SOSYALİST BİR AYDIN: SUAT DERVİŞ’İN HİKÂYESİ

Suat Derviş: Başı eğilmez kadın. Liz Behmoaras ‘Suat Derviş, Efsane Bir Kadın ve Dönemi’ kitabına bu sözlerle başlıyor. Nâzım Hikmet’le çocukluk arkadaşı olan Suat Derviş, gururlu ve boyun eğmez tavrıyla Nâzım’ın da dizelerine konu olan bir yazar. Aristokrat bir Osmanlı ailesinin kızı olan Derviş, Osmanlı Devleti’nin son, Cumhuriyet’in ilk yıllarının en önemli kadın gazetecilerinden. Gazeteciliğinin romancılığını beslediğini söyleyen yazarın kitaplarını İthaki Yayınları yeniden yayımlıyor ve Suat Derviş’in edebiyatçı, gazeteci kimliğinin ele alındığı, romanlarının, kitaplarındaki kadın karakterlerin değerlendirildiği paneller düzenliyor. Ayrıca yazar 24 Temmuz Pazar günü ölümünün ellinci yılında Feriköy Mezarlığı’nda anılacak.

Daha önce Avukat Jak Samanon’un biyografisiyle İttihat Terakki Cemiyeti’nin faaliyetlerini, Yahudi Cemaati’nde özgürlük mücadelesinin nasıl yaşandığını ve o döneme ilişkin ayrıntıları yazan Behmoaras, Mazhar Osman’ı anlattığı kitabında da efsaneleşen bir doktorun yaşamına ışık tutmuştu. Moiz Kohen’i, nam-ı diğer Munis Tekinalp’in yaşamını yazdığı Bir Kimlik Arayışının Hikâyesi kitabının ardından Suat Derviş’le ilgili eseri Behmoaras’ın dördüncü biyografi çalışması. Behmoaras Suat Derviş’i anlattığı kitabının girişinde biyografi yazmaya ilişkin düşüncelerini şöyle dile getiriyor: Biyografi yazarının yaptığı şeyin, bir ölüye kendi sözcüklerini, kendi nefesini, hatta bazen kendi belleğini ödünç vererek onu diriltmeye çalışmak olduğunu düşünmüşümdür hep… Behmoaras söylediği gibi kitabında Suat Derviş’i okurla tanıştırıyor, sayfalar arasında adeta onun canlanışına tanıklık ediyoruz. Ankara Mahpusu, Fosforlu Cevriye, Kendine Tapan Kadın, Hiçbiri gibi birçok ölümsüz eser bırakan, 1920'lerden 1970'lere kadar durmadan yazan; öyküleri ve romanlarının yanı sıra gazete yazıları, röportajlar ve edebiyat eleştirileri de yapan, siyasal düşüncelerinden asla ödün vermeyen bir sosyalist aydına bugün Ayraç’ta yer veriyoruz. Sorularımızı Liz Behmoaras yanıtladı.

Kitabınızda bir döneme damgasını vuran bir kadını Suat Derviş’i anlatıyorsunuz. Suat Derviş’i yazmaya nasıl karar verdiniz?

Her şey 8 Mart Kadınlar Günü’nde, bir gazetede okuduğum Nâzım Hikmet’in “Gölgesi” şiiri ile başlamıştı. Şiirde Nâzım, “bir kere başını eğemediği” gururlu ve de uçarı bir kadından söz ediyordu ve eserin gazeteci yazar Suat Derviş’e ithaf edildiği düşünülüyordu.  Suat Derviş adıyla ilk kez karşılaşmıyordum, ama sanki epeydir unutulmuştu, hakkında Wikipedia’da kısa bir özet, bir iki fotoğraf ve birkaç doktora tezini saymazsak. O şiiri ve izleyen yazıyı okuduktan sonra, sanırım içimde Suat Derviş’i daha iyi tanımak ve yaşam öyküsünü yazıp tanıtmak isteği filizlendi. 

“SUAT DERVİŞ YAŞADIĞI DÖNEMİN ÖTESİNDE BİR KADIN”

Suat Derviş’in biyografisini yazarken sizi şaşırtan şeyler oldu mu?

Topluma mal olmuş birinin biyografisini yazarken daima sizi şaşırtan unsurlarla karşılaşırsınız. Zira kendi araştırmanızı yapmadan önce okuduğunuz sadece bir resmi söylemdir hakkında. Suat Derviş’te beni öncelikle şaşırtan ne denli çağdaş olduğuydu. Döneminin çok ötesinde bir zihniyetle düşünen, çalışan, seven, velhasıl yaşayan bir kadındı.   

Suat Derviş saraylı bir anne, hekim bir babanın kızı. Paşa dedeleri var.  Özel mürebbiyelerle eğitim görüyor fakat çok zorlu bir yaşamı oluyor. Hatta çocukluk arkadaşı, ilk aşkı Nâzım Hikmet’e yurtdışındayken iki mektup yazıyor. Mektuplarından birinde durumunu tam anlatabilmek için “Açım…” diye yazıyor. Bir döneme damga vuran, romanları birçok yabancı dile çevrilen, erkeklerin ağırlıkta olduğu basın dünyasında öncü bir kadın Suat Derviş. Ancak beş parasız, yokluklar içinde yaşamını sürdürüyor. Sosyalist olması mı bunda etkili oluyor?

Suat Derviş, o dönemde benimsenmesi bir suç unsuru sayılan bir ideolojiyi romanlarıyla ve makaleleriyle göğsünü gere gere yayıyordu. Üstelik önce illegal Türkiye Komünist Partisi içinde yer almış, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise Türkiye Komünist Fırkası’nın Genel Sekreteri olmuş Reşat Fuat Baraner’in hem eşi hem de dava arkadaşıydı. O yıllarda Türkiye’de her daim namlunun ucunda bulunmak için yeterli nedenlerdi.

Babasıyla özel bir ilişkisi var. Anılarında ve özel hayatına dair yazı ve söyleşilerinde de bunu görüyoruz. İsmail Derviş kadın doğum doktoru. Eşiyle de çok özel bir ilişkisi var. Nasıl bir çocukluk yaşıyor Suat Derviş?

Anılarına bakılırsa çocukluk yılları, herkesin herkesi sevdiği ve saydığı bir aile ortamında, olabildiğince mutlu, güvenli ve sevgi dolu geçer. O denli ki anılarını yazarken de bu mutluluk evresinin ötesine bir türlü geçemez, yazdıkları çocukluk günlerinin anlatısıyla sınırlı kalır.

SUAT DERVİŞ’İN ABLASIYLA İLİŞKİSİ

Ablası Hamiyet’le çok özel bir bağı var. Kitabın başlangıcında ablasıyla aralarındaki güzelliğe dair çekişmeyi okuyoruz. Bu Suat’ın derdi değil aslında. Tülay Germen, Hamiyet’i “Ebedi genç kız” olarak nitelendiriyor. Suat’la Hamiyet hiç kopmuyorlar. Hamiyet sol çevrelerden onu korumak da istiyor. Nasıl bir ilişki onlarınki?

Kimin kime daha çok ihtiyacı olduğu belli olmayan ya da duruma göre değişen bir ilişki, hatta bir tür karşılıklı bağımlılıktır onlarınki. Hamiyet’in ölümüne değin, hep güçlü bir dayanışma içinde olmuşlardır.

BEDİA MUVAHHİT ÇOCUKLUK ARKADAŞI

Kitapta çok güzel bir ayrıntı da var. Çocukluk yıllarında tiyatroculuk oynuyorlar. Bu gösterilerde ona eşlik eden bir arkadaşları da var. Bedia Şekip. Tiyatroda Bedia Muvahhit adıyla ünlenecek biri. Birlikte Finten oyununu oynarlar. Dostlukları daha sonra da devam ediyor mu?

İlginç bir soru. Olabilir tabii. Biri tiyatro, diğeri medya ortamında ünlenen, iki çağdaş, cesur ve yetenekli genç kadın! Ancak buna dair şimdiye kadar hiçbir bilgiye rastlanmadı. 

Nâzım Hikmet ‘Gölgesi’ şiirini Suat Derviş için yazıyor. “Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor. Bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor…’ diye anlatıyor ona olan aşkını. (…) Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim, Yolda mağrur uzanan gölgesini çiğnedim” diyor. Karşılıksız bir aşk değil onlarınki değil mi? Nâzım Hikmet, Suat Derviş’in yaşamında hep var. Aşkları neden sürmüyor?

Her ikisi de bu dünyadan göçmüş olduklarına göre, ne yazık ki yanıtsız kalmaya mahkûm bir soru. Ya da “Les Feuilles Mortes”[1] şarkısının Türkçe’ye çevrilmiş birkaç dizesi yanıt olsun sorunuza:

“Sen beni, ben de seni seviyordum /Ama hayat ayırır sevenleri/Usulca, ses çıkarmadan/ Ve güneş siler, kumdaki ayak izlerini, ayrılmış sevenlerin.*

Suat Derviş birkaç kez evleniyor. Sanırım en ilginci ve tutkulusu Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile olan.  Nam-ı diğer Deli Nizam çapkın da bir adam. Suat Derviş’le evliliğinden önce Fatma Nudiye ile evleniyor. Fatma Nudiye de siyasi mücadelenin içinden gelen bir Osmanlı aydını. Suat Derviş’le hiç yolu kesişiyor mu?

O konuda da herhangi bir bilgi ulaşmamıştır günümüze. Ya da bana...

Suat Derviş son evliliğini ‘son durağım’ dediği Reşat Fuat’la yapar. Reşat Fuat uzun süre hapiste kalır. Suat Derviş bu uzun ayrılık döneminde yurtdışına gider. Çok büyük zorluklar yaşar. O dönem Abidin Dino ve eşi Güzin Dino da Paris’tedir. Ancak Dinolar Suat Derviş’i yemeğe davet ederler sonra da onunla hiç görüşmezler. Bu konuyu daha sonra Paris’te Dino’yla konuştuğunuzu yazıyorsunuz. Abidin Dino neden soğuk davranıyor Suat Derviş’e?

Abidin Dino’nun Suat Derviş’in eşi Reşat Fuat Baraner’le siyasi alanda bir itilafı olmuştu. Muhtemelen ondandır.

FOSFORLU CEVRİYE’Yİ GÜLRİZ SURURİ OYNUYOR

Fosforlu Cevriye, Suat Derviş’in önemli eserlerinden biri. Derviş eserinin tiyatro oyunu olarak da sahnelenmesini istiyor ve Fosforlu Cevriye’yi Gülriz Sururi’nin canlandırmasını rica ediyor. Bir görüşme de yapıyorlar. Sonra proje gerçekleştirilemiyor. Daha sonra araya Yaşar Kemal ve eşi Tilda Kemal’in girmesiyle romanın oyunlaştırılması hızlanıyor. Liz Behmoaras, Suat Derviş’in Gülriz Sururi de ısrarlı olmasının nedenini “Gülriz Sururi o yılların parlayan yıldızı. Güzel, alımlı, yetenekli! Suat Derviş’in onu seçmesi çok doğal” diye anlatıyor.

ÜÇ FİDANIN ASILDIĞI GECE

1970’te kurulan Devrimci Kadınlar Derneği Suat Derviş’in son siyasi atılımlarından biri. Evinin kapısı devrimci gençlere her zaman açık. Şair Celal Silay ve İsmet Kür, Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan’ın asılacağı gece Suat Derviş’in kapısını çalar. Nasıl karşılar Suat Derviş onları? Neler konuşurlar?

Suat Derviş etrafındaki olaylara asla ilgisiz kalmamış, hep tepki vermiş bir kadın. Ölene kadar da öyle kalır. Suçsuz bulduğu bu gencecik dava arkadaşlarının ölüm infazı elbette onu kahretmekte... O gece, ciddi sağlık sorunlarını, parasızlığını, işsizliğini örtbas etmeye çalışarak bu infazın ona verdiği derin üzüntüyü kapısını çalan iki misafiriyle paylaşır.

Liz Behmoaras çevirmen, gazeteci ve yazar. Türkiye’de Aydınların Gözüyle Yahudiler, Yüzyıl Sonu Tanıklıkları röportaj derlemeleri, Kimsin Jak Samanon? Mazhar Osman: Kapalı Kutudaki Fırtına, Bir Kimlik Arayışının Hikâyesi gibi biyografileri ve Sevmenin Zamanı, Sen Bir Başka Gittin, Alman Subayın Evi ve Lale Pudding Shop adlı romanları bulunmaktadır.


*Eşi Simone Signoret ile solcu aktivist olan Yves Montand’ın söylediği ünlü şarkı.

ÇOCUK KİTAPLARI

KUZEYDE BİR YAZ

Kirsten Boie

Günışığı Yayınları

Alman edebiyatının çağdaş yazarlarından Kirsten Boie, kentli üç kardeşin, yabancısı oldukları kırsalda, anneannelerinin bir kıyı köyündeki çiftlik evinde geçirdikleri zorunlu tatili anlatıyor. Çocukların doğal yaşama uyum sağlama becerilerini sürükleyici bir kurguda anlatan ödüllü roman, kolay para kazanmak uğruna doğanın ve insanın hiçe sayılmasına dikkat çekiyor. 2018 Zürih Çocuk Kitabı Ödülü'nü alan kitap; okuru çarpıcı karakterleri ve kişisel keşiflerle dolu, duygu yüklü, gizemli bir hikâyeye davet ediyor.
 

GÜNEŞTEN SONRA

Gabriele Clima

Genç Timaş

On altı yaşındaki Dario'nun başa çıkması çok zor bir insan olduğu konusunda öğretmenleri hemfikirdir. Dario, kendisiyle kısıtlı iletişim kuran annesiyle yaşar ve babasının o daha çocukken aileyi terk etmesinin nedenin de kendisi olduğunu düşünür. Okulda, yine bir olaydan sonra, dekan ona örnek bir ceza vermeye karar verir ve onu engelli bir öğrenciye yardım etmekle görevlendirir. Dario, tekerlekli sandalyede hareketsiz olan ve dış dünyayla iletişim kuramayan Andy ile böyle tanışır.  Dairo ve Andy’nin hikâyesi normal olmak ve engeller konusunda tüm yargıları alt üst eden bir kitap.

MAVİ VE AĞAÇ

Aylin Aydın

Resimleyen: Elif Onat

Hep Kitap

Mavi, adı gibi doğaya, özellikle de ağaçlarla kuşlara tutkuyla bağlı bir kız çocuğudur. Keşfetmek ve gözlemlemek onun için nefes almaktan farksızdır. Bir gün çizdiği bir ağacın adeta mucizevi bir şekilde can bulmasıyla farkındalıkları da artmaya başlar. Sevdiklerinin değerini bilmenin ve bunun için uğraş vermenin önemini kavrar.

HAFTANIN KİTAPLARI

FOSFORLU CEVRİYE

Suat Derviş

İthaki Yayınları

İthaki Yayınları Atilla Dorsay'ın önsözüyle Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye kitabını yayımladı. Kitabı daha önce okuyanlar Liz Behmoaras’la yaptığımız söyleşiye göz atabilir. Henüz okumayanlar için de bu hafta listenin başına Fosforlu Cevriye’yi ekliyoruz.

“Güzelliği dillere destan, yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan, gökyüzündeki yıldızlardan düştüğüne inanacak kadar saf bir fahişe Fosforlu. İstanbul'un her sokağını, karakollarını bilen Cevriye'nin karşısına hiç tanımadığı bir adam çıkar. Hayatında kimse Cevriye'ye, hastalığında kendisine bakan, itina eden, ilk kez bir kadın olduğunu hissettiren bu adam gibi davranmamıştır. Bu yabancıyı tanımasıyla birlikte Cevriye daha önce hiç hissetmediği, hiç bilmediği duyguları tadacak ve sevmeyi, tutsaklığı öğrenecektir.”

BEYAZ KÖLELER

Elbruz Aksoy

İletişim Yayınları

Elbruz Aksoy’un kaleme aldığı ‘Beyaz Köleler’ kitabı bir yüzleşme olarak okunabilir. Genellikle unutulan, unutulmak istenen kölelik, nasıl bir sınıfsal ilişkiler ağı içinde ortaya çıkmış ve kurumsallaşmıştı. Çarlık Rusya’sının, Osmanlı’nın son döneminde ve 1864 Çerkez Sürgünü sonrasında kölelik nasıl evrildi? İttihat Terakki, Çerkes Ethem ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti kölelerle ne yaptı? Kölelik nasıl sona erdi? Nasıl hatırlandı ve nasıl unutuldu? Elbruz Aksoy tüm bu sorular ışığında beyaz kölelerin tarihini yazıyor.

AVUCUMDA RÜZGÂR VAR

İsmail Güzelsoy

Doğan Kitap

Yüzlerce yıl boyunca Platon’un gizemli bir bestesi olduğuna inanıldı ve bazı müzisyenlerin o kayıp eseri bildiği söylentileri kulaktan kulağa yayıldı. İsmail Güzelsoy’un yazdığı ‘Avucumda Rüzgâr Var’ bu eseri bulmaya, melodisiyle dinleyenleri büyülemeye çalışan insanların dünyasında geçiyor.
Kitapta Udi Nubar ve kendisi gibi müzikle yaşayan oğlu Tahir’in hikâyesini okuyoruz. ‘Avucumda Rüzgâr Var’ hüzünle başlayan daha sonra büyülü gerçekliğe evrilen bir roman. Yazar kitabını müzisyen Ergüder Yoldaş’a adıyor.

KIZIM ARTIK EVİNDESİN

Beliz Özkan

Tara Kitap

Çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları… Avukat Beliz Özkan ‘Kızım Artık Evindesin’ kitabında memleketin her köşesinde yaşanan çocuk gelin gerçeğini tüm yönleriyle ele alıyor. Kitapta yedi çocuk gelinin hikâyesi, mahkeme süreçleri, konunun uzmanlarıyla yapılan röportajlar var. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, erken yaşta yapılan evlilikler ve kadın sorununa dair çarpıcı bir kitap.

ÇOK SATAN KİTAPLAR

1. Kaplanın Sırtında, Zülfü Livaneli

2. Savaş ve Barış, Tolstoy

3. Melek, Terörist, Fahişe, Osman Balcıgil

4. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

5. Tiamat, İhsan Oktay Anar

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi