Kaya Türkmen
Türk Milleti adına
Anayasanın 9. maddesi “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” der ve Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin kararları “Türk Milleti adına” ifadesiyle başlar.
Burada amaç, yargı erkinin de yasama ve yürütme gibi yetkisini Türk Milleti adına kullandığını hatırlatmak, mahkemelerin vereceği kararların tabii ki hukuka ve kanunlara ama aynı zamanda eskilerin “Maşeri vicdan” dedikleri toplumun kolektif vicdanına da uygun olması gerektiğine işaret etmek.
Bugün kamuoyu araştırmaları Türk Milleti’nin kendi adına karar veren yargıya güveninin yerlerde süründüğünü gösteriyor.
Nasıl sürünmesin ki?
Montesquieu, 1748 yılında kaleme aldığı “Kanunların Ruhu” adlı eserinde, yürütmeyle yargının aynı elde toplanmasının bir toplum için en büyük felaket olduğunu söyler.
Bizde yargı bugün tamamıyla yürütmenin, yani Cumhurbaşkanının ağzının içine bakan, karar vermek için Saray’dan gelecek işareti bekleyen bir kurum durumunda. Arkalarındaki duvarda “Adalet mülkün temelidir” yazılı olan hakimlerin, Saray’ın bir saldırı silahı haline gelmeyi kabullendiklerini, iktidarın muhalifleri, kendisi gibi düşünmeyenleri ve eleştirenleri sindirmek, cezalandırmak için kullandığı bir aparatı konumuna düşmeyi içlerine sindirebildiklerini görüyoruz üzülerek. Böyle bir yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına nasıl güveneceksiniz?
Akapeli Cumhurbaşkanı “Ver papazı, al papazı” dediğinde tek bir yargı temsilcisinin “Ona biz karar veririz” diye uyardığını işittik mi?
Gazeteci Deniz Yücel'in Almanya'ya iadesi hakkındaki soruya "Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla" yanıtını veren Erdoğan’a yüksek yargı mensuplarından bir “One minute” duyduk mu?
Adi suçlara ilişkin davalara bile karışıyor Cumhurbaşkanı. Boşanmak isteyen kadının kocası tarafından bıçaklanması davasıyla ilgili olarak "Meğerse 3 aydan sonra serbest bırakmışlar adamı. Hemen aradık, araştırdık; hamdolsun, tekrar bu adi herifi içeri almışlar. Düşünün, 23 yerden bıçaklıyor. Ey hakim, sen nasıl oluyor böyle birisini serbest bırakıyorsun? Hakim olabilir, savcı olabilir, fark etmez. Adalet ortada kalamaz, yerde sürünmez. Onun için de gereğini yapacağız."
Nitekim gereği yapıldı, hakim ve savcının görev yerleri değiştirildi.
Tecavüzcülerin, çocuk tacizcilerinin, kadına şiddet uygulayanların, katillerin ve benzeri birçok adi suçlunun iyi hal veya benzer “hafifletici nedenlerle” göstermelik cezalara çarptırıldıktan sonra kısa sürede salıverilmeleri kamuoyu vicdanını rahatsız eden, infial yaratan kararlar. Ama bunun “gereğini yapma” mercii Cumhurbaşkanı değildir.
Uyuşturucu kullananların yuvalandıkları metruk yapıların yıkılması çağrısında bulunan bakanın, yargı kararı olmaksızın yıkım yapamayacaklarını hatırlatan muhtarlara verdiği, “Sen yık, yargı varsın arkadan gelsin!” tavsiyesi hafızalarda.
Ya diğer bir bakanın yabancı yatırımcılara Türkiye’nin ne denli cazip olduğunu anlatmak için tek adam rejimi sayesinde bürokrasiyi alaşağı edebileceklerini, mevzuatı değiştirebileceklerini söyleme cüretine ne buyrulur?
Ama balık baştan kokmaz mı? Anayasa Mahkemesinin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum" dememiş miydi Akapeli Cumhurbaşkanı?
Bu hafta başında üç ayrı davanın celseleri vardı. Birincisi Osman Kavala’nın tek tutuklu sanık olduğu Gezi davasıydı. Aslında dava demek de mümkün değil bu maskaralığa. Anayasal haklarını kullandığı için tek bir kanıtı olmayan suçlamalarla 4 yıldan fazla bir süredir tutuklu olan bir insan söz konusu olan. Hukukun bütün temel ilkelerine aykırı bir şahsi kin davasıdır o.
Montrö Anlaşması’nın tıpkı Lozan gibi Türkiye’nin tapu senedi olduğu ve silahlı kuvvetlere dinci/şeriatçı unsurların sızmalarının ne gibi sonuçlara yol açabileceğine dair topluca görüş açıkladıkları için darbe çağrısı yapmakla itham edilen emekli amirallerle ilgili davanın siyasi bir sindirme ve gözdağı verme operasyonu olduğunu görmeyen var mı?
Cumhurbaşkanınca atanan ve üniversitenin ne bünyesine ne geleneklerine uyan rektörü protesto eden Boğaziçi öğrencilerine karşı açılan dava iyice evlere şenlik. Aralarında Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nden (CERN) kabul alan ve yurt dışı yasağının kalkmasını bekleyen öğrencilerin de bulunduğu sanıkların avukatlarını azlederek barodan yeni avukat talep eden, ara kararı mübaşire okutan hakimin başrol oynadığı bir komedi.
Hukuksuzluk, hukuka saygısızlık hiç bu boyutlara ulaşmamıştı.
Bu millete hak, hukuk, adalet özlemi yaşatanları kınıyorum.
Hem de…
Türk Milleti adına…