Boğaziçi’nin yağmasından kimler sorumlu?

Osmanlı zamanında ve Cumhuriyet’in ilk 30 yıllık döneminde Boğaziçi kıyıları balıkçı köylerinin koylara serpildiği yerlerdi. Üç kıtada hakim olan Osmanlı bile Boğaziçi kıyılarını korsan yağmasından koruyamadığı yılları yaşamıştı.

Boğaziçi’nin asıl yağması 1950’li yıllardan sonradır. Genel anlamıyla deniz küskünü olan ülkede, boğazdan manzara kapma yarışı ve “denize dökelim alır götürür” anlayışı, 30 kilometrelik dünyanın en önemli doğal suyolunun katledilmesinde temel unsur oldu. Katil belli; beton severler…

Boğaziçi’ni koruyormuş gibi yapan yasanın başlangıcı da şöyle; “Bu Kanunun amacı; İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir.”

Ne güzel değil mi?

Yasalar çerçevesinde bir de boğazın ön görünümü var. Arka görünüm o kadar önemli değil canım! İstediğin kadar yüksel, boğaz sularını görene kadar yüksel. İstanbul’un boğazına gökdelenlerin gölgesi düşmüş kimin umurunda.

Ön tarafta onarım ve tarihi yapıların restorasyonu dışında bir şey yapılamaz.

Bizde inandık değil mi?

Bu kentin uzmanlarından Profesör Doğan Kuban şöyle der; ”İstanbul sokaktır, mahalledir. O İstanbul artık yok.”

Kuban’a göre, 100 yıl içinde Boğaziçi’nde yıkılan, kaderine terk edilip yok olan çok sayıda yalı ve köşk var, şimdi yerlerinde siteler yükseliyor.

Osmanlının av alanı olan korular ön ve arka görünüm fark etmez; apartman yığınları haline geldi.

Ön görünümde fazladan yapılan ek binaları, çatı katlarını, yeraltına uzanan uydurma yapılarını burada sıralamayayım, bazıları ünlü isimlere ait. Üstelik imar aflarının buralarda nasıl işleyip işlemediğini bilmiyoruz (aslında aflar boğaz ön görünümü kapsamıyor)

VANİKÖY’DEKİ KAÇAK VİLLA

Medyamızda kaçak villayla ilgili haber şöyle başlıyor; “Boğazın en değerli yeri…” Sanki boğazın diğer yerleri değersizmiş gibi!

Boğazdaki bu tür yapıların para kaynakları şaibeli olan kişilere ait çıkması da işin garip yanı. Öyle ya; o kadar zengin var… Onlar neden para yatırmaz böyle bir yapıya? Biraz bu tarafını da araştırmak lazım.

Sosyetik din bezirganı Adnan Oktar’a ait yapının, Dolmabahçe’de yapılan Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinde gölgesi görülen(!) Rus oligarkı Abromoviç’e satıldığı iddia ediliyor.

Adnan Oktar burayı nasıl almış, Rus milyardere nasıl satılmış? Bu konuda bilgi yok.

Kaçak yapı yükselmiş de yükselmiş, belediye 16 Ağustos’a kadar neden görmemiş?

Belediyenin inşaatı durdurmasından sonra seçim mağlubu Murat Kurum’un ekranların önünde baş korumacı kesilmesi de işin garip yanı…

Kurum’un kafasında ne doğanın ne de boğazın korunması var; derdinin başka olduğunu cümle alem biliyor. Kurum unutamayacağı bir seçim yenilgisi tattı.

Bırak Boğaziçi’ni tüm Anadolu’da nelere yol açtığını tarih unutmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi