SENFONİK BİR SEYAHATNAME

Müzisyen Yalçın Akyıldız Berlin’den Prag’a, Viyana’dan Zürih’e, Londra’dan Paris’e uzanan Avrupa’nın farklı şehirlerinde bulunan konser salonlarını ‘Müziğin Mabetleri’ kitabında yayınladı. Kitapta Avrupa’nın otuz ikonik konser salonu mimari ve akustik özellikleriyle birlikte anlatılıyor. Yazar bu bilgilerin yanı sıra okuyucuyu anlattığı şehrin sokaklarında, parklarında, müzelerinde, kafelerinde dolaştırıyor.

Kitap bir seyahatname gibi hazırlanmış. Üstelik anlatılan şehirlerle yolu kesişen Dostoyevski, Tolstoy, Şolohov, Turgenyev, Kafka gibi yazarlar, roman karakterleri de kitabı zenginleştiriyor. Adeta bir zaman tünelinin içinde geçmişe gidiyoruz ve bugünü anlamaya çalışıyoruz. Örneğin Berlin Filarmoni Orkestrası hakkında bilgi edinirken, Konzerthaus Berlin’in 235 yıllık tarihini de öğreniyoruz. Kitapta yer alan fotoğrafların yanında yazarın samimi dili ve anlatımının gücüyle yazarla birlikte Ahmet Haşim’in dizelerinde olduğu gibi konser salonunun merdivenlerinden ağır ağır, eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprakla çıkıyoruz. Orhan Veli’nin dizelerindeki Varşova’yı anımsıyoruz, Nazım Hikmet’e bir selam gönderiyoruz. Bu öyle bir yolculuk ki müziğin evrenselliği yazarları, roman kahramanlarını, müzisyenleri, tüm kültürleri bir araya getiriyor. Yalçın Akyıldız’la ‘Müziğin Mabetleri’ kitabını ve okuyucuyu çıkardığı senfonik yolculuğu konuştuk.

Dünyadaki konser salonlarını yazma fikri nasıl oluştu?

Bu kitap fikri Londra’da Royal Albert Hall’de bir konser sırasında oluştu. O salonda o anda hissettiğim duyguyu kaybetmek istemedim. Yazmak ve anlatmak ve bu duyguyu başka şehirlerde başka salonlarda da hissetmek istedim. Önümdeki on yılı da planladım. Elli yaşına kadar salonları gezmeye çalışacağım dedim. Araya pandemi girdi ama kitabı elli bir yaşında çıkardım.

Kaç şehri gezdiniz? Kitapta kaç konser salonu var?

33 şehirde 37 konser salonu gezdim. Bunların çoğu Avrupa salonlarıydı. Amerika’da birkaç yer gezme fırsatım oldu. Bu kitapta Avrupa’daki 30 salon var. Fırsatım olursa Amerika ve Japonya’daki salonları da gezip kitabı genişletmek istiyorum.

“BERLİN KÜLTÜR VE SANATLA YOĞRULMUŞ BİR ŞEHİR”

Gittiğiniz konser salonlarında arasında sizi en çok etkileyen hangisi oldu?

Şehirden bağımsız salon düşünmek istemem doğrusu. Kitapta da bunu aktarmaya çalıştım. Berlin’i çok seviyorum, duygusu bana iyi geliyor. Berlin Filarmoni Orkestrası dünyanın en iyi orkestrası. İlla bir tane seçmem gerekirse mimari olarak da şehir olarak da Berlin’i çok severim. Kitapta aktarmaya çalıştığım gibi kültür ve sanatla yoğrulmuş, bunu hissedebildiğim bir şehir. Dünyada çok farklı salonlar var. Modern binalar var ya da teknik anlamda sizi üst seviyeye taşıyan salonlar veya tarihiyle sizi yakalayan salonlar var. Benim en sevdiğim besteci Mahler. Gittiğim salonda Mahler’in şu eseri ilk bu salonda seslendirildi dendiğinde orada dinlediğim konserin hissi daha başka oluyor, daha fazla heyecanlanıyorum.

Kitap bir seyahatname gibi. Bu şekilde yazmaya nasıl karar verdiniz?

Konser salonlarını ziyaretim sırasında yaşadığım şeyleri, bana yansıyanları aktarmaya çalıştım. Sadece salonu anlatmak niyetinde değildim. Otele gidip kafamı yastığıma koyduğumda hissettiklerimi de sabah ettiğim kahvaltıyı da, ziyaret ettiğim müzeyi de konser öncesi içtiğim şarabı da, salonun tarihini de zihnimde birleştiriyordum. Kitapta tüm bu birleşimi anlatmaya çalıştım.

KÜLTÜRÜN İKİ BAŞKENTİ VAR: VİYANA VE PARİS

Viyana müziğin başkenti. Siz kitabınızda Viyana için “Müziğin Kabesi” diyorsunuz. Stefan Zweig ‘Dünün Dünyası’ kitabında Viyana’nın nasıl bir kültür başkenti olduğunu anlatır. Viyana’da bulunan Musikverein Salonu da öne çıkan bir konser salonu ve ondan sonra inşa edilen salonlar Musikverein’ı ölçü alıyor. Neden? Musikverein’ı farklı kılan ne?

Wiener Musikverein in Vienna. Austria

Yüzyıl tabir ettiğimiz dönemde kültürün iki başkenti var: Viyana ve Paris. Sanatçılar için çekim noktası olmuş bir sürü kültürel akım o dönem içinde Viyana ve Paris’te doğmuş.O dönem için müzikte Viyana ve Leipzig önde ama Viyana başkent. Musikverein’a gelince mimari tarafı kişiden kişiye değişir. Bazıları süslü de buluyor ama akustik tarafında kitapta da bahsettiğim gibi biraz tesadüflerle oluşmuş. Oditoryumun altında bir boşluk var. O zamanlar orası aynı zamanda balo salonu olarak da kullanılıyormuş. Balolar olduğunda koltuklar aşağı iniyor, konserde de koltuklar yukarıya çıkıyor aynı bir keman gibi. Kemanın içine benziyor. Bunu planlayarak yaptıklarını zannetmiyorum. Akustik olarak Musikverein işin çıtası. Yapı olarak da öyle. 19.yüzyılın başı ve ortaları bütün dünyada konser salonlarının yapıldığı dönem. Musikverein’e benzemek veya ondan ayrışmak konusunda sonraki konser salonlarının çıkış noktaları hep burası olmuş. Viyana Filarmoni Orkestrası da dünyanın en değerli orkestralarından biri. Bununla da birleşince anlamı daha çok çıkıyor ortaya.

Kitabınızda Türkiye’den bir salon yok. Avrupa’daki konser salonlarının benzeri İstanbul’da yok mu? Atatürk Kültür Merkezi’ne bir opera binası yapıldı. İsterseniz önce opera binası ve konser salonu arasındaki farktan başlayalım.

Opera salonlarıyla konser salonları mimari olarak birbirinden farklı. Opera salonu genelde daha yüksek, yuvarlak formda olur. Konser salonlarında tavan o derece yüksek olmaz. Eskiden iki formla yapılıyordu: Ayakkabı kutusu ve at nasıl formunda. Bunlar hala geçerli. Örneğin AKM’nin salonu at nalı formunda. Bir de üzüm bağı (vineyard) tabir ettiğimiz, seyircinin sahneyi de çevrelediği, teraslar halindeki salonlar var. Berlin Filarmoni Orkestrası gibi. İstanbul’da konser salonu niteliğinde olan tek yer yine de Cemal Reşit Rey. Ama kapasitesi düşük. İstanbul’un konser salonu olacak kapasitede değil. İş Sanat da değerli ama küçük ve belirli bir tür müziğe özgü. Yerleri halı kaplı öyle bir salon hiç görmedim dünyada. İstanbul’da iki konser salonu olmalı. Biri Anadolu yakasında olabilir. En az 1500-2000 kişilik kapasiteli bir salon olması gerekir. Sadece konser için tasarlanmış bir salon İstanbul a çok yakışır.

“CEM MANSUR’UN GİTMESİNDEN MEMNUN DEĞİLİM”

Cem Mansur’un görevinden alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dinleyici olarak Cem Mansur geldikten sonra Cemal Reşit Rey çizgisinden çok memnundum. Bir konser izleyicisi olarak bu karardan memnun değilim. Cem Mansur’un seçtiği programlar, getirdiği orkestralar önemliydi. Kendisi bu konuda doğru değerlendirme yapabilecek biri. Cemal Reşit Rey’de gittiğim her konserde kendisi de oradaydı. Seyirciyle diyaloğu da çok iyiydi.

“BU EKNOMİK ŞARTLARDA BU SEYAHATİ BUGÜN 30 YILDA YAPARDIM”

Ekonomik olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Yarın bizi neler bekliyor bilmediğimiz bir süreç. Böyle bir çalışmayı bugün yapabilir miydiniz?

Philharmonie Berlin 2017

Yapamazdım. Ya da belki otuz senede yapabilirdim. Daha farklı koşullar vardı. Bir seyahate çıktığımda üç ayrı şehre giderdim. Uçak, tren, bir konser bileti ortalama 100 Euro. Dolayısıyla bugünkü rakamlarla başarabileceğimi zannetmiyorum. Amerika ve Japonya fikrim de biraz hayal olabilir.

“HAFIZAMIZ SİLİNİYOR”

235 yıllık tarihi binalar arasında geziniyorsunuz. Biz ise olanı korumak yerine eskidiyse yıkıp yerine yenisini yapıyoruz. Nasıl bir kültürel farlılıktır bu?

Muhafazakarlık. Biz muhafazakar kelimesinin başka bir yerinden tutuyoruz, onlar başka yerinden. Kelimenin kökeni hıfz. Korumak amaçlı saklamak anlamına geliyor. Biz geçmişimizi saklayamıyoruz. Kitapta altını çizmeye çalıştığım, canımı da yakan şey geçmişimdeki önemli binalar bugün yok. Örneğin okulum yok. Yerinde alışveriş merkezi var. Galatasaray maçlarına gidiyordum şimdi yok! Yerinde başka bir bina var. AKM on küsur yıldır yoktu. Çocuğuma “Burada okudum, burada konsere gittim” diyemiyorum. Hafızamız silinmeye çalışılıyor. Kitapta bununla ilgili bir örnek de var. Basel’de Iraklı bir mimar bir konser salonu projesi çiziyor. Şehirdeki konser salonu biraz küçük. Kanton yasaları gereği bunu oylamaları gerekiyor. Salonun yapımına AB destek veriyor, paraları var ama halk istemiyor. Şehirlerinde bulunan konser salonundan rol çalacak, şehrinin silüetini değiştirecek başka bir salon istemiyorlar. Biz ise “Bu eskidi bunu atalım” fikrini gelişme olarak görüyoruz. Geçmişine sahip çıkıp onu koruyan muhafazakarlıktan yanayım. Almanya yenilikçiliğe adım atmıyor mu? Mimarisine, kültürel dokusuna sahip çıkıyor. Şehir merkezlerinde çivi çakamazsınız. Eskidi bunu yıkalım fikrini dahi ortaya atamazsınız. Türkiye’de bu döngü ne zaman bitecek bilmiyorum. Benim kızım da aynı durumu yaşayıp anlatabilir.

ÇOK SATANLAR

1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

2. Hayat Hanım, Ahmet Altan

3. Sahte Sultan, Mahfi Eğilmez

4. Mutluluğu Kaybettiğin Yerde Arama, Beyhan Budak

5. Taksii, Ayşe Kulin

DİSLEKSİK ÇOCUKLAR İÇİN HAZIRLANMIŞ ÖZEL SERİ

TUDEM Yayın Grubu okuma güçlüğü çeken, disleksik çocukları ‘Sen de Oku’ projesiyle klasiklerle buluşturuyor. ‘Sen de Oku’ klasikler koleksiyonu sade ve anlaşılır bir dille hazırlanmış. Renklendirilmiş sayfalar, daha rahat okunabilen yazı tipi, harfler, satırlar ve paragraflar arasında bırakılan boşluklar ve eğlenceli öykülerle çocuklar daha kolay kitap okuyabilecek. Seride yer alan kitaplar: Pinokyo, Ezop Masalları, Oz Büyücüsü, Tom Sawyer’ın Serüvenleri, Gulliver’in Gezileri, Mercan Adası, Alis Harikalar Diyarı’nda, Peter Pan, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah. Klasikler farklı yazarların yeniden anlatımlarıyla çocuklarla buluşuyor.

HAFTANIN KİTAPLARI

YUKARLARDA EN UZAKLARDA

İnci Aral

Kırmızı Kedi Yayınevi

Türkiye’de sol siyaset içinde etkin biçimde rol aldıktan sonra Hollanda’ya iltica etmiş Fatih’in ve ailesinin hayatı, yirmi yaşındaki kızları Akdeniz’in “şüpheli” bir tramvay kazasında ölmesi ile altüst olur. Mutlu aile fotoğrafına kan damlamıştır. Eşi Müjgan ise Akdeniz’in ölümünün bir kaza olmadığını düşünür. Ona göre, Fatih de suçludur. Çünkü kitaplaştırdığı bir araştırma nedeniyle olaya mafyanın parmağı karışmıştır. Yıllar içinde dişleriyle tırnaklarıyla oluşturdukları mutlu yeni hayatları sona ermiştir. Ancak Fatih, eliyle gömdüğü kızını yıllar sonra kanlı canlı karşısında gördüğünde gerçeğin gizemini çözmeye girişecektir. İnci Aral, ‘Yukarlarda En Uzaklarda’ adlı romanında okuru yaşam ve ölüm kavramlarını yeniden düşünmeye çağırıyor.

SINIRLARI AŞMAYI ÖĞRETMEK

Bell Hooks

Notabene Yayınları

Bu kitap yayınevinin tanımıyla “Hasta, ruhsuz eğitime ruh üfleme çabası”. Yazar Bell Hooks öğretmen ve öğrencilerin yeni, kolektif bir çalışma icat etmesini arzuluyor. Ülkeyi ve dünyayı yöneten propagandaları, telkinleri, incelikli tiranlık biçimlerini açığa çıkararak, alışılmış ve içselleştirilmiş olanı ortadan kaldırma çabasını eleştirel biçimde ele alıyor. Bilginin, eğitimin, kültürün, kimliğin, farklılığın ve sosyal ilişkilerin tarihsel inşasında iktidar ve ideolojinin rolünü belirleyerek, gerçekliğin politik doğasını ortaya koyarak, tahakkümün nasıl işlediğini aydınlatarak geçmişi kurtarmaktan bahsediyor Bell Hooks.

ÇOĞU ZARAR AZI KARAR

Dünyayı Küçülme Kurtaracak

Jason Hickel

Metis Yayınları

Metis Yayınları’ndan çıkan ‘Çoğu Zarar Azı Karar’ kitabını özellikle listeye ekliyoruz. İklim krizinin etkisini ve kapitalist sistemin çöküşünü konuştuğumuz günlerde bu tür yayınları önemsiyoruz. Daha önce sayfamızda küçülmeye ilişkin bir başka kitaba detaylıca yer vermiştik. Bu kitap da 2022 için okunacaklar listesinde mutlaka olmalı!

ERKEKLER YALNIZLIKTIR

Murathan Mungan

Metis Yayınevi

Bu seçki erkeklere, erkeklik dünyasına ilişkin yalnızlıkları konu edinen, “erkek yalnızlığının” evrensel ölçekte paylaşılabilir yanlarına değinen öykülerden derlendi. Kendisine öğretilmiş erkekliğin içinde tutuklu kalmış, bir türlü bunun dışına çıkamayan erkeklerin farkındalık bilinci taşımayan yalnızlığı en yaygın yalnızlık çeşitlerindendir. Bu nedenle Murathan Mungan seçkide erkeklerin içine kıstırıldıkları koşullara ilişkin öykülere yer verdiğini belirtiyor.

KİTAP KURTLARI NE OKUSUN?

ROBIN HOOD

Howard Pyle

Mundi Kitap

Robin Hood Ortaçağ’ın yozlaşmış yöneticilerine başkaldıran ve bu yüzden kanun kaçağı ilan edilen bir halk kahramanı. Gerçekte yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. Mundi Kitap’tan çıkan Robin Hood’da genç okurlar dolambaçlı yollarda, Sherwood Ormanı’nın gizli köşelerinde düşmanlarına türlü tuzaklar kuran Robin Hood’un maceralarını okuyabilir.

KAÇIŞ PLANI

Aslı Perker

Taze Kitap

Aniden evinden çok uzaklara gönderilsen ne yapardın? Üstelik yanında ne kitapların ne oyuncakların ne arkadaşların var ve ne zamana kadar orada kalacağını da bilmiyorsun. Burçin'in başına gelen tam olarak buydu. Annesinin geçirdiği kaza yüzünden ülkenin diğer ucuna, anneannesinin yanına gönderilmişti. Bırak oynamayı, kitap okumayı, konuşmayı, ona yemek verecek biri bile yoktu etrafında. Çünkü anneannesi bütün gün uyuyordu. Burçin'e yapacak tek bir şey kalmıştı: Her aşamasını dikkatle kurguladığı kaçış planını uygulayarak annesine dönmek. Aslı Perker’in kaleminden sürükleyici bir kitap.

SEN NE İSTERSEN

Neslihan Önderoğlu

Günışığı Kitaplığı

Haldun Taner Öykü Ödülü ve Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü sahibi Neslihan Önderoğlu, sahici karakterlerle ördüğü kısa öykülerinde, gündelik yaşamın ayrıntılarına, gençlik duygularına incelikle, özenle dokunuyor. Okulda, tatilde, evde, alışveriş merkezinde, yollarda; kısacası hayatın her alanındaki hikâyelerin öznesi olan gençlerin dünyasından 25 öykü!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi