Boğaz’ın Anadolu yakasında felekten bir gün

Haftanın herhangi bir günü, kuşluk vakti… Sokaklar sakince, herkes işine gitmiş, Boğaz martılarla kedilere kalmış…

Boğaz köylerine en son ne zaman yolunuz düştü bilmiyorum ama ilk fırsatta kendinize böyle bir hediye verin. İster Avrupa yakasında ister Anadolu yakasında, Boğaz’ın yan yana inci taneleri gibi dizilmiş güzelim köylerini keşfedin. Adeta büyük bir kentte değil de bir balıkçı kasabasındaymış gibi hissetmek, demli çayınızı, sade Türk kahvenizi çırpınan Boğaz’a karşı yudumlayıp bir oh çekmenin tam da zamanı olan bir mevsimdeyiz.

Üsküdar’dan kısa bir yürüyüşle veya bir otobüse, taksiye atlayıp beş dakikada varacağınız Kuzguncuk, Anadolu yakasındaki Boğaz köyleri turunun ilk durağı olabilir. Sabaha Kuzguncuk’ta başlayanlara kahvaltı önerim hemen sahilde, meşhur İsmet Baba’nın yanındaki çınarın altında tost ve çay olacak. Burası İstanbul’da yediğim en güzel tostun yapıldığı yer desem abartmış olmam. Çift kaşarlı veya sucuklu karışık tostunuzu enfes manzaraya karşı yanında tavşan kanı çayla keyifle yiyip denizde kaynaşarak yemek bekleyen martıları izledikten ve karnınızı güzelce doyurduktan sonra buraya kadar gelmişken, denizden yolun karşısına geçip Kuzguncuk Bostanı’na kadar uzanıverin. Sebzelerin arasında dolaşıp mevsiminde nelerin yetiştiğine bir baktıktan sonra, Beykoz’a dek uzanacak uzun Boğaz yolculuğuna çıkmaya hazırsınız demektir.

Önerim Beykoz yönünde köprü altına kadar deniz kenarından yürüyüp kahvaltıyı hazmetmeniz. Sonra küçük bir taksi yolculuğu ile Beylerbeyi’ne geçip yürüyüşe devam edebilirsiniz. Kahvaltı yapmamayı tercih edip acıkanlar Beylerbeyi’nde Villa Bosphorus’ta erken bir öğle rakısı molası da verebilir. Fakat henüz acıkmadıysanız Beylerbeyi’nde yapacak bir başka çok güzel şey daha var; vapur iskelesindeki Hevsel Bahçesi’nin küçük ama dopdolu dükkanını keşfetmek!

Hevsel Bahçesi markasını Diyarbakır’dan bilenler bilir. Bölgenin kıymetli ürünlerini Türkiye’nin her yerine ulaştıran ve kısa sürede buradan çıkan değerli bir gıda markası haline gelen Hevsel Bahçesi’nin İstanbul’daki bu ilk dükkanı açılalı bir süre oldu. Diyarbakır’ın köylerinin yanı sıra Batman, Bitlis, Siirt, Van, Hakkari, Şırnak, Mardin, Elazığ ve Şanlıurfa’da 80’e yakın köy ve 200’ün üzerinde küçük üreticiden gelen enfes ürünler için İstanbul’un her yerinden kalkıp Beylerbeyi’ne gidilir.

En son ziyaretimde kabuklu susam ve en sevdiğim pirinç türlerinden Karacadağ pirinci aldım. Bu pirinç gerçekten de çok farklı zira Karacadağ’ın sönmüş lavlarından oluşan bir bölgede, organik madde ve mineral açısından zengin bir toprakta yetişiyor. Rengi koyuca, taneleri de oldukça küçük. Normal çeltiğe göre soğuk su ile yetiştirilmesinden dolayı pişirme esnasında fazla su çektiği de biliniyor. Tavuk suyuna güzel bir domatesli pilav yaparken bire iki, bire iki buçuk gibi su çektiğini deneyimleyerek gördüm. Tane tane dökülen bir pilav değil bu; neredeyse hafif bir risotto kıvamına yaklaşan çok lezzetli, aromatik bir pilav oluyor. Bu tür pilav sevenlerdenseniz, Diyarbakır’ın bu özgün ürününü denemenizi öneririm.

