Aytuna Tosunoglu
UYGUN OLAYLAR
Güvenlik güçleri parlamento binasının yakınlarında buluyorlar, onu. Başlarındaki şef ya da müdür, “Al, al, al, al, al!” demiş midir, şüphelinin kaçmasına fırsat vermemek için. Hemen bir üst araması. Cebinden kibrit, mibrit çıkıyor. Zaten nefes nefese kalmış, yüzünden terler akıyor. Şüpheli bir durum. Karakola götürürlerken gecenin karanlığında kocaman alevlerin yaladığı parlamento binası ürkütücü sesler çıkartarak yanmaya devam ediyor. Zaten itfaiye ekipleri yangın ihbarı yapıldıktan sonra hemen harekete geçmemiş. Beklemişler, nedense…
Devamındaki günlerde ülkeyi yöneten bela kişilik, yangından harabeye dönmüş büyük meclis toplantı salonunda incelemelerde bulunuyor. Zarar o zamanın parasıyla bir milyon olarak belirleniyor. “Bu -yangın- tanrının bir lütfu” diyerek, demeç veriyor, ülkeyi yöneten. Kendisine karşı duran, eleştiren, muhalefet eden kim varsa, sivil toplum kuruluşları da dahil, parlamento yangınını merkeze oturtarak bir tür olağanüstü hâl ilan ediyor. Kanun hükmünde kararnamelerle üniversitelerin, tiyatroların, derneklerin (kendi kurdukları hariç) faaliyetleri askıya alınıyor. Aradan seçme kişiler, aydınlar, gazeteciler hapse atılıyor.
Parlamento yangının tarihi 27 Şubat 1933’tür. Saati de akşam dokuz civarı. “Cebinde kibritle nefes nefese ve terlemiş” bulunan şüpheli, Marinus van der Lubbe isimli, Hollandalı bir inşaat işçisidir. Olaydan sonra, bir hayli zarara uğramış parlamento binasının zemininde cam kırıkları ve cüruftan ayakkabıları çıtırdayarak dolaşan belanın adı da Hitler’den başkası değil, elbette.
Mahkemede, “Yangını valla billa tek başıma çıkarttım. Amacım bu faşist yönetime karşı Alman işçi sınıfını ayaklandırmaktı” diye birkaç defa tekrarlıyor Van der Lubbe. Parlamento binasının güvenliğinden sorumlu devlet memurları yangın akşamı neredeydi diye kimse sormuyor. Bir boşluk var. Mahkeme bir yıl kadar sürüyor. Van der Lubbe’ye nasıl bir güvence verildiyse, o sürekli tek başına hareket ettiğini kayıtlara geçiriyor. Hatta cezasının az olacağına dair inancı tam.
Ancak öyle olmuyor.
Yirmi beşinci yaş gününe üç gün kala Leipzig Hapishanesi’nin bahçesinde giyotinle idam ediliyor. Tarih, 10 Ocak 1934. Hapishanenin isimsizler mezarlığına gömülüyor. 1945’te, yani İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Van der Lubbe’nin ağabeyi Jan, kardeşinin itibarının iade edilmesi için bir dizi dava başlatıyor. Sonunda, 6 Aralık 2007’de, olaydan yetmiş üç yıl sonra Alman Mahkemesi Hitler rejiminin tanımı gereği adaletsiz olduğuna, bu davada idam cezası verilmesinin tamamen siyasi gerekçeli olduğundan hareketle muhtemel adaletsizliğin bir uzantısı olarak okunması gerektiğine hükmetti. Karar, Van der Lubbe’nin gerçekten yangını çıkarıp çıkarmadığı sorusundan bağımsızdı.
Bugün Leipzig’de, seksen altı hektarlık bir alanı kaplayan Südfriedhof Mezarlığı’nda Marinus van der Lubbe’nin mezarı var. Yeni kuşak aile bireyleri ve meraklılar ziyaret edebiliyor…
Hitler, parlamento yangınını fırsat bilerek hemen kendisine muhalefet eden 4000 kişiyi bir kararnameyle hapse gönderdi. Hepsi için vatan haini dedi, Hitler rejimi. Yangın, muhaliflere zulmetmek için yasal bir zemin oluşturmuş oldu. İnsanlar sebepli, sebepsiz hapsedildiler. Başka bir kararnameyle ifade özgürlüğü, mal sahibi olma hakkı, yargılanma hakkı gibi temel kişisel hakları da ortadan kaldırdı. Demokrasiden diktatörlüğe giden yol açılmış oldu.
Olaylar zincirini bilmeyen kalmasın diye bir de ben yazdım, bugün.