Boray Acar
Şüphe ile yaşatılıyoruz
“15 Temmuz gibi, bir darbe tehdidine karşı “ölümüne” bir direnişin bu kadar kısa bir sürede toplum nezdinde sıradanlaşmasının ve değerini kaybetmesinin sebebi ne ola ki! Peki, bu sonucu hazırlayan sebepler neler. O sebeplerin sorumluları kim…” Bu satırların yazarı düşündüğünüz gibi muhalif bir isim değil. Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, anma etkinliğine olan ilgisizliği anlatıyor, AKP’yi özeleştiri yapmaya davet ediyor.
“Son darbe” olarak adlandırılan 15 Temmuz darbe girişimi 6. yılında. Anma programı bilindiği üzere Saraçhane’de yapıldı. Erdoğan’ı tanımamız, anlamamız ve anlatmamız dikte edildi. O gece şehit olan insanların verdikleri destansı mücadele bir kere daha hatırlandı. Bu tablo; olayın siyasi iktidar nezdinde yetinmemiz istenen tarafı, yani madalyonun bir yüzü. Fakat düzenlenen etkinlikler ve verilen kısmi birlik mesajları; o geceye, öncesine ve sonrasına dair şüpheleri ortadan kaldırmıyor. Aksine, mevcut siyasi iradeyi rahatsız edecek bir takım hususların gizli tutulduğu imajı yaratıyor ki, bu da madalyonun görülmesi istenmeyen diğer yüzü.
Bu vakaya dair, herhangi bir veriye dayanmayan “kontrollü darbe”, “planlı darbe” gibi söylemleri boş ve anlamsız bulduğumu ifade edeyim. Ayrıca politik strateji açısından da son derece yanlış… Çünkü bu söylemler, hayatını kaybeden insanların bir hiç uğruna öldükleri fikrini uyandırıyor, yaşananları önemsizleştiriyor ve o gece sokaklarda olan sayıca önemli bir toplum kesiminin de tepkisine sebep oluyor. Bunun yerine meselenin iç yüzünü irdelemeye yönelik kamuoyu oluşturacak girişimlere daha fazla gereksinim var.
Bu yönde girişimler var; ancak siyasi iktidarın konuyu aydınlatmaya, kafalarda oluşan istifhamları gidermeye niyeti yok. Mehmet Y. Yılmaz 14 Temmuz 2022 tarihinde T24 haber sitesinde yayınlanan ve okumanızı tavsiye ettiğim “Akar ve Fidan’a Darbe Girişimi Soruları” başlıklı yazısında, o geceye dair şüphe uyandıran durumlar ile ilgili soruları muhataplarına gayet anlaşılır bir dille yöneltmiş. Her şeyi bir yana bırakalım, bu soruların yanıtlanması; o gece hayatını kaybedenlerin yakınlarına veya herhangi bir uzvunu kaybetmek suretiyle gazi olan insanlara ve canını hiçe sayan diğerlerine karşı siyasi iktidarın mükellefiyeti olduğu kadar, siyasi iktidarı buna mecbur edecek hamleleri yapmak da, muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin mükellefiyetidir.
Darbe girişimi sonrasında “15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu” adında bir komisyon kuruldu. Başkanlığını AKP’li Reşat Petek’in yaptığı komisyon bir rapor hazırladı ve meclis başkanlığına sundu. Ancak, bu raporun içeriği ve akıbeti ile ilgili bilgi sahibi değiliz. İsmail Saymaz, hâlihazırda milletvekili olmayan Reşat Petek’e ulaşarak kendisine bu rapor ile ilgili sorular yöneltmiş. Petek’in kaçamak cevaplarından anladığımız şey; FETÖ yapılanmasının siyasi ayağını aydınlatması beklenen rapor, her iki meclis başkanı tarafından da sümen altı edilmiş ve genel kurula getirilmemiş. Bu davranış ister istemez, raporda ifade edilenlerin siyasi iktidarda rahatsızlık yarattığı şüphesi uyandırıyor. Eğer bu yolla birileri korunmaya çalışılıyorsa, bundan kaçmak söz konusu olamaz ve bugün olmasa da ileride gerçeklerin açığa çıkması engellenemez.
Yine bugün olmazsa yarın; 15 Temmuz’da yaşamını yitirenlerin yakınları ve gaziler için yurttaşlardan toplanan ve mağdurlara verilmediği bilinen yardım paralarının akıbeti konusunda da bilgi sahibi olacağımızdan kimsenin bir şüphesi olmasın. Dolayısıyla; kutsal bir maksatla toplanmış böyle bir paraya tenezzül etmezlerse iyi ederler. Aksi hâlde bunun siyasi saiklerle açıklanamayacak utanç verici sonuçlarına katlanmak durumunda kalırlar.
Bu sürecin tek mağdurları şehit yakınları ile gaziler değil. Darbe sonrasında OHAL ilan edildi ve birçok kamu çalışanı KHK’lar ile sebep gösterilmeksizin işinden atıldı. En büyük zararı da hukuk müessesesi gördü. Demokrasinin ve hukukun teminatı olan yargı kurumlarında radikal değişikliklere gidildi. Siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar alan savcılar ve hâkimler sürüldü. Siyasi baskı altında alınan yargı kararları, toplumun yargıya olan güvenini zayıflattı. AKP iktidarı zamanında, Anayasa’nın 90. Maddesine yapılan eklemeyle birlikte AİHS yerli kanunlarımızdan üstün hâle getirilmesine rağmen, bugün AİHM kararlarını uygulamayarak uluslararası düzeyde de itibar kaybedecek bir noktaya getirildik.
Ve bugün, sevgili okur; bu ülkenin güzel insanları, çevreci bir halk eylemi olan “Gezi Protestolarını” dahi darbe ile ilişkilendiren anlayışa karşı “Adalet Nöbeti” tutuyorlar. “Adalet Nöbeti” 12. haftasında…