Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Yaren Leylek ve Adem Amca; “Yaşayan bir masala dönüştü”

Hiç kimseyi bu kadar çok beklemedik, onu beklediğimiz kadar. Çünkü bir insanı beklersek gelmeme ihtimali vardı, o ise başına bir iş gelmezse verdiği sözü tutar ve mutlaka gelirdi. Öyle de oldu; Yaren Leylek 14. kez Adem Amca’nın kayığına kondu ve yine hepimize bu gelişiyle umut oldu. Hep birlikte “İşte bahar şimdi geldi” dedik. Son zamanlarda kitlesel olarak hepimizi duygulandıran, mutlu eden ve umutlandıran başka bir şey de olmadı. Küçükken hepimizi leyleklerin getirdiğini anlatırlardı… Artık bu şehir efsanesi bile bizi mutlu ediyor, böyle leyleğe can kurban değil mi? Adem Amca ve Yaren Leylek geçen hafta kavuştular ve ben bu hikayenin nasıl geliştiğini detaylı öğrenmek istedim. Çünkü hepimizin umut dolu, güzel bir hikâye dinlemeye şu anda çok ihtiyacı var. Bu hikâyeyi başlatan yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş’e umut dolu hikâyeyi sordum.

“Aranızda leyleklerle ilişkisi olan var mı?”

Yaren Leylek Ve Adem Amca’nın hikayesi nasıl ortaya çıktı, siz nasıl keşfettiniz bu durumu ve tanık oldunuz?

Yaren Leylek ve Adem Amca hikayesi, bundan yaklaşık 9 yıl önce Leylek Festivali'nin hazırlıkları için Leylek Köyü'ne gittiğimde köy kahvesinde otururken, insanlarla sohbet ederken orada konu konuyu açınca “Burada aranızda böyle leyleklerle ilişkisi olan var mı? Bir şekilde alışmıştır, bahçesine giriyordur, evine giriyordur ya da çatısında leylek yuvası vardır, böyle ilginç hikayeler var mı?” deyince Adem Amca da karşımda oturuyordu, “Her sabah kayığıma konar leylek” dedi. Tabii orada benimle beraber köylüsü de inanmadı çünkü kimsenin haberi yokmuş bu durumdan. Adem Amca da şaşırdı “Sizin kayıklarınıza gelmiyor mu” diye. O zannediyormuş ki herkesin kayığına böyle bir şey oluyor, o yüzden söyleme gereği bile duymamış ve 5 yıl boyunca öyle beraber takılmışlar. Sonra ben de bu hikayeye canlı tanık olmak istediğimi söyleyince ertesi gün randevulaştık ve sabah gittiğimde Adem Amca'yı kayığında leyleğini beslerken bulmuştum. Birkaç gün üst üste gittim ve aynı durumu görünce aralarında zaten bir arkadaşlığın başlamış olduğunu deliliyle görmüş oldum. Ben de bu hikâyenin fotoğraflarını hem basınla hem sosyal medya aracılığıyla paylaştım. Aslında başlangıç süreci bu şekilde oldu. Ve günden güne kartopu misali büyüyen ve yeni takipçi kitlesini kendi oluşturan bir hikâyeye dönüştü. Yaşayan bir masala dönüştü diyeyim hatta.

screenshot-20250321-193858-instagram.jpg

“Temel uğraşım kuş fotoğrafçılığı, kuş gözlemciliği”

Tam 14 yıldır bu buluşmanın gerçekleşmesi çok acayip, siz bu durumu nasıl karşılıyorsunuz, gerçekten böyle bir şey olabilir mi?

Ben elbette insanlara bunun ilginç gelebileceğini ve ilgi göstereceğini düşünüyordum. Fakat tabii ki de bugün 2025 yılında bu kadar büyük bir etkiye sahip olabileceğini herhalde tahmin edemezdim. İlla ki bir kitlesi olur bu hikâyenin, illa ki takipçisi olur demiştim. Merak eden, bu hikâyeye gönülden bağlanan insanların olacağını düşündüğüm için zaten yıllarca, 9 yıl boyunca aralıksız bunu paylaştım. Çünkü ilk 3-4 yılında bu hikâye sadece Bursa ve Karacabey'de ses getiriyordu. Türkiye'de de böyle hatırlı bir elin parmaklarını geçmeyecek şehirden insanlar vardı belki de bu hikâyenin içerisinde. Fakat her yıl leyleğin gidişine ve gelişine şahit olmaya başladıkça insanların günden güne artan bir ilgisiyle karşılaştım. Ve bugün gerçekten Türkiye'nin gündemine oturdu. Bundan onur duyuyorum, mutlulukla ve gururla bahsediyorum. Çünkü temel uğraşım olan kuş fotoğrafçılığı, kuş gözlemciliğinde bu ana uğraşımla Türkiye'nin gündemine bir leyleği sokmuş olmak mutluluk verici. İnsanları çocukluğundaki gibi leylek görünce sevinen -ki hepimiz öyle büyüdük- o insanlara çocukluklarında yaşadıkları o mutluluğu hatırlatmış olmak ve bir leylek üzerinden aslında insanlara kuşların, göçmen kuşların doğanın gördüğü zararı, etkileri ve doğanın zor şartlarını da yine bu leylek üzerinden anlatmış olduk. Yani Yaren Leylek hem mutluluk getiren bir sembol, bir simge olmakla birlikte aslında insanların bu alana, doğaya, kuşlara, göçmen kuşlara ve bunların beslendiği sulak alanlara yönelik farkındalığın artmasında da önemli bir rol oynadı. Bugün Yaren Leylek sayesinde birçok insan Lübnan'da yaşanan av adı altında yapılan geleneksel kabul edilen katliamdan haberdar oldular ve Yaren'i bekledikleri süreçte bu duruma çok daha sert tepkiler gösterdiler. Bunun yanında sulak alanların azlığından oluşan rahatsızlıktan tutun da hayvanların yani leyleklerin yuvalarına taşıdıkları yuva malzemesi zannettikleri materyallerin aslında ne kadar ölümcül sonuçlar doğurduğunu da yine Yaren Leylek'in yayınını internet üzerinden izleyenler fark etmiş, gözlemlemiş oldu.

“Bekleme sürecindeyken her gün yüzlerce mesaj alıyorum”

Bu hikâyenin bu kadar ses getireceğini, bu bekleyişi ülkece hepimizin yapacağını tahmin eder miydiniz ve bu kitlesel bekleme, kavuşma heyecanını siz nasıl yorumluyorsunuz?

Bu hikâye bu yılki gördüğü ilgi ve alakadan dolayı beni de çok duygulandırdı, gözlerim yaşardı. Çünkü daha bekleme sürecindeyken her gün yüzlerce mesaj alıyorum. Aralarında ana okullardan, ilkokullara, öğretmelerden öğrencilere kadar herkes bekliyordu. Çok ilginç hasta yatağında olan insanların umudu da olmuştu, iyileşmelerini ve güzel günlerin geleceğini Yaren’in gelişine bağlamıştı insanlar. Dua eden de vardı, totem yapan da vardı, sıra dışı çok mesaj vardı. Öğrencilerin bekleyişi ve onlara umut olması, hastalara moral niteliğinde anlam taşıması en çok hoşuma giden yanlarından biri oldu. Ama sadece Türkiye’den değil Amerika’dan da takip eden vardı, Avusturalya’dan da vardı, Almanya’dan da… Bu kadar çok insanın duygu yoğunluğu aslında bir şekilde bana da geçti diye düşünüyorum. Bu yıl paylaştıktan sonraki gördüğüm mutluluktan çok duygulandım. Buluşmaya, Yaren ile Adem Amca hikayesine ben biraz daha soğukkanlı bakıyorum sanırım ama paylaştıktan sonraki süreçte gördüklerim, okuduklarım o kadar insanın duygu yoğunluğunu hissetmiş olmak gözlerimi yaşartacak derecede beni gerçekten etkiledi.

yaren-leylek-14uncu-kez-adem-amca-ile-bulustu-154208-20250315.jpg

“Sadece benim hesaplarımdan 60 milyon kitleye, görüntülenmeye ulaştı”

Kaç kişi paylaşmış, kaç kişi izlemiş böyle bir veri var mı elinizde, etkileşim ne boyutlarda?

Yaren Leylek gelmeden bir gün önce, geldiği gün paylaştığım bir video ve bir fotoğraf vardı sadece Instagram’da benim kendi hesabımda yaklaşık ortalaması 50 milyon olan bir görüntülenmeye ulaştı. Ve bunun haricinde X’te sadece benim sayfamdan 8 milyon görüntülenme almıştı. 58 milyon önceki paylaşımlarımla beraber sadece kendi hesaplarımdan ortalama 60 milyon kitleye, görüntülenmeye ulaştı. Ama televizyon kanalları, haber siteleri, kişisel profillerde de paylaşıldığı için bu sayı çok çok daha fazla ve dünya geneline artık yayılmış durumda. Sadece Türkler değil takip ettiğim kadarıyla yabancı kanallarda da yabancı sosyal medya gruplarında da yine Yaren Leylek paylaşımlarının yapıldığına şahit oldum. Çok güzel tabii, Türkiye’yi de böyle bir hikâyeyle dışarıda da temsil etmiş oluyoruz. Ve ülkemizin bu tarz güzel bir olayla anılması bakımından hem gündemde kalması, hem diğer ülkeler nezdinde insanları gülümseten, iç açan, mutluluk veren bir habere, bir hikâyeye imza atmış olmak çok gurur verici, mutluluk verici benim için. Hala etkisindeyim diyebilirim aslında.

“Herkes bir gün bu hikâyedeki iki başkahramanın olmamasından korkuyor”

Herkes Yaren Leylek seneye de gelecek mi sorusunu daha şimdiden soruyor, hiç kimse Adem Amca yaşayacak mı demiyor? Sorusu da sosyal medyada tartışıldı.