Alışverişiniz bitince, hemen iskeledeki dükkanın önünde bir yorgunluk kahvesi içip vapura inip binenleri seyrederek biraz dinlenin. Daha yolumuz uzun…

Önümüzde Kandilli var, o halde Beylerbeyi’nde yemek yemeyenler için Kandilli İskele’de Suna’nın Yeri zamanı! Hele de dışarıda rahat rahat oturulabilen bu güzel havalarda Boğaz’ın bu en güzel iskelelerinden birinin üzerinde yıllardır hizmet veren, yazar, çizer, entelektüellerin uğrak yeri olan bu tatlı lokantanın ambiyansı tam Kandilli vapur iskelesinde olması nedeniyle; salaş ve püfür püfür Boğaz rüzgarına açık, etrafta kediler, çatal ucu mezeniz, daha ne olsun?..

Eğer “Salaş yer istemem, Boğaz kıyısındaysam şöyle güzel bir akşam yemeği yemeli” diyorsanız, geziyi bitirip Kuleli’deki Del Mare’ye de dönebilirsiniz. Son derece şık, balık değil, binbir çeşit deniz mahsullerini tadacağınız bir restoran. Tam yanındaki Sumahan on the Water İstanbul’un en özgün otellerinden biriydi yıllarca. Neredeyse deniz seviyesinde yüksekliğiyle Boğaz’ın silüetini hiç bozmayan, yıllarca suma fabrikası olarak hizmet verdikten sonra otel haline getirilen bu tarihi yapı, bugünlerde hummalı bir çalışmanın da merkezi zira otel el değiştirdi ve Vakko bünyesinde yeniden açılmak üzere renovasyondan geçiyor. Yeni halini merakla beklemedeyiz…

Yavaş yavaş Anadolu Hisarı… Göksu Deresi üzerindeki kafelerden birinde mola verilebilir. Ama buraya kadar geldiyseniz, ikinci köprünün altında bir İstanbul klasiği olan ve bir ara kapandıktan sonra yeniden faaliyete geçen Lacivert’e de uğrayabilirsiniz. Hafta sonları deniz kenarındaki geniş terasında yaz boyu brunch da var. Ama geceleri, ismiyle müsemma öyle güzel bir laciverdi oluyor ki denizin, gökyüzünün, özel bir kutlama için akşam yemeğinde de tercih edilebilir.

Bir sonraki köy ise Kanlıca; tam merkezde, yol tarafındaki kaldırımda Çengelköy börekçisinin taburelerinde oturup peynirli böreğin fırından çıkmasını bekleyebilir ya da bir Boğaz klasiği, pudra şekerli Kanlıca yoğurdu yiyebilirsiniz. Her Boğaz köyünün birbirinden farklı ürünleri, geçim kaynakları varmış zamanında. Kanlıca’da da mandıralar bulunurmuş, şimdi ortada mandıra falan kalmamış olsa da yoğurdun ünü oradan gelme. Açıkçası günün koşullarında benim tercihim börekten yana.

ÇUBUKLU'NUN ÇUBUKLARI

Biraz sonra ise Çubuklu’yu geçip Beykoz’a yaklaşacağız. Çubuklu feribot iskelesinin yanından denize kavuşan Sazlıdere, yüzyıllar içinde geniş bir alüvyon dolgu alanı oluşturmuş, zaten Osmanlı döneminde bu bölge verimli has bostanlarıyla bilinirmiş. Sedat Bornovalı “Boğaziçi’nin Tarih Atlası” adlı kitabında, bu bostanlardaki fasulye, biber çubuklarını hatırlatarak, bölgenin adının olası sebebine ilişkin de bir ipucu verir…

Turumuzun da artık sonuna gelelim; gün battı, biz de neredeyse Karadeniz’e çıkacağız! Günün son yemeğini Beykoz Kundura’nın içindeki Demirane’de alabilirsiniz. Sonrasında da denk getirip Kundura’da güzel bir film seyrederseniz, modern zamanlardan lezzetli ve keyifli bir Boğaz köyleri turu tam da olması gerektiği gibi neticelenmiş demektir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi