Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

REGÜLASYON 2

Bu yazıyı kaleme aldığım gün 2 Mayıs Uluslararası Pazar Araştırmaları Günü. Bugün aslında Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin 2018 yılındaki girişimi ile tüm dünyaya kazandırılan, bu sene 75. yılını kutlayan ESOMAR (Uluslararası Araştırma ve İçgörü Meslek Örgütü) tarafından da hemen sahiplenilen ve tüm dünyada kutlanılan bir gün. 2 Mayıs kutlamaları aslında yola Dünya Araştırmacılar Günü olarak çıktı, ancak kısa sürede önce Dünya Araştırma ve İçgörü Günü’ne ve nihayetinde de Uluslararası Pazar Araştırmaları Günü’ne evrildi.

BURUK GÜN
Türkiye öncüsü olduğu, modern ve gelişmiş toplumların vazgeçilmez bir mesleğine adanan bu günü bu yıl buruk bir biçimde kutluyor. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi başta pazarlama ve kamuoyu araştırma şirketleri olmak üzere kamu kurumları dışında bilgi üreten tüm kurumlar ve işletmeler (üniversiteler, dernekler, sendikalar, özel şirketler vb.) bugün ciddi bir regülasyon ve hatta yasaklama ihtimali ile karşı karşıya bulunuyor.

2018 yılında Meclis’e sunulan “Kamuoyu Araştırmaları ve Sonuçlarının Yayınlanması Hakkında Kanun Teklifi” ile Bloomberg’in iddiasına göre TÜİK’ten izin alınmadan TÜİK’e alternatif araştırma yapılmasını, herhangi bir mecra yoluyla yayınlanmasını engelleyen ve buna karşı eylemlerde bulunan kişi ve kurumlara da hapis cezası verilmesini öngören yasa taslağı hazırlığı bu regülasyon ve yasaklamanın iki ayrı odağını oluşturuyor.

KONU ÇOK CİDDİ
Her ne kadar Bloomberg tarafından haberleştirilen bu taslak üzerine yeni bir gelişme olmadıysa da bu konunun kamuoyuna taşınması ve iktidar ittifakı milletvekillerinin Meclis’te bekleyen kanunun bir an önce yasalaşması gerektiğine dair sosyal medya paylaşımları ve basın demeçleri konunun ciddiyetini yeterince belli ediyor.

Aslında pazarlama ve kamuoyu araştırmaları alanında Türkiye’de yasal zeminde bazı düzenlemeler mevcut. Bu alanda ilk akla gelenlerden birisi kuşkusuz ki Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki 2011 tarih ve 6112 numaralı Kanun. Bu kanun yayın hizmetlerine ilişkin kamuoyu araştırmalarının yapılması, yayınlanması ve kurallara uymayanlara yönelik yaptırımların belirlenmesi konusunda RTÜK’ü görevlendiriyor ve yayın dünyası ile ilgili araştırmaları düzenliyor.

Bu kanun dışında siyasi nitelikli kamuoyu araştırmalarının televizyon yayınlarında nasıl paylaşılacağına dair yönergeler ya da özellikle seçim dönemlerinde kamuoyu araştırmalarının paylaşılma usullerine ilişkin yasaklamalar da mevcut. Hatta kozmetik ürünler üzerine yürütülen araştırmalar ile ilgili bakanlık düzenlemeleri olduğu ve bu düzenlemelerin nasıl işletildiği konunun profesyonellerinin aşinası olduğu bir konu.

ÖZDENETİM MEKANİZMASI
Konuya pazarlama ve kamuoyu araştırmaları çerçevesinden devam edecek olursak, aslında ülkemizde pazarlama ve kamuoyu şirketlerinin birçoğunu çatısı altında toplayan Türkiye Araştırmacılar Derneği, 2000’li yılların başından bu yana mesleki bir özdenetim mekanizması oluşturmuş ve araştırmacılıktaki uluslararası standartlardan yola çıkarak araştırmacılık mesleğinin ve araştırma disiplininin kurallarını tanımlamış bulunuyor. Üstelik dernek bu kurallar bütününü Güvenilir Araştırma Belgesi adı altında sertifikalandırmış durumda. Arzu eden üye araştırma ve veri toplama şirketleri üçüncü bir partinin yürüttüğü bağımsız bir denetimden geçerek mesleki standartlara uyduklarını ve kaliteli bir araştırma sürecini şirketlerinde uyguladıklarını 2007 yılından beri belgelendirebiliyorlar. Kuşkusuz ki derneğin bu çalışması sadece üye şirketlerle sınırlı. Oysa ülkemizde özellikle siyasi nitelikte kamuoyu araştırması yapan ve bu tür bir mesleki özdenetim sürecinden geçmeyen onlarca şirket daha mevcut. Araştırma okur- yazarlığının son derece zayıf olduğu ülkemizde başta medya olmak üzere birçok sosyal kuruma ve şirkete burada önemli görevler düşüyor; kimin araştırmasını kullanıyorum, bu araştırma nasıl gerçekleştirilmiş, araştırmayı nasıl değerlendirmeli ve okumalıyım, araştırmayı nasıl paylaşmalı ve yayınlamalıyım gibi temel sorulara araştırma tüketicisi olarak verebileceğimiz net cevaplar olmalı.

Bugün itibarıyla gündemde olan “Kamuoyu Araştırmaları ve Sonuçlarının Yayınlanması Hakkında Kanun Teklifi” içeriği itibarıyla önemli sorunlar taşıyor. Kanun teklifi her ne kadar “ekonomik, sosyal ve siyasi araştırmalar yapan kuruluş ve kişiler” ile ilgili olarak tanımlansa da yasanın söyleminin özellikle siyasi araştırmaları referans alması ve kanunun uygulanması ile ilgili yönetmeliğin oluşturulmasında Kişisel Verileri Koruma Kurulu ile Yüksek Seçim Kurulu’nun görüşlerinin alınarak Türkiye İstatistik Kurumu’nu görevlendirmesi öncelikli düzenleme alanının siyasi nitelikteki araştırmalar olduğunu gösteriyor.

TASLAKTA TEKNİK ANLAMDA SORUNLU MADDELER VAR
Kanun teklifi içinde bu yazının boyutunu aşacak nitelikte araştırmacılık açısından teknik anlamda sorunlu maddeler de yer alıyor, kanun teklifinin en önemli zafiyetlerinden birisi de bu. Üstelik kanun, araştırma sektörünün işleyişini düzenlemeyi hedeflemenin çok ötesinde, araştırmacı olacak kişilerin ve araştırma şirketlerinin kuruluş aşamasında sahip olmaları gereken bilimsel ve teknik yeterliliklerin belirlenmesinde TÜİK’i yetkili kılıyor.

Gerek bu yasa teklifinin gerekse Bloomberg tarafından gündeme getirilen ve şu aşamada söylenti niteliğinde bulunan yasa tasarısının ilk aşamada pazarlama ve kamuoyu araştırmaları perspektifi ile sınırlandırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu yasa teklifleri bir bütün olarak baktığımızda her şeyden önce sadece araştırma şirketlerinin değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının (dernekler ve sendikalar), üniversitelerin, şirketlerin ve bilgi üreten tüm kurumların çalışma alanına ve bilgi üretme hakkına müdahale ediyor.

Kadın cinayetleri, şiddet, boşanma, ölüm, göç ve göçmenler, iş kazaları, çalışma hayatı, kültür tüketimi, tüketicilerin ekonomik koşullar ile ilgili düşüncelerini ve davranışlarını tespit etmeye yönelik tüm çalışmalar ve tabii ki benzer nitelikli diğer araştırmalar bu yasa tekliflerinin hedefinde bulunuyor.

Bu tasarılar bir bütün olarak baktığımızda başta Bilim ve Sanat Hürriyeti olmak üzere Anayasa’nın birçok maddesi ile çelişiyor. Her iki yasa taslağının birleştirici noktası da bu.

Bu nedenle en başta araştırma sektörü ve bu sektör ile işbirliği içinde bulunan diğer mesleklerin örgütleri olmak üzere, bilgi üreten sendikaların, derneklerin ve ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının en kısa sürede bu yasa taslakları hakkında yol haritalarını belirlemeleri, aksiyona geçmeleri ve seslerini duyurmaları gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Narin

03 Ekim 2024 Perşembe 07:00

Kader

05 Eylül 2024 Perşembe 00:39

Harç

10 Temmuz 2024 Çarşamba 23:36