Yeni Anayasa Yeniden…

AKP ne zaman köşeye sıkışsa tüm sorunların kaynağı olarak Anayasa’yı işaret ederek yeni bir tartışma başlatıyor. Esasen, “Tayyip Erdoğan uygun görüyor ve böyle yapıyor” da diyebiliriz; zira partinin politika belirleyeni bizzat kendisi. Hâlihazırda yanında olanların sesleri çıkmıyor, çünkü yanındakileri sesleri çıkmayanlardan veya kendisiyle aynı türküyü söyleyenlerden seçiyor. Bir de konjonktürel nedenlerle şu an için yakınında olmayan Şamil Tayyar, Metin Külünk, Mehmet Metiner gibi tipler var ki muhtemelen Reis’in yanında olamadıkları için zaman zaman olaylara gerçekçi bir perspektiften bakasıları tutuyor.

Geçenlerde Külünk, AKP sosyolojisinin eridiğini söyleyerek çok dikkat çeken bir çıkış yapmıştı. Şimdi de Tayyar ve Metiner, “Yeni Anayasa” bahsinden yola çıkarak Erdoğan yönetimine ikazda bulunuyorlar. “Reisimize önerimizdir” şerhini düşmeyi ihmal etmeden toplumda böyle bir beklenti olmadığını, daha doğrusu toplumun önceliğinin yeni bir Anayasa olmadığını, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, sığınmacılar gibi ucu ekonomiye dokunan dertleri çözmeden böyle bir gündem yaratmanın partiye zarar vereceğini ifade ediyorlar. Bir de söylemekten imtina ettikleri gerçekler var. En önemlisi de; mensubu oldukları hareketin söylendiği gibi sivil ve de özgürlükçü bir Anayasa yapmak gibi bir derdi olmadığını biliyorlar. Ayrıca, kendi sosyolojilerinin de bu duruma uyandığının farkındalar.

Malum, iktidar nezdinde bu Anayasa, “Darbe Anayasası”... Darbe Anayasası dedikleri ve 7 Kısım, 177 madde, 16 Geçici Madde’den müteşekkil bu Anayasanın (30’u aynı maddede olmak üzere) 134 maddesini bizzat kendileri değiştirdiler. Kendi eserleri olan bu Anayasa’nın uygulanmasıyla ilgili de ciddi sorunlar var. Üstelik bu sorunlar Anayasa’nın kişi özgürlüklerini temel alan maddeleri noktasında yaşanıyor. Anayasa Mahkemesi kararları hiçe sayılıyor, yargı kurumları arasında çatışma yaratılarak adalet mekanizmasına müdahale ediliyor. Yine bir anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile barışçı eylemler de, eğer işlerine gelmiyorsa valilikler eliyle engelleniyor. Yani; anayasal hükümler ve yargı kararları, yürütmenin keyfiyetine bağlanmak isteniyor. Dolayısıyla; özgürlüklerle ilgili bir hassasiyeti olmayan, bilakis özgürlükleri kısıtlama eğilimi ağır basan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Öyle olmasaydı Can Atalay kararı gibi bir rezalet ve bunun Meclis’teki çirkin tezahürleri yaşanmazdı.

Peki, o zaman bu tartışmalardan murat edilen ne olabilir? Siyasal İslamcı AKP iktidarı, belli bir güce ulaştıktan sonra Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle olan sorununu saklama gereği duymadı. Bu sorunun temelindeyse Cumhuriyet’in laik karakterinin yattığını biliyoruz. Ayrıca, “Anayasa” dendiğinde akla doğal olarak “ilk dört madde” geliyor. Radikal kanadı temsil eden eski CB danışmanı Yasin Aktay gibiler ve HÜDA PAR gibi ittifakın seçim matematiği gereği ihtiyaç duyduğu dolgu nesneleri, açık açık niyetlerini ortaya koyuyorlar ve bu maddelerin tartışılması gerektiğini söylüyorlar. Onlara kıyasla daha ılımlı ve liberal kanat ise lafı dolandırmayı tercih ediyor. Esasen yapmaya çalıştıkları şey, bir gündem yaratarak toplumun nabzını tutmak.

Bahsedilen maddelere gelecek olursak... Öncelikle kimsenin Cumhuriyet ile bir derdinin olduğunu düşünmüyorum. Neticede İran da bir cumhuriyet... İstiklal Marşı, bayrak, başkentin Ankara olması da marjinal kesimler haricinde itiraz edilen şeyler değil. Toplumsal huzuru, milli dayanışmayı, adaleti, demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı önemsemeseler de, kimse bunlara itiraz etme cesaretini gösteremez. O zaman geriye Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ve laiklik hükümleri kalıyor. Hangi kılıf altında olduğunun önemi yok; milliyetçilik, yeniden yapılandırdıkları ve merkezine güvenliği aldıkları devlet modelinin vazgeçilmezi… Yanında “Atatürk”ün isminin olmasından rahatsız olmaları muhtemeldir. Ancak; sırf bunun için toplumla karşı karşıya gelmeyi göze alamazlar. 4. madde de ilk üç maddeyi teyit ettiği için konu laiklikte düğümlenip kalıyor.

Anlaşılan o ki; ilk dört madde sakızını çiğneyenlerin tek derdi Cumhuriyet’in laik karakteridir. Uygulamaya dönüp bakıldığında; eğitimin imam hatipleştirilmesi (evrim teorisinin müfredattan atılması gibi irrasyonel eylemler), dualı açılış törenleri, holdingleşen cemaat yapıları, ekonomiyi bile dini esaslara göre yorumlama eğilimleri göze çarpıyor. Yani Cumhuriyet’in laik karakterinin yazılı metinlerde kaldığı, dogmaların bilimselliğe galebe çaldığı bir konsepti yaşıyoruz. Bilimsel gelişme endekslerini gösteren uluslararası araştırmalar da yeni Türkiye gerçeğinin altını çiziyor, söze gerek kalmıyor.

Hülasa çok da dert etmelerine gerek yok, yeni Anayasa’da Cumhuriyet’in yanına İslam yazılarak batılılaşma idealine sırt da çevrilse gidebileceğimiz daha gerisi yok. Sayelerinde dibi gördük…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi