Hüseyin Tapınç
Karamsarlık
Tüm dünya ile birlikte bir alt üst oluşu yaşadığımız 2020 yılından sonra, başladığı ilk günden beri son derece hareketli bir gündeme sahip 2021’i geride bırakıp, yeni bir yıla girdik. Biz araştırmacılar yılın bu dönemlerini oldukça çok seviyoruz; geçen bir yılın muhasebesini yapıp, gelecek ile ilgili beklentileri ve öngörüleri almayı önemsiyoruz. Bu nedenle tüketicilere ve iş dünyasına kulak kabartıyoruz. Bugünden yarına bakarak geleceğimizi öngörmeye çalışıyoruz.
Genel olarak toplumlar da yeni bir başlangıcı seviyor, sanki her şey bir anda düzelecekmiş, sorunlarımızı bir anda geride bırakıverecekmişiz gibi yeni yıla girişler heyecan yaratıyor; iyimserlik tavan yapıyor. Ancak, bu son cümlenin zaman kipi hatalı oldu, bu toplumsal kural son birkaç yılda bozuldu. Son yıllarda yeni yıla girişlerimiz çok fazla iyimserlik aşılamıyor bize. Yeni yıl coşkumuz örselendi.
Bu gerçeğe rağmen, gelenekselleşen sorularımızı sormaya devam edebiliriz. Bizi nasıl bir yıl bekliyor, 2022’ye yönelik beklentilerimiz neler? 2022 bize neler getirecek?
Bu sorulara yanıt aramaya başladığımız dönem ekonomi dünyasında büyük çalkantıların yaşandığı anlara denk geldi. Döviz kurları bir gün içinde çift haneli rakamlarda yukarı ya da aşağı yönde hareketlenirken, fiyatlarda yaşanan hızlı değişim tüketicileri derