Mutlu Hesapçı
"Ödül mevzusu bana hep garip gelmiştir"
Onur Saylak’ı ilk kez fark etmem ‘Sonbahar’ filmiyle oldu hatta öyle ki film hayatımın filmlerinden biri oldu ve filmi ara ara izlemeye de devam ediyorum. Onur Saylak o kadar etkileyici oynuyor ki sahneler hemen gözümün önüne geliyor, filmin müzikleri kulaklarımda çalıyor. Onur Saylak çok iyi bir oyuncu olduğu kadar aynı zamanda etkisi güçlü projeler yaratan bir isim. Yönetmenliğini yaptığı işler de çok başarılı. Hakan Günday ile birlikte öyle projelere imza atıyorlar ki “Müthiş beyinler” diyerek hayranlıkla izliyorum ürettikleri işleri..
‘Şahsiyet’ de ‘Sonbahar’ gibi etkisi bende hiç geçmeyen ve başa sarıp sarıp izlediğim bir proje. Bu projeyi nasıl yazdınız, nasıl oluşturdunuz arkadaş, bu nasıl bir yaratıcılıktır? ‘Daha’ filmi de ayrı bir yerde ve çok önemli, meselesi olan bir film. Onur Saylak işin içinde varsa mutlaka iyi ve kaliteli bir şey izleyeceğimizi biliyorum. Toplumsal meselelere karşı duyarlı, politik tavrı olan, sözünü esirgemeyen ve duruşunu hiç bozmayan hali ve tavrı ile de ayrıca özel bir yerde duruyor hepimiz için.
Onur Saylak ile daha önce hiç röportaj yapamamıştım. 35’inci Ankara Film Festivali’nde Ulusal Uzun Film Yarışması’nda jüri başkanı olma vesilesiyle kendisiyle mail yoluyla da olsa bir röportaj yapma şansı yakaladım. Festival 7-15 Kasım tarihlerinde. 35’inci Ankara Film Festivali’nin Ulusal Uzun Film Yarışması jürisinde; oyuncu ve yönetmen Onur Saylak’ın başkanlığında, oyuncu Burcu Biricik, yazar ve film eleştirmeni Burçak Evren, kurgucu Çiçek Kahraman ile oyuncu Serkan Keskin yer alıyor.
Onur Saylak’a mail yoluyla da olsa sorularımızı yanıtladığı için teşekkürler ama kendisine sorulacak elbette çok soru var. İnşallah bir başka içerikteki röportajlara diyelim. Herkese iyi pazarlar. ‘Ankaralılar festivalde görüşmek üzere’ diyorum.
Ankara sizin için özel bir şehir olmalı çünkü öğrencilik döneminiz geçti hatta sizi siz yapan ve şekillendiren şehir diyebilir miyiz? Ankara sizin için ne ifade ediyor?
Ben Kuşadası’nda büyüdüm. O dönemler yani doksanların başında küçücük bir kasabaydı; ne tiyatro, ne sinema… Sonra Ankara’ya üniversite okumaya gittim ve benim için o zamanlar aydınlanma dönemi denebilir. Oradaki arkadaşlıklar, izlediklerim, okuduklarım hala aklımda. Her tiyatro oyununa, her filme giderdik. Üniversitede olmanın verdiği o özgürlükçü ruhla aslında yeni bir kişilik gelişti denebilir. Ankara o yüzden hep özeldir benim için.
“Ankara soğuğu yemiş biri olarak oradaki insan sıcaklığı inanın pek çok şehirden daha ısıtıcı…”
“Ankara’da aşık olmak zor iki gözüm”den yola çıkarak Ankara’da neler zordur? Tabii tabii “Ankara’dan abim geldi” de olabilir bu şarkı. Üç nokta bıraksam siz nasıl tamamlarsınız?
Ankara hep soğuk ve kasvetli tarif edilir ama bence bu orada yaşamayanların verdiği bir tarif. Tam tersi insanların birbirine daha çok sarıldığı, gerçek arkadaşlıkların, dostlukların kurulduğu bir şehirdir. Önemli olan biriktirdiğin anlar ve onların sendeki devamlılığı. Ankara soğuğu yemiş biri olarak oradaki insan sıcaklığı inanın pek çok şehirden daha ısıtıcı…
“Ankara Film Festivali’ni hep takip ettim, ettik”
Ankara Film Festivali’nin sizin için önemi nedir? Ankara’da yaşadığınız zamanlarda, öğrencilik yıllarınızda festivali ne kadar takip edebildiniz?
Festivali hep takip ettim, ettik. O dönemlerde festivalin gece seansları vardı. Sabaha kadar süren gösterimler… Müthiş filmleri seyretme fırsatımız oldu o gecelerde…
“Hangi sanat eseri yarıştırılabilir ki?”
Film festivallerine bakış açınız nedir, festivallerden ödüllerle dönen bir oyuncu ve yönetmen olarak alınan bu ödüllerin sizin için anlamı nedir?
Sinemanın onurlandırıldığı, izleyicinin hep merakla beklediği filmlerle buluştuğu yapılar festivaller. Benzer yolculuklardan geçen film ekiplerinin deneyimlerini paylaştığı yapılar. Ödül mevzusu ise bana hep garip gelmiştir. Bir yarışma olması da. Ama yıllardır süregelen yapı bu. Hangi sanat eseri yarıştırılabilir ki?
“Ne değişti de bu sene o festivale katıldınız?”
Festivallerdeki sansür tartışmaları bir türlü bitmiyor ve her biten festivalin ardından yeni bir tartışma ortaya çıkıyor. Ve Antalya Altın Portakal Film Festivali sansür tartışmalarının içinden bir türlü çıkamıyor. ‘Kanun Hükmü’ filmine uygulanan sansürle iptal edilen festival bu yıl gerçekleşti, bu yıl gerçekleşen festivalin ardından da ön jüride yer alan sinema yazarı Tunca Arslan’ın açıklamalarıyla sansür tartışmaları yeni bir boyut kazandı. Bu konu ile ilgili sizin yorumunuz nedir?
Sansürü kabul edebilmek mümkün değil. O dönem tüm jüri olarak karşı durmuştuk. Bu karşı duruşa pek çok sinema bileşeni de destek verdi. Burada sorulması gereken şey şu; ne değişti de bu sene festival düzenlenebildi. Bence hiçbir şey… Maalesef her alanda olduğu gibi bizim alanda da o anlık geçici karşı duruşlar ortaya çıkıyor ama yapıyı değiştirecek sürdürülebilir bir duruş sergilenemiyor. Bu yüzden de yöneticiler rahatlıkla yanlışlarının üstünden atlayıp hiç yaşanmamış gibi devam edebiliyorlar. Gelişme sağlanamıyor. Burada iğneyi kendimize batırıyor ve soruyorum, ne değişti de bu sene o festivale katıldınız? Her koyun kendi bacağından asılır mı dedik? Gelelim o tuhaf, anlamsız açıklamaya; bir film seçkisini tanımlamak için kullanılan dil anlaşılır gibi değil. Fonlanan film ne demek, LGBT filmi ne demek? Sinema yazarı olarak ilgini çeken şeyler bunlar mı? Film seçkisiyle ilgili tespitin bunlar mı? İnsanların ne zorluklarla film üretebildiklerinden haberin var mı? Milletin yatak odasıyla mı ilgilisin… Anlamsız, haddini aşan bir açıklama, hele ki bir festivalin seçici ön jürisinden.
“O yüzden kendimize sansür uygulamadık, uygulamayacağız da…”
Bir film ya da dizi tasarlarken; önce ne anlatmak istediğimizle ilgili düşünüyoruz Hakan’la (Günday). Elbette yaşadığın ülke ve zaman seni bazı konulara doğru sürüklüyor; nefes aldığın atmosfer ve ona dair gözlemlerin yarattığın dramatik yapıyı şekillendiriyor. Uzun tartışmalardan sonra yazma anı geldiğinde tam bir özgürlük alanı yaratmaya çalışıyoruz karşılıklı. Dramatik yapının gerekliliği neyse ona yönelmeye çalışıyoruz. O yüzden kendimize sansür uygulamadık, uygulamayacağız da… Ne politik nedenlerle ne de üretimimizi gerçekleştirdiğimiz diğer yapılar adına…