Aytuna Tosunoglu
Yıkıcı karakter
Yazar diyor ki; yıkıcı karakteri sergilemek zamanıdır. Yazarın kim olduğunu söyleyeceğim, ama şimdi lütfen onun satırlarının arasında yüzünüz; sakin, dingin, düşünerek. Satırları 80 küsur yıl öncesinin yorgunluğundadır ancak, tazedir.
“Yıkıcı karakterin yalnız bir tek parolası vardır: Yer açmak. Ve de bir tek faaliyeti: Ortalığı temizlemek. Onun temiz havaya ve serbest alanlara ihtiyacı her türlü nefretin üstündedir. Genç tutar adamı yıkıcılık, kendi çağımızın bıraktığı izleri silip süpürdüğü için tutar; hatta keyiflendirir. O, doğadan önce davranmak zorundadır. Yoksa yıkıcılığı doğanın kendisi üstlenecektir. Düşünü kurduğu hiçbir örnek yoktur yıkıcı karakterin. Gereksindiği şeyler de azdır, hele en az ihtiyaç duyduğu şey: Bilmek’tir. Yıkıcı karakter kendi işini görür, sevmediği yalnız yaratıcı iştir. Yaratıcı nasıl yalnızlığı ararsa o da tersine, hep kalabalıkla birlikte, kendi etkinliğinin tanıkları arasında olmak zorundadır.
Birileri onu anlamaya çalışıyormuş, hiç ilgilendirmez onu. Bu yöndeki çabaları çocukça bulur. Yanlış anlaşılmak ona vız gelir. Tersine, ister ki yanlış anlaşılsın. Yıkıcı karakterde, asıl heyecanı, olayların gidişine karşı duyduğu alt edilmez kuşkularda bulan ve her şeyin ters gidebileceği hesabını gönüllü olarak tutan tarihsel insanın bilinci vardır. O nedenle güvenilirliğin ta kendisidir yıkıcı insan.
Hiçbir şeyin sürüp gittiğini kabul etmez, yıkıcı karakter. Ama işte bu yüzden her yerde birtakım yollar görür. Başkalarının duvarlar ve dağlarla karşılaştığı yerde de bir yol görür o. Ancak bir yol gördüğü içindir ki her yerde de engelleri ortadan kaldırmak zorundadır. Ortada duranı yıkıntıya çevirir bu karakter, yıkıntı olsun diye değil, tersine bu yıkıntıdan geçecek yolu açmak için.”
Yukarıda okuduğunuz 2’inci, 3’üncü ve 4’üncü paragrafların yazarı Walter Benjamin. İlluminationen (Parıltılar) isimli kitabından, Yılmaz Öner’in akıcı Türkçesiyle, Belge Yayınları’nın Ekim 2003 ikinci baskısından, 14, 15, ve 16’ıncı sayfalarından buraya alıntıladım.
Almanya’da I. ve II. Dünya Savaşlarının arasında filizlenen nesil, ilkinde gençti, ikincisinde erişkin. İlkini Alman milliyetçiliği sosunu fazla bulaştırmış olarak karşıladılar. İkincisini tüm yıkıcılığı ve hunharlığı ile… W. Benjamin yukarıdaki satırları 1934 ya da 1936’da yazdığında Hitler savaşı henüz başlatmamıştı. Satırlar okuyucu ile buluşabildiğinde savaş çoktan bitmiş, W.Benjamin çoktan kendi canına kıymıştı. Onun siyasal karamsarlığı, manevi olgunluğunun bir işaretiydi.
Geçmiş iktidar yapılarını şu andakilerle birlikte, yabancı ve keyfi hale getirerek bir altın çağ potansiyeline sahibiz. İnsanın kendisine geri döndüğü bir dostane buluşmayı kastediyorum.
Amacım, yürüdüğümüz yolun hep aynı insanlarla çevrili olduğunu, bir yerde bir insan için kötü olanın herkes için tüm zamanlarda kötü olduğunu vurgulamak içindi. “Şimdi zamanlar değişti” diyenlere kulak asmamak gerekli. Hele “kavramlar değişti” diyenlere dönüp dil çıkartmalı. Ya da yukarıda alıntıladığım paragrafları okutmalı. İlk başta, sorunun terimlerini ortadan kaldırmaya girişmiş bir kalabalığın serkeş gaddarlığından kurtulmak gerek.