Serap Durusoy
Ne söylendi, ne oldu?
Geçen hafta pazar günü 2023-2025 yıllarını kapsayan OVP resmi gazete ile duyuruldu. Daha önceleri resmi gazete de yayımlanması dışında basın toplantıları ile de sunulan program bu kez basın toplantısına gerek duyulmadan sadece resmi gazetede yayımlandı.
Amaçlar kısmında Türkiye Ekonomi Modeli’nin referans alındığı yönündeki açıklama, liralaşmadan bahsedilirken KKM’ye hiç değinilmemesi, faiz lobisi söylemlerine rağmen bütçede faiz harcamalarının artacağı ve bütçe açığına yönelik yapılan revizyon programın dikkat çeken yönlerini oluşturdu.
Eylül ayından beri uygulanmakta olan ekonomi modelinin dengesiz, sürdürülemez ve refah artışı yaratmayan büyüme hariç, makro parametreler dikkate alındığında başarılı bir sonuç vermediği görüldü.
Buna rağmen modelin yeni açıklanan OVP’de referans alınması programın başarısızlığının kabul edilmediğini ortaya koydu.
50 sayfalık metnin büyüme, yeşil dönüşüm, istihdam, fiyat istikrarı, ödemeler dengesi, finansal istikrar, kamu maliyesi, merkezi yönetim bütçesi ödenek ödeme teklif tavanlarına ve bütçe sürecine ilişkin makro hedefler ve politikalar alt başlıkları içerisinde benim bugünkü yazı konumu fiyat istikrarı oluşturdu. Zira pazartesi günü ağustos ayına ilişkin gelen resmi enflasyon rakamları 24 yılın zirvesine ulaştı.
Geçen yıl açıklanan OVP’de 2022 yılı için yüzde 9,8 ve 2023 yılı için %8,0 olan enflasyon hedefi, yeni duyurulan OVP’de 2022 yılı için yüzde 65, 2023 yılı için ise yüzde 24,9 olarak revize edildi. 2024 ve 2025 yılları için ise sırasıyla yüzde 13,8 ve yüzde 9,9 olarak hedeflendi. Görüldüğü üzere hedeflerin doğru tahmin edilmemesi sürekli revize edilmesi ihtiyacı doğuruyor. Bu da öngörü hatalarına ve beklentilerin olumsuz gelişmesine neden oluyor.
Ağustos ayına ilişkin manşet enflasyonu gösteren TÜFE’nin resmi rakama göre yıllık yüzde 80.21, aylık yüzde 1.46 olduğu açıklandı. TÜFE’deki (2003=100) değişimin 2022 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre %1,46, bir önceki yılın Aralık ayına göre %47,85, bir önceki yılın aynı ayına göre %80,21 ve on iki aylık ortalamalara göre %54,69 olarak gerçekleştiği belirtildi. TÜFE’de ana harcama grupları içerisinde en yüksek artışın yüzde 116,87 ile ulaştırma olurken bunu sırasıyla yüzde 92 ile ev eşyası yüzde 90,5 ile gıda ve alkolsüz içeceklerin, yüzde 82,49 ile tütün ve alkollü içecekler, yüzde 80,95 ile otel ve restoranların izlediği ifade edildi. Aylık olarak bakıldığında ise ulaştırma grubunda pompa fiyatlarına yansıyan indirimlerin etkisiyle negatif enflasyon görüldü. Verilere göre Ağustos ayında ulaştırma fiyatları bir önceki aya göre yüzde 1,78 gerilerken aylık bazda en yüksek artışının yüzde 7,01 ile sağlıkta, yüzde 6,55 ile eğitimde ve yüzde 3,86 ile çeşitli mal ve hizmetler grubunda yaşandığı belirtildi.
Üretici fiyatlarında ise bir önceki aya göre yüzde 2,41 artış izlendiği açıklandı. Yıllık bazda bakıldığında üretici enflasyonu TCMB’nin de belirttiği üzere emtia fiyatlarındaki görünüme paralel olarak bir miktar gerilemekle birlikte yüzde 143,75 olarak kaydedildi. Üretici fiyatlarında ana gruplarda yine enerjiyle ilişkili grupların ön sıralarda yer aldığı belirtildi. Buna göre üretici fiyatları içinde yıllık bazda en hızlı artış yüzde 348,39 ile elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirmede gerçekleştiği bu grubu yüzde 239,24 ile ham petrol ve doğalgazın, yüzde 233,94 ile kok ve rafine petrol ürünleri izlediği açıklandı.
Veriler çekirdek enflasyonda da artışın sürdüğünü gösterdi. Buna göre Ağustos ayında yıllık çekirdek enflasyon yüzde 66,08 olarak belirtildi.
G-20 ülkeleri arasında Türkiye’nin enflasyondaki açık ara liderliğinin devam ettiği göz önüne alındığında resmi rakamlara göre bile Türkiye’nin kronik sorunu olan enflasyonun kontrolden çıktığı görülmekte.
Kaldı ki ENAG ağustos ayı enflasyonunu hane halkının hissettiğine daha yakın bir rakam olan yüzde 181 olarak açıkladı.
Bu bağlamda PPK metnindeki ve orta vadeli programdaki konulan hedefin bir anlam ifade etmediği görülüyor.
Hal böyle iken sadece rezervlerin tüketilerek kurun baskılanması, marketlerin denetlenmesi, getirilen KKM, şirketlere kredi kısıtlaması gibi makro ihtiyati tedbirler ile enflasyonla mücadelede başarılı olunacağını ve yılbaşından sonra hızlı bir şekilde düşeceğini beklemek fazlaca iyimser bir bakış. Kaldı ki enflasyonun nedenini küresel koşullarla ilişkilendiren karar alıcıların söylemlerinden yola çıkacak olursak önümüzdeki dönemde küresel koşullardaki (emtia ve enerji fiyatlarındaki artışın devamı ve resesyon riski nedeniyle) sürecek olumsuz seyir enflasyon hedefinin tutmasını güçleştirecektir.
Bu bağlamda iç dinamikler ve iç koşullar bir yana bugün ECB ve 21 Eylül’de ise Fed tarafından açıklanacak faiz kararında şahin bir adım atılacağı tahmininden yola çıkacak olursak bu kararların borç alma maliyetini artıracağı ve yüzde 147’ye ulaşmış olan dış ticaret açığı dikkate alındığında kur geçişkenliğinin ithalat maliyetini artırarak ithalat ve ihracat dengesini bozmak suretiyle enflasyonist baskıyı daha da güçlendireceği kesin. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da “Enflasyon hâlâ ciddi sorunumuz olmayı sürdürüyor” ifadesinden 22 Eylül’de TCMB bir sürpriz yapar mı, yoksa bu sorun büyümeyle çözülecek düşüncesinde devam mı edilecek göreceğiz.