Serap Durusoy
Swap Anlaşmalarına Bel Bağlamak
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Çin ile mevcut swap anlaşmasını artırarak 2,4 milyar dolardan 6 milyar dolara çıkarmasının ardından Katar Merkez Bankası ile bir anlaşma gerçekleştirdi. Ayrıca Malezya, Azerbaycan, Rusya, Güney Kore, Britanya ve bazı Asya ülkeleri ile de anlaşma için görüşmelerin sürdürüldüğünün açıklanması üzerine son günlerde ekonomi gündemini en çok meşgul eden konular arasında swap ( takas) anlaşmaları yer aldı.
Aslında bir finansal mühendislik işlemi olan swap, finansal piyasalarda yapılan değiş tokuşa verilen isimdir. Swap anlaşması ise kurları ya da faiz oranlarındaki dalgalanmaların yarattığı riski önlemek amacıyla herhangi iki ülkenin belirli bir zaman dilimi için varlık ya da yükümlülüğe bağlı olan farklı faiz ödemelerini veya döviz cinsini karşılıklı olarak değiştirdikleri bir takas sözleşmesidir. Ayrıca döviz ve faiz swapı dışında para (döviz) opsiyon swapları, ikili para swapları, geçişli swaplar, birleşik geçişli swaplar şeklinde türleri de söz konusu. İlk para swapı 1982 yılında Dünya Bankası ve IBM arasında gerçekleştirilmiş olup anlaşma İsviçre Frankı ve sabit faizli Alman Markı borçlarının Dünya Bankası’ndan sağlanan US Dolar borcu ile swap edilmesini kapsamıştır.
Türkiye ise MB’nin yaptığı açıklamada da belirttiği üzere 17 Ağustos 2018 tarihinde imzalanan ikili para takası swap anlaşmasında yapılan değişiklikle swap anlaşmasının tutarını, 5 milyar ABD Doları karşılığı Türk Lirası ve Katar Riyalinden, 15 milyar ABD Doları karşılığı Türk Lirası ve Katar Riyaline yükseltti. Yani Türkiye yaptığı swap anlaşması ile elindeki TL’leri verecek ve karşılığında ise anlaşma yaptığı ülkenin yerel para birimini alacak. Ardından o ülkeden aldığı para birimini, ABD Dolarına çevirerek bunu kısa vadeli dış borç ödemelerinde ya da rezerv politikasını güçlendirmekte kullanacak. Yapılan açıklamada bu para takası anlaşmasının temel hedefinin, yerel para birimleri üzerinden gerçekleştirilen ticareti kolaylaştırmak ve iki ülkenin finansal istikrarına destek sağlamak olduğu belirtildi.
Öte yandan Türkiye’nin yüklü miktarda bir dış borç geri ödeme sorunu var. Bu durum göz önüne alındığında Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı oldukça yüksek olmasına rağmen yüksek risk primi nedeniyle yabancı sermaye girişinde önemli sıkıntı yaşanıyor. Bu bağlamda kısa vadeli döviz ihtiyacı, yapılan swap anlaşmaları ile karşılanmaya çalışılıyor.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, değiştirilen ana paraların belirli bir süre sonunda geri verilecek olması. Dolayısıyla da başlangıçta MB’nin döviz rezervi artmış gibi görünse de bunun net rezerve yansıması olanaklı değil. Nitekim IMF, haziran ayındaki Türkiye raporunda toplam rezervlerin olması gerekenin "oldukça altında" kaldığına işaret ederken, net rezervlerin ise swaplar çıkarıldığında negatif olduğu vurgusunu yaptı. İşte öncü göstergelerdeki yukarı yönlü gidişatın kurda yarattığı baskıların azaltılması, TL'nin değer kaybının önlenmesinin rezerv kullanılarak giderilmeye çalışılması ve negatifte olan rezervleri telafi etmek için swap anlaşmalarına bel bağlanması, aslında sorunların halı altına süpürülmesinden başka bir şey değil. Öyle ki eski MB Başkanı Naci Ağbal da swap anlaşmalarının sakıncalarına değinmiş ve rezervleri artırma yöntemi olarak swap anlaşmalarının değil, döviz alım ihalelerinin kullanılmasının planlandığını söylemişti. Ancak ihale yöntemi ile döviz almak da mevcut piyasa koşullarında kurda yaratacağı baskı nedeniyle kolay olmaz. Bu nedenle alternatif bir yöntem olarak ihracat reeskont kredileri düşünülebilir. Çünkü ihracatçılara kullandırılan reeskont kredilerinin geri ödemeleri döviz cinsinden yapılıyor ve vadesi geldiğinde döviz cinsi olarak geri ödenen krediler, MB rezervlerine pozitif yönde katkı sağlıyor. Nitekim MB verilerine göre, bu yılın ilk dört ayında reeskont kredilerinin rezervlere katkısının 4 milyar 219 milyon dolara ulaştığı belirtildi.
Elbette ki bu yöntem döviz rezervlerine katkı verse de Türkiye’nin kredibilitesini yükseltebilmesi ve kalıcı bir döviz girişi sağlayabilmesi için makro ekonomik verilerin dengelenmesi ve ekonomideki risklerin ortadan kaldırılması gerekiyor.