Evet, herkes Yaren Leylek’i soruyor ama aslında gözüktüğü gibi değil. Yaren Leylek’ten önce Adem Amca’yı da çok soran oldu. Adem Amca yaklaşık 1 ay önce bir operasyon geçirdi o süreçte de birçok insan duygularını paylaşmıştı aslında. Sadece Yaren Leylek endeksli bir hikâye değil bu, herkes bir gün bu hikâyedeki iki başkahramanın olmamasından korkuyor. Ben aslında kızmıyorum ama sitemim var; çünkü mutlu olmanın tadı kursakta kalmamalı, ölüm hepimiz için var. Bu hikâyeyi duymak için bilgisayar başında, telefon başında bekleyen insanlar için de aynı son her an mümkün. O yüzden herkes kendisinin yaşayacağının garantisi varmış gibi bu hikâyedeki iki karakterden birinin bir gün olmadığında olacakları düşünüyor. Hepimiz için ölüm var, o yüzden insanların bence anı yaşamaları ve bu mutluluğun tadını çıkarmaları lazım. Biz Adem Amca ile Yaren Leylek’in gelmemesine kadar birçok konuyu konuşup aslında kendimizi her türlü sona her yıl hazırlıyoruz. Bunun yanında Adem Amca da her ne kadar ben bunları yüz yüze konuşmak istemesem de o da aslında bir gün biz de olmayacağız durumunu konuşuyor, zaman zaman bunlar dile getiriliyor. Ama mutluluğun tadını çıkarmak lazım aksi şeyleri düşünmemek lazım çünkü herkes için ölüm, hayatın merkezinde var. En azından bu hikâyede mutluluğun tadını çıkaralım, bir süre düşünmesek de olur. Bu sene Yaren Leylek geldi 6 ay boyunca Adem Amca ile birlikte balığa çıkacak, yavrularını büyütecek, uçuracak. Dünyaya yeni leylekler getirmiş olacaklar sonra göç edip Afrika kıtasına geri dönecekler. Bence tadını çıkarmak lazım.

yaren-adem-e1709290219851.jpeg

“Uzmanlar Uluabat Gölü’ne 50 yıl kadar ömür veriyorlar”

Bu hikayenin turizme ve o bölgeye katkısı ne oldu, özellikle Uluabat Gölü’nü korumaya alacaklar mı?

Uluabat Gölü zaten korunan bir göl, Ramsar Sözleşmesi’ne de kayıtlı bir göl, yaşayan göller listesinde Türkiye’nin önemli sulak alanlarından bir tanesi. Fakat Uluabat Gölü’nde yeni değil çok uzun zamandır süregelen bir küçülme aslında bir olumsuzluk söz konusu. Kirlilik de var, iklim değişikliğiyle birlikte azalan su kaynaklarının göldeki etkisi de var. Göl çevresinde tarım yapmak için oluşturulmuş setlerin gölün doğal ekosistemine olumsuz etkisi de var. Yanlış tarım politikalarının, sulama politikalarının etkileri var tüm bunların yanında. Maalesef uzmanlar Uluabat Gölü’ne 50 yıl kadar ömür veriyorlar, bu da çok üzücü ve kötü bir durum. Ve Yaren Leylek hikâyesiyle aslında biz bunun da dikkatini çekmeye çalışıyoruz, Uluabat Gölü’nde Yarenlerin yaşaması için. Yaren birçok şeyin sembolü olduğu gibi bu konunun da sembolü. Evet, bölge turizmine önemli katkı sağladı. Sadece Eskikaraağaç Avrupa Leylek Köyü’nün değil aynı zamanda Gölyazı’nın turizmini de etkiliyor. Çünkü Gölyazı’nın da leylekleri oldukça fazla ve turistik bir yer. Birçok insan Yaren Leylek’i Gölyazı’da sanıyor ve oraya gidiyorlar, orayı da görmüş oluyorlar. Gölyazı ile Eskikarağaç turizm hareketlerinden faydalanıyor. Köyün gençleri artan ilgiyle beraber aslında köylerinde iş yapmanın da imkânına ulaştılar, köylerine geri dönüyorlar. Bunun yanında gölün balıkçıları daha az balığa çıkıp tekne turu yapıyorlar bu da sualtında yaşayan balıkların da rahat bırakılmasına imkân sağlıyor. Balıklar doğanın diğer canlılarına kalmış oluyor. Köyde tekrar oluşacak genç nüfus bölgedeki hayvancılık faaliyetlerini artırıp tarımsal faaliyetleri daha nitelikli hale getirip Leylek köyünde leyleklerde azalma söz konusu ve bu durum Avrupa Leylek Köyleri Birliği’nde Türkiye’yi temsil eden ilk ve tek köy olan Eskikaraağaç için de olumsuzluğun göstergesi. Henüz Uluabat Gölü’nü kurtaracak bir etkiye sahip değil, bu yönde atılmış çok ciddi bir adım yok ama Yaren başta olmak üzere birçok anlamda bizler de bunun için mücadele verip dikkat çekerek bu konuları takip etmeye çalışıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi