Boray Acar
Oyuna getiriliyoruz
Toplumun tamamına yakını aynı dertlerden muzdarip olmasına rağmen bir “toplumsal mutabakat” sağlanamıyor. Daha doğrusu sorunların varlığı noktasında bir fikir birlikteliği olsa da, çözümü noktasında bir uzlaşıya varılamıyor. Bu durumun oluşmasında en önemli nedenlerin başında etkili ve inandırıcı bir muhalefetin olmaması ve “Çözerse yine Tayyip Erdoğan çözer” algısının bir türlü tam manasıyla kırılamaması geliyor. Siyasi iktidarın yaslanabileceği başka bir argümanı kalmadığı için de seçime kadar olan süreçte bu algının ayakta kalması adına her şey yapılıyor ve yapılmaya devam edileceği de şüphe götürmez bir gerçek.
Bunun için; hepimizin aşina olduğu, artık alıştırıldığımız belli başlı yöntemleri var. AKP reisi veya onun siyasetteki, kurumlardaki veya medyadaki uzantıları gün aşırı ortaya bir çerez atıyorlar ve bunun şuursuzca tartışılmasını sağlıyorlar. Bu sayede; toplumsal kutuplaşmayı diri tutmayı başardıkları gibi, gündemde kalması gereken asıl meseleleri de olabildiğince gözden uzak tutmuş oluyorlar. Bu tartışmalar sosyal medyadaki hiçbir yere varmayan –tabir yerinde ise- it dalaşı ile sınırlı kalmıyor, muhalif medyada da saatlerce ciddi ciddi konuşuluyor. Dolayısıyla, el birliğiyle siyasi iktidarın menfaat değirmenine su taşınıyor.
Son dönemlerde çokça karşılaştığımız bir şey, cami imamlarının gündem yaratan açıklamaları. Hatta geçtiğimiz hafta bir tanesi çıkıp “Sokaklar kasap dükkanı gibi, et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor…” gibi bir takım laflar etti ve bu sözler gerek sosyal medyada gerekse ekranlarda günlerce tartışıldı. Toplum içerisinde, fikirlerini açıkça dile getirseler de getirmeseler de böyle düşünen insanların var olduğunu biliyoruz. Açıkçası, hoşlanmasak da demokratik bir düzende var olmalarına engel bir durum da yok. Kamu hizmeti kapsamında bunu yapıyor olmalarının hukuki sonuçları olmalı, ki bu konuda da gereken adımlar atıldı. Velhasıl, bırakın sosyal habitatımızı; duygu ve düşünce dünyamızın bir yerinde olamayacak birisi tek bir sözü ile günlerce gündemimiz oluyor ve bizi çok daha hayati olan bir yığın ülke sorununu konuşmaktan alıkoyuyor.
Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan, Ordu’da fındık fiyatını açıklıyor. Üreticiyi tatmin etmeyen, beklentilerin altında bir rakam telaffuz ediyor. Nasıl oluyorsa söz bir anda, halk tarafından seçilmiş ve 12 Eylül rezaletinde görevden alınarak cezaevinde can vermiş “Terzi Fikri”ye geliyor. Ülke siyasetine odaklanmış olan herkes bir anda bu konuda konuşmaya, yazmaya ve tartışmaya başlıyor. Sessiz kalınsın demiyorum, elbette bir cevap verilmesi gerekiyor. Fakat, bir yandan 12 Eylül’ü yargılamakla övünüp diğer yandan bu sürecin mağduru olan sembol bir isimle uğraşmak ne kadar ciddiye alınması gereken bir tutum ise ancak o kadar gündemi işgal etmeli. Gelgelelim; bu tartışmanın, özellikle son senelerde çöken ekonominin altında ezilen fındık üreticisinin mağduriyetini gölgelememesi gerekiyorken, kısmen de olsa iktidarın istediği oluyor.
Biliyorsunuz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir fetva hattı var. Buraya anlamlı, anlamsız bir sürü soru geldiğini ve gelen tüm soruların ciddiyetle yanıtlanmaya çalışıldığını biliyoruz. Birileri de çıkıp; bu cevapların içerisinden “Fiyatları Allah artırıyor…” gibi bir cümleyi cımbızlayarak kısmen alay edebileceğini, kısmen de iktidarı sıkıştırabileceğini düşünüyor. Bunu yaparken, müspet veya menfi her şeyin Allah’tan geldiğine inanan önemli bir toplum kesiminin varlığını göz ardı ediyor. Ayrıca, sayfaya girip soru ve cevaba bakıldığında söz konusu cümlenin bağlamından koparıldığı anlaşılıyor, üstüne üstlük “bunların din ile sorunları var” algısının güçlenmesine hizmet edilmiş oluyor.
Haftanın panoramasını tam olarak yansıtmasa da; birkaç safsatayı alarak, ne gibi saçmalıklarla oyalandığımızı görelim istedim.
Sonuç olarak; konuşulması ve siyasi iktidardan hesap sorulması gereken gerçek sorunlarımız varken, planlı ve stratejik bir şekilde oyuna getiriliyor ve ıvır zıvır konular ile meşgul ediliyoruz. Bu durumda özeleştiri yapmamız yanında üstümüze düşen en önemli görev; siyasi iktidara ve onun uzantılarına laf yetiştirmek değil, pergelin sabit ayağını temel politik sorunlardan kaydırmamak için çaba göstermek olmalıdır.