Serap Durusoy
Umuda yolculuk
İkinci tur seçim maratonunun ardından bu defa da gündemi kabinenin kimlerden oluşacağı meşgul etti. Hiç kuşku yok ki en çok merak edilen ekonomi kurmaylarıydı. Ekonominin koordinasyon sorumluluğu Mehmet Şimşek’e verilirken Ticaret Bakanlığına Ömer Bolat, Tarım ve Orman Bakanlığına ise İbrahim Yumaklı getirildi. Bu atamaların ardından devir teslim törenlerindeki konuşmalar merakla beklendi. Zira daha bir hafta önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın faiz artışı politikasına devam edilecek yönündeki beyanı dikkatleri kurmayların açıklamalarına yöneltti.
Şimşek’in teslim töreninde yaptığı konuşmada “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmadığı, kurala dayalı bir Türkiye ekonomisinin özlenen refaha ulaşmadaki önemi ve uluslararası normlara uygunluğun temel ilke olacağı” yönündeki açıklaması “Epistemolojik kopuştan kopuş mu olacak?” sorusunu gündeme taşıdı. Kuşkusuz Sayın Şimşek’in bu ifadeleri ekonomide dönüşüm sürecine işaret etmesi açısından önem taşıyor.
Diğer yandan Şimşek’in bu öncelikler çerçevesinde çalışmaların eşgüdüm içerisinde ilgili bakanlıklarla koordinasyon içerisinde yürütülecek sözleri haliyle Sayın Bolat ve Sayın Yumaklı’nın açıklamalarında da bu uyumun aranmasına neden oldu. Sayın Bolat’ın “Cari açığımızı iyileştirmek ve döviz rezervimizi artırmak istiyoruz” ve Sayın Yumaklı’nın da “Hedef tarımda yapısal dönüşümü sağlamak ve gıdaya makul fiyatlarla ulaşılmasını gerçekleştirmek” yönündeki sözleri aslında Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik sorunlarının itirafı niteliğinde idi. Siyasi arenada bu gelişmeler yaşanırken pazartesi günü enflasyon rakamı açıklandı.
TÜİK verilerine göre mayıs ayında TÜFE’nin bir önceki aya göre yüzde 0,04 oranında arttığı ve aylık enflasyon serisinin de 53. aya yükseldiği belirtildi. TÜFE’nin yıllık bazda da yüzde 39,59 olduğu açıklandı.
TÜFE tarafında doğalgaz fiyatları için sıfır fiyat yönteminin uygulanmasının etkisi görüldü. ÜFE tarafında ise aylık artışın 0,65 yıllık artışın da yüzde 40,76 olduğu açıklandı. Bu durum ÜFE ve TÜFE makasının da daraldığını gösterdi. Ancak bu açıklanan rakamlar haliyle “Mayıs ayında hiçbir ürüne zam gelmedi mi?” sorusunun sorulmasını gerektiriyor. Tabii ki madde sepeti açıklanmadığı için bu sorunun yanıtını bilmiyoruz.
Öte yandan enflasyon rakamları arasındaki uyumsuzluk da devam ediyor. TÜRK-İŞ gıda enflasyonu göstergesini yıllıkta yüzde 72,18 olarak açıklarken ENAG ise doğalgaz fiyatının 0 TL olduğu varsayımı ile TÜFE’yi mayıs ayı için yüzde 5,68, 12 aylık artışı da yüzde 105,45 olarak hesapladı; doğalgaz fiyatının mayıs ayında değişmediği varsayımında da aylık yüzde 7,35 yıllık ise yüzde 109,01 olarak hesapladı.
Ülkemizin önemli bir gerçeği olan enflasyonun yarattığı refah kaybının her geçen gün arttığı bir ekonomik ortamda enflasyonda gerek birkaç aydır baz etkisine bağlı olarak gerekse de doğal gazın hesaplama dışında bırakılması nedeniyle azalan bir artış gösterdiğinin açıklanması politika başarısı olarak değerlendirilse de bunun hayat pahalılığını engelleyemediği gayet açık.
Nitekim TÜRK-İŞ’in en son açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı da bunu doğruluyor. TÜRK- İŞ mayıs ayı verilerine göre, dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırı 10 bin 362 TL'ye yükselirken; kira, fatura, eğitim, giyim, ulaşım gibi tüm giderlerini kapsayan yoksulluk sınırının ise 33 bin 752 TL'ye ulaştığı belirtildi.
Görüldüğü üzere enflasyon dışında pek çok makroekonomik sorunun (cari açık, bütçe açığı, işsizlik, yoksulluk vd ) bir arada yaşandığı ve seçim öncesi verilen vaatlerin yerine getirilmesi zorunluluğu dikkate alındığında ekonomi yönetimini önemli zorlukların beklediği bilinen bir gerçeklik. Nitekim Sayın Şimşek yaptığı konuşmada zorluklar ve yüksek beklentilerle dolu ağır bir görev üstlendiğini belirtti.
Hiç kuşku yok ki Şimşek’in piyasalar ve ekonomik aktörler üzerinde yarattığı olumlu bir hava var. Ancak bu ne kadar süre ile devam eder sorusunun yanıtı önemli. Çünkü bu soru kendi içerisinde de birçok soruyu barındırıyor.
- Her şeyden önce enflasyon hesaplamasında metodolojik bir değişikliğe gidilecek mi?
- Temmuzda maaş düzenlemeleri ve asgari ücret iyileştirmesi var, bunlar nasıl gerçekleştirilecek?
- Hızla artmakta olan dövizin seyri ne olacak?
- Rezervler için nasıl bir politika izlenecek?
- Kur korumalı mevduatın süresi nasıl işleyecek?
- Bütçe açığının azaltılması için yeni bir vergi paketi gelecek mi, çünkü 10 ay sonra belediye seçimleri var?
- Bu bağlamda bütçe disiplini nasıl sağlanacak?
- Faizler ne olacak? ve daha birçok soru yanıt bekliyor.
Hazırlanması planlanan orta vadeli programda bu sorulara yanıt bulmak ümit ediliyor.
Sayın Şimsek’in dün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Küresel zorluklar arasında yol alırken, öngörülebilirliği artırmak için kurallara dayalı politika oluşturma taahhüdümüzü teyit ediyoruz. Acil önceliğimiz, ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program tasarlamaktır” yönündeki değerlendirmesi önümüzdeki günlerde bu soruların yanıtının verileceği bir program beklentisini güçlendirdi.
Tüm bu soruların ötesinde hiç kuşku yok ki ekonomide dönüşüm süreci yaşanılacaksa bunun tüm kurumlarla birlikte uyum içerisinde yapılması gerekiyor.
Bu bağlamda ekonomi yönetimi içerisinde yer alanların atılması planlanan rasyonel politikalarda birlikte hareket etmesi zorunluluğu önem taşıyor.
Aslında bir o kadar da önemli olan bir diğer konuyu ekonomi yönetiminin yetkilerini özgürce kullanabilmesi ve siyasi irade tarafından desteklenmesi oluşturuyor. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Büyümeden taviz vermeden ekonomiyi güçlendireceğiz” açıklamasına ek olarak “Enflasyonu tek haneye indireceğiz” ifadesi birlikte ele alındığında aynı görüşte ısrar ettiği sonucuna ulaşılıyor.