokrat roller”

Ben buradayım diye bağıran bir oyuncu olmadığın için soruyorum; O rol seni nasıl buluyor bu sistemin içinde? O sistemin dışında olan biri olarak da sana çok güzel roller geliyor ve sen o rollerle de buluşuyorsun.

Şöyle bir algı var bana dair; “Senan aristokrat görünüyor’’. Biraz öyle bir duruş var bende ve öyle bir algı oluşmuş. İyi oyuncu ama diyerek başlayan aynı tipte roller geliyor. Yani evet hani fiziksel olarak bir şeye uygunsundur oynarsın ama birçok şeyi de aynı zamanda oynayabilirsin. Bakıyorum çok iyi senaryo, oynamak istediğim başka bir karakter ama bana düşen zengin, asil, aristokrat roller. Beni farklı görmedikleri bir durum var. Dolayısıyla akla o zamanlarda geliyorum. Bu da çok dar bir çerçeve. Hâlbuki ben oyuncuyum ve her şeyi oynayabilirim. Hani risk almak istemiyor çok kişi diye düşünüyorum ama ben orada görmek istiyorum kendimi, Senan olur oraya. Jenny’nin bugüne kadar oynadığım rollerle hiç ilgisi yok, çok ters köşe bir rol; onlarca renk var, anı anına uymuyor. Bana iş geliyor. Ama zaman zaman aynı roller geliyor itiraf edebilirim. Kendimi tekrarlamamak ve aynı rolleri oynamamak adına, bu benim seçme şansım; Kalem etekli olmayan, makyajsız, kusurlu bir kadını oynamak istiyorum artık.

“Sinemada çok güzel işler izliyorum ve o yönetmenlerle çalışabilmeyi isterim”

En son oynadığınız projeler sizi heyecanlandırdı mı?

‘İlk ve Son’ dizisi benim için çok özel bir proje oldu. ‘Adım Farah’ dizisi de benim için unutulmayacak projeler arasına girdi. Oynadığım her şey beni heyecanlandırıyor özellikle bağımsız sinemada çok güzel işler izliyorum ve o yönetmenlerin hepsiyle çalışabilmeyi isterim. Bu bile beni heyecanlandıran bir durum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi