Hüseyin Tapınç
SON 23 GÜN
14 Mayıs seçimlerine bir aydan az bir zaman kaldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin belirleneceği bu seçimde Cumhurbaşkanı seçimine katılacak adaylar da genel seçimlere katılacak olan ittifak yapıları ve siyasi partiler de bu partilerin milletvekili adayları da belli.
Seçimin aktörleri artık sahada, seçmene “onu alma, beni al” diyorlar. Araştırma şirketleri de bu aktörler arasından kazananı öngörebilmek adına seçim sonuçlarına yönelik tahminlemelerini hemen her gün yayınlamaya devam ediyorlar. Tahminler geniş bir aralıkta salınıp duruyor.
Sayısı 64 milyonu bulan, 60.5 milyonu Türkiye’de yerleşik bu oyunun diğer aktörü olan seçmenlerin cephesinde durum ne; seçmen seçimlerde kime oy vereceğini kararlaştırdı mı, bu kararından emin mi?
Öncelikle hemen belirtmek gerekiyor ki, birçok araştırmacı ve akademisyen önümüzdeki seçimlerin yüksek bir katılım oranıyla sonuçlanacağına inanıyor.
Türkiye’nin son 20 yılındaki genel seçimlere baktığımızda altı seçimin katılım ortalamasının yüzde 85.7 olduğunu görüyoruz. En düşük katılım 2002 seçimlerinde görülürken (yüzde 79.1), katılımın en yüksek olduğu seçim de 2018 yılında yapılan son genel seçimler oldu (yüzde 86.2).
Hatırlanacağı gibi 2002 Seçimleri sadece katılım oranı itibari ile değil, temsilde adalet ilkesinin en çok zedelendiği seçimlerden birisi olarak da tarihe geçmişti. Bu seçim, oyların yüzde 54’ünün Meclis’te temsil edildiği ve geri kalan yüzde 46’sının da parlamentoda temsil hakkını bulamadığı bir seçim olmuştu. 2023 seçimlerinde temsiliyette adalet ilkesinin nasıl işleyeceği önemli bir soru olarak karşımızda duruyor; özellikle muhalefet cephesinde ve bilhassa Emek ve Özgürlük İttifakı içinde.
Seçmenlerin katılım eğilimlerinden bağımsız olarak cumhurbaşkanı ya da siyasi parti tercihlerini belirleyip belirlemediklerine baktığımızda, metropol illerinde yaşayan seçmenlerin önemli bir çoğunluğunun kararlarını bugünden verdiklerini gözlemliyoruz (1).
Metropollü seçmenlerin dörtte üçü 14 Mayıs seçiminde oy verecekleri cumhurbaşkanı adayını ve siyasi partiyi artık belirlemiş bulunuyor. Geri kalan seçmenler de ya günün koşullarına göre fikir değiştiriyorlar ya da henüz hiçbir karar vermemiş durumdalar. Bu iki seçmen grubu neredeyse birbirine yakın bir büyüklüğe sahip bulunuyor.
Cumhurbaşkanı adaylarının ya da siyasi partilerin öncelikli hedef kitlesi henüz net bir karar vermemiş olan ya da sürekli olarak fikrini değiştiren bu seçmen kitlesi; bugünden baktığımızda bu kitlenin hiç de azımsanmaması gereken büyüklükte bir kitle olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Adaylardan ya da siyasi partilerden herhangi birisinin rakiplerinden açık ara önde bulunmadığı günümüz koşullarında bu seçmen kitlesinin büyüklüğü oldukça dikkatli çekici.
Kararlı seçmenlerin ve henüz net bir kararı olmayan seçmenlerin profili son derece net bir şekilde ayrışmış bulunuyor.
Kararlı seçmenler özellikle 35 – 65 yaş grubu, erkek ve orta alt ve alt sosyo-ekonomik sınıfa mensup seçmenlerden oluşuyor. Buna karşın, 18 – 34 yaş grubu genç ve yetişkin genç, kadın ve orta üst ve üst sosyo-ekonomik sınıf mensubu seçmenler kime ya da hangi siyasi partiye oy verecekleri konusunda henüz net bir karara sahip değiller. Seçimlerin kaderini belirleyecek olanlar da daha çok bu ikinci gruptaki seçmenler.
Seçmenlerin kendi kararından bağımsız olarak metropol illerinde yaşayan seçmenlerin yarısından fazlası Cumhurbaşkanlığı seçimini Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve yarısı da Millet İttifakı’nın Milletvekili Genel Seçimleri’ni kazanacağına inanmaktadır. Erdoğan’ın seçimi kazanacağını düşünenler seçmenlerin beşte ikisinden fazladır.
Önümüzdeki seçimlerin olası sonuçları ve bizi nasıl bir Meclis’in beklediği bir sonraki yazının konusu olsun.
(1) Sia Insight tarafından gerçekleştirilen Ekonomik Gündem Araştırması (Nisan 2023). Araştırma üç büyük ilde yaşayan 18-65 yaş grubu 409 seçmen ile 08 – 15 Nisan 2023 tarihleri arasında CATI (computer aided telephone interview) bilgi toplama yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.