Boray Acar
Politikasızlık…
Siyasi iktidarın muhalefeti aday ismi açıklamaya zorlaması bir strateji.
Muhalefet bloğunun ise aday belirleyememek dışında daha başka önemli problemleri var, iktidar da bunun farkında.
Muhalefet için asıl sorun; muhalefet etmeyi Tayyip Erdoğan eleştirisine hapsetmek ve toplumun kahir ekseriyeti için “sorun” olan şeyler karşısında alternatif politikalar üretememek, yani politikasızlık. Bu durum biraz da tabiatı itibariyle iğreti duran “Altılı Masa”nın ruhunu yansıtıyor. Yani ülkenin dertleri, masanın hassasiyetlerine kurban ediliyor. Dahası toplumda; “Tamam bir takım yanlışlıklar yapıldı, ancak bunu yine çözse çözse Tayyip Erdoğan çözer. Politik çözüm önerileri olmadığı gibi, zaten karşısında ona alternatif olacak güçlü bir aday profili de yok” düşüncesinin hâkim olmasına sebebiyet veriliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir etkinlikte “Artık sağcıydı, solcuydu, ortacıydı falan yok. Mesele, Türkiye meselesi… Mesele bir partinin meselesi olmaktan çıkmıştır. Mesele bir partinin meselesi değildir. Mesele; 100 yılda inşa ettiğimiz Cumhuriyeti, ikinci yüzyılda demokrasiyle taçlandırma meselesidir” demiş. Neresinden tutarsak tutalım elimizde kalan, hiçbir şey anlatmayan, demagoji dahi denemeyecek düzeyde acemice bir açıklama. Ortalama zekâya sahip olan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için mesele Türkiye meselesi. Bu teşhiste toplum nezdinde fikir ayrılığı olduğunu düşünmüyorum. Ancak; sorunların çözümü konuşulacaksa o noktada ideolojiler devreye giriyor ve mesele tam manasıyla sağın ve solun meselesi hâline geliyor. Bunu inkâr eder hâle geldiklerinde de, kimliksiz ve kişiliksiz bir siyasi üslup çıkıyor ortaya. Ki Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamaları da bunu gösteriyor.
Ülkeyi bataklığa saplayan neoliberal siyasal İslamcı sağcı anlayışı teşhir ederek işe başlamak gerekiyor.
Hadi; masada oturan ve bu siyasi gelenekten gelen liderlerin varlığının buna engel olduğunu ve ince seçim hesaplarının da böyle davranmayı gerektirdiğini varsayalım. O hâlde; ideolojileri önemsizleştirmek ve konuşmuş olmak için konuşmak yerine, hiçbir şey söylememek de bir seçenek. Hatta doğru olan da böylesi…
Bununla da kalmıyor…
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin beş temel sorunu olduğunu söylüyor. “Birincisi demokrasi…” diyor, herkesin düşüncesine, kimliğine, inancına, yaşam tarzına saygı duyulacak bir Türkiye hayalleri olduğunu söylüyor. Aynı başlık altında ilgisiz başka şeyler de söylüyor ya neyse diyelim. Bunu nasıl inşa edeceklerine dair bir mesaj veremiyor. İster istemez buna dair bir eylem planları olmadığını düşündürtüyor. Sonra “Yargı bağımsızlığı…” diyor. Yargı kurumlarında yapmayı düşündükleri yapısal düzenlemelerden ve bağımsız yargının nasıl inşa edileceğinden bahsetmiyor.
Alım gücünün her geçen gün azaldığı, toplumun fiyat artışları altında ezildiği, hiçbir öngörünün gerçekleşmediği ekonomi yönetimini, halk ağzı ile eleştiriyor. Buna karşılık ortaya alternatif bir model koyamıyor.
Dış politika konusundaki düşüncelerini açıklarken “Hayatımda rüşvet alan bir kişinin büyükelçi tayin edildiği bir ülke duymadım, biz hariç” diyor. AKP’nin savaşı önceleyen, sınır güvenliğini ortadan kaldıran, ülkeyi mülteci kampına çeviren Suriye politikasını yerden yere vurmak gibi bir imkân varken, dış politikayı herhangi birisinin yapmış olduğu yolsuzluğa indirgiyor.
Başka bir şey söylemek gibi bir şansı da yok.
Çünkü iktidarın iç politikanın malzemesi hâline getirdiği sınır ötesi operasyonlara ortak olmak, onları desteklemek gibi bir kabahatleri var. Zamanında “İçimiz yana yana ‘Evet’ diyoruz” gibi siyasi tutarsızlığın ve çaresizliğin resmi olan açıklamalar yaptıklarını da unutmayalım.
Mısır politikasındaki tutarsızlıklardan, düşülen pozisyondan veya dün rest çekilirken bugün ziyaret edilen, sarmaş dolaş pozlar verilen Muhammed Bin Selman’dan da hiç söz etmiyor.
Türkiye’nin eğitim sorununu, düşünce özgürlüğü başlığı altında ele alınması gereken “farklı düşündüğü için üniversiteden atılan hoca” ile açıklamaya çalışıyor. Defalarca kez değiştirilen sınav sistemlerinden, imam hatipleştirilen eğitim kurumlarından, sayısı iki katına çıkarılarak içleri boşaltılan üniversitelerden hiç ses yok.
Konuşmanın geri kalanı da toplumsal barış, helalleşme vesaire vesaire.
Ülkenin ana muhalefet partisinin; iktidarın temel politik açmazları ile ilgili ayakları yere basan ve toplumda karşılık bulacak alternatif modeller üretememek, bunun yerine kimliksiz siyaset yapmayı tercih etmek ve bunu da açıkça dile getirmek gibi bir tavır sergilediğini görüyoruz.
Hülasa; başta da belirttiğim üzere, iğreti masanın aday belirlemesinden çok daha mühim konular var siyasetin gündeminde…