Serap Durusoy
Kredi çözüm olabilir mi ?
Günümüzde dinamik yapıları ve esnek karar alma mekanizmaları ile yeniliklere ve talep değişikliklerine daha kolay uyum sağlayabilen, daha düşük yatırım maliyetiyle istihdam imkânı yaratan KOBİ’ler istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme hedefinin gerçekleştirilmesinde temel unsur olarak görülmekte. Ancak Türk KOBİ’lerinin ortalama profilleri açısından Avrupa Birliği ve birçok OECD ülkesindeki KOBİ’lere oranla ekonominin temel dinamiklerini harekete geçirme yönünden bazı yetersizlikleri söz konusu. Özellikle sermaye miktarı, bilgi ve iletişim alanındaki modern teknolojiye erişim, know-how, beceri seviyesi ve finansman sorunları açısından geri durumda. 1996 yılında Avrupa Birliği ile girilen Gümrük Birliği’nin ardından açık ekonomi ve rekabetin ilk şokunu yaşayan KOBİ’ler enflasyonist ekonomik ortam, GSYİH dalgalanmalar, kamu borçları artışı, dış talebe dayalı büyüme gibi genel ekonomik görünümdeki olumsuzluklara karşı da kendini koruyacak donanıma sahip değil. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılı 'Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistiklerine göre İmalat sanayindeki KOBİ’lerin teknoloji düzeylerine göre sınıflandırıldığında, yüzde 56.9’unun düşük teknoloji ile çalışırken, büyük ölçekli girişimlerde bu oranın yüzde 49 seviyesinde olduğu görülüyor.
2019 yılı verilerine göre Türkiye’de istihdamın yüzde 72.4’ünü, personel maliyetinin yüzde 51.8’ini, cironun yüzde 50.4’ünü, üretim değerinin yüzde 44.1’ini ve faktör maliyetiyle katma değerin yüzde 44’ünü KOBİ’ler oluşturuyor. Ekonomik faaliyetlerin istatistiki sınıflamasına göre ise KOBİ’lerin; yüzde 36.3’ü toptan ve perakende ticaret, motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı sektöründe faaliyet gösterirken, yüzde 14.4’ü ulaştırma ve depolama sektöründe, yüzde 12.4’ü ise imalat sanayi sektöründe faaliyet gösteriyor. Türkiye ekonomisi için önem taşıyan KOBİ’lerin hem pandemiden hem de küresel emtia fiyatlarındaki artış ve girdi maliyetlerinden de olumsuz etkilenmesi nedeniyle Hazine ve Maliye Bakanlığı geçen hafta KGF (Kredi Garanti Fonu) destekli yeni mekanizmaları başlatacağını açıkladı.
KGF büyüme ve kalkınmaya stratejik bir destek sağlamak için bankalar tarafından kredilendirilmesi uygun bulunan, ancak teminat yetersizliği içinde olan KOBİ ve KOBİ dışı işletmelere, bankalara karşı kredinin belli bir oranında kefalet vererek krediye erişmelerine olanak sağlamak için oluşturulmuştur. Yani Fon’un kendisi kredi kullandırmamaktadır. 1991 yılında kurulan KGF ilk kefaletini 1994 vererek faaliyetine başlamıştır. Ortakları % 33,26 TOBB, %33,25 KOSGEB, %33,33 bankalar ve toplam % 0,16 hisse ile TESK, TOSYÖV ve MEKSA’dır. KGF desteklerinden, KOBİ’ler ve KOBİ vasfına sahip esnaf ve sanatkârlar, serbest meslek mensupları, çiftçiler, tarımsal işletmeler ve kooperatifler dahil her türlü iktisadi faaliyet gösteren ticari işletmeler, sektör ve yöre ayrımı yapılmaksızın yararlanabilmekte. KGF, banka ile risk paylaşımı esasına göre kredinin en çok % 80’ine kadar kefil olmakta. Bireysel krediler hariç olmak üzere işletme ihtiyacına dönük her türlü kredi için kefalet verildiği gibi, kredi türü konusunda da bir sınırlama söz konusu değil. Bu krediler uzun vadeli bir yatırım kredisi olabileceği gibi, teminat mektubu şeklinde gayri nakdi bir kredi ya da borçlu cari hesap şeklindeki nakdi bir kredi de olabiliyor.
İşte bu çerçevede geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanı tarafından 3 yeni KGF desteğinin yapılacağı açıklandı. Bu yeni desteğin ilk olarak likidite sıkıntısı çeken küçük ölçekli firmalara ilave istihdam ettikleri her bir kişi için KGF kefaretiyle krediye erişim imkânı, ikinci olarak imalata dayalı ve ihracatı önceleyen yatırımlara, KGF teminatı ile 5. ve 6. bölgelerde uzun vadeli kredi desteği, üçüncü olarak ise ihracat potansiyeli yüksek olan KOBİ’lerin dış pazarlara açılmalarını teşvik etmek üzere Eximbank kredi destek paketlerinin devreye gireceği belirtildi. Elbette ki bu destekler bir miktar da olsa istihdamda ve ihracatta bir ilerlemeye yol açabilmesi umuduyla veriliyor. Ancak ekonomiyi canlandırmak ve istihdamı artırmaya yönelik bu kredi genişlemesinin üretimde girdi yönünden dışa bağımlı olunduğu düşünüldüğünde cari açığı artıracağı ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. Öte yandan verilen KGF kredileri için bankaların gayrimenkulleri ipotek altına alma yönündeki bir eğilime girmesinin KOBİ'leri çıkmaza sokma ihtimali de yüksek. Dolayısıyla bu kredi genişlemesi, uluslararası rekabette çok da şansı olmayan KOBİ’leri geçici olarak rahatlatmak mı yoksa kredi genişlemesinin desteği ile gerçekleşecek bir ekonomik büyümeyi önceliklendirme politikasının yansıması mı olduğu sorularını da beraberinde getiriyor.