Kaya Türkmen
Nutuk’u okumayanlar
“1919 Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım. Durum ve genel görünüm:
“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşında mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta yara almış, şartları ağır bir ateşkes imzalanmış. Büyük Savaşın uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Dünya Savaşına sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek, memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, yozlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını kurtaracağını hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı…”
Büyük Atatürk’ün, Cumhuriyet Halk Partisinin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan İkinci Kurultayında altı gün ve toplamda 36 buçuk saat sürede okuduğu ve Türk Devrim Tarihi için en önemli birinci elden kaynak olan Nutuk bu sözlerle başlar.
9 Eylül’de İzmir’liler, şehirlerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümünü, kurtuluş günlerini kutlamanın eziklik olduğunu ileri süren İsmail Kahraman’a, milli günlerimizi geri plana itmeye çalışan siyasal İslamcı iktidara ve o gün Cuma hutbelerinde Atatürk’ün adını anmayan Şahsım diyanetine meydan okuyarak gün boyu görkemli törenlerle kutladılar.
Akşam da yüzbinler, bazı tahminlere göre iki milyon kişi, Gündoğdu Meydanında düzenlenen sanat şölenine ve nihayet Tarkan konserine katıldı. İzmir’in dağlarındaki çiçekler bu kez meydanda açarken, televizyonları başındaki milyonların kalbi İzmirlilerle birlikte attı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer kurtuluşun yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada, yüz yıl önce bu toprakları yönetenlerin gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olduklarını hatırlattı.
Osmanlının son dönem yöneticilerinin Birinci Dünya Savaşı ve onu izleyen dönemde sergiledikleri davranış başka türlü nasıl nitelendirilebilir ki?
Son padişah Vahdettin’in İstanbul’u işgal eden düşman kuvvetlerinin başındaki komutana yazdığı mektubu hatırlayalım:
“Dersaadet İşgal Orduları Başkomutanı General Harrington Cenaplarına,
İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimanesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim.
16 Teşrinisani (Kasım) 1922
Halife-i Müslimin
Mehmet Vahidettin”
Kendisini İstanbul’dan kaçıran gemiye binerken de komutana “Eşlerimi size emanet ediyorum General” diyen Vahdettin.
Tunç Soyer’e saldıran Cumhur ittifakı korosunun mensupları Kurtuluş savaşını, Anadolu ihtilalini ve devrimleri “Keşke Yunan kazansaydı!” diyen Lozan düşmanı, Atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı, devrimlerin düşmanı Kadir Mısıroğlu gibi sefillerden değil de o kutlu savaşın birinci el tanığından okusalardı Büyük Atatürk’ün Nutuk’un daha ilk sayfasındaki sözlerinden belki bir ders çıkarabilirlerdi.
Adalet Bakanlığı koltuğunu işgal eden zat Nutuk’tan ilk birkaç sayfayı okumuş olsaydı şu açıklamayı yapabilir miydi: “İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bir açıklama yapıyor. Açıklamasında da ecdadımıza saygısızlık yapan, onlara hakaret eden bir dil kullanıyor… Ben buradan sormak istiyorum aziz Türk milleti, ecdadı ile kavgalı bir millet mi?”
Akape sözcüsü Çelik Nutuk’a bir göz atmış ve Büyük Atatürk’ün “…Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lazım geliyordu…” sözlerini okumuş ve anlamış olsaydı, “Bütün siyasi misyonu Cumhuriyetimiz ile Osmanlı Devleti’mizi kavga ettirme üzerine kurulmuş olanlar var” diye saçmalamazdı.
Büyük Atatürk’ün kurtuluşun ertesi günü İzmir’e geldiğinde yere serilen Yunan bayrağını görünce “Bayrak bir milletin şerefidir, ne olursa olsun yerlere serilmez ve çiğnenmez, kaldırınız!” diyerek sergilediği ruh asaletinin binde birine sahip olsaydı “Vatan topraklarına kanlı çizmeleriyle basan müstevlilere tek kelime edemeyen bugünün işbirlikçi siyasetçilerinin 9 Eylül 1922 tarihinin 100’üncü yıl dönümünde tarihimizi düşman gözüyle yorumlaması iflah olmaz bir cahillik, tedavisi imkansız devşirme hastalığıdır” diye abuk sabuk konuşmazdı Bahçeli.
Makam odasının duvarında padişah resmi asılı bulunan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı da “…size kendi ecdadına sövdürmeye çalışan köksüzlere lütfen kulak asmayın” demiş.
Bunlar hiçbir şey anlamamışlar.
Kurtuluş savaşının sadece Birinci Dünya savaşının galiplerinin Osmanlı Sarayına dayattığı Sevr Antlaşmasına değil, çürümüş, kokuşmuş hanedana ve onun idaresine bir başkaldırı olduğunu idrak edememişler. Cumhuriyetimizin işte bu isyanın ürünü olduğunu kavrayamamışlar.
Bunlar Nutuk’u bile okumamışlar.
Nutuk’u okumayanlara kulak asmayın!