Boray Acar
Nurettin Cerrahi Dergâhı Ziyareti ve İBB Yönetiminin Hâli
Ekrem İmamoğlu’nun popülist bir siyasi figür olduğunu ve ideolojik bir hassasiyet taşımadığını her fırsatta dile getiriyorum. Seçim öncesinde camilerde Kur’an Tilaveti, seçim sonrasında Alparslan Türkeş’in eşinin ziyaret edilmesi, Maltepe’de bir parka ırkçı Nihal Atsız’ın isminin verilmesi, hakkın rahmetine kavuşmuş sağcı politikacıların yerli yersiz anılması gibi konuları yazmış ve eleştirmiştim. Bu manevralar, benim gibi solun ideolojik değerlerini dünya görüşü olarak benimseyen insanlar açısından kabul edilemez olsa da seçim ittifakları bağlamında değerlendirildiğinde ve özellikle İYİ Parti faktörü göz önünde bulundurulduğunda toplum nezdinde anlaşılabilir şeyler. Hatta ittifakı sürdürebilme baskısının yarattığı bir zorunluluk hâli gibi de değerlendirilebilir. Adlı adınca bu popülist siyaset; laiklik karşıtı, İslam esaslarına bağlı yaşama özlemini her fırsatta dile getiren ve toplumu buna göre biçimlendirmeye çalışan çevrelere şirin görünmeyi de gerektirmemeli. Söz konusu çevrelerin saplantıları ve cumhuriyet değerleri ile bitmeyen hesaplaşmaları göz önünde bulundurulduğunda, bu girişimlerin akim kalacağı da aşikâr.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, geçtiğimiz hafta bir dergâha yaptığı ziyareti, “Bugün İstanbul’un çok özel tasavvuf mekânı Nureddin Cerrahi Dergâhı’nı ziyaret ettik. Sayın Tuğrul İnançer ile İstanbul’un dergâhları ve kutsal mekânlarının korunması üzerine çok değerli bir sohbet gerçekleştirdik. Ev sahipliği ve özel armağanı için kendisine çok teşekkür ederim.” notu ile sosyal medya hesabından paylaştı. Tuğrul İnançer bir de armağan takdim etmiş kendilerine, fotoğraf da çektirmişler. Tekke binasının tarihi önemi yanında, tekkelerin kapatılması sonrasında mekânın tasavvuf musikisi açısından en önemli merkezlerden birisi haline getirildiğini(!) söylemeden geçmeyelim. Fazlasını öğrenmek isteyenler muhtelif mecralardan meraklarını tatmin edebilirler.
AKP iktidarının tarihinde, bazı din adamlarının, çağdaşlıktan uzak tuhaf fikir dünyalarını topluma açmak için gereken zemini buldukları malumunuz. Ketçabın şehvet uyandırması, battaniyenin cinsel tahrik unsuru olması gibi; İnançer de uygun iklimi fırsat bilenlerden… Evlenmeden hamile kalmanın hürriyet değil fahişelik olduğu, hamile kadınların estetik olmayan karınları ile sokaklarda gezmelerinin doğru olmadığı, kadının ekonomik özgürlüğünün aldatmaca olduğu, kadının eş değil zevce olduğu, kocaya gösterilmeyen alakanın patrona gösterilmesinin doğru olmadığı gibi çağdaş dünya ile bağdaşmayan fikirleri var kendisinin.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının yankılarının sürdüğü, laikliğin tartışmaya açıldığı böyle bir dönemde, üç asır öncesinin anlayışı ile yaşayan ve çağdışı fikirlerini topluma empoze etmeye çalışan bir şahsın, sebebi ne olursa olsun ziyaret edilmesinin bir açıklaması veya bir bedeli olmalı. Unutanlar için hatırlatalım; İlber Ortaylı bir imza gününde İnançer ile karşılaşmış, elini öpme teşebbüsünde bulunmuş, gelen tepkiler üzerine de davranışını “eski bir İstanbul âdeti” diyerek savunmuştu. Böyle bir adetten haberdar değiliz. Acaba dergâhın ziyaret edilmesi de şehremaneti dönemlerinden veya daha eskilerden kalma bir İstanbul geleneği olabilir mi, sanmıyorum.
Mahir Polat, İBB Yönetiminde, Etüd ve Projeler, Deprem ve Kentsel İyileştirme, İmar ve Şehircilik, Boğaziçi İmar, Kültür Varlıkları gibi kent yönetimi açısından en önemli icra birimlerini bünyesinde bulunduran bir makamı temsil ediyor. Sosyal medya paylaşımlarına ve açıklamalarına baktığımızda ise paylaşımlarının tamamına yakınının Kültür Varlıkları ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bulunduğu makama Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’ndan atandığını biliyoruz. Eski makamının psikolojisinden kurtulamadığını görüyoruz. İstanbul gibi kadim bir kentin tarih ve kültür varlıklarının korunmasına yönelik hassasiyete elbette saygı duyuyorum, ancak konunun bundan ibaret olmadığına da dikkat çekmek istiyorum. Deprem gibi bir felaketin, Kanal İstanbul ve benzeri rant ve kazanç odaklı projelerin tehdidi altında bulunan bir kentte, imar ve şehircilik politikalarının önemi yadsınamaz. Bu konularda yerel yönetim odaklı politik verimsizliğin üstüne, salt popülist siyaset adına yapılan yanlış işlerin tarihi fırsatın kaçırılmasına neden olacağını görmezden gelemeyeceğimiz gibi, altını çizmeyi de görev bilmemiz gerekiyor.
Şehr-i İstanbul’u bizzat Tayyip Erdoğan’ın elinden alma başarısını gösteren Ekrem İmamoğlu’nun, yerel yönetim geçmişi itibariyle bu işin bir ekip işi olduğunu bilmesi, kadrosunu bu anlayış çerçevesinde kurması, kurum içi iletişimi güçlendirmesi ve siyasi hayatına mal olacak hatalardan kaçınması gerekiyor. Tabii kendisi de bizler gibi düşünüyor ise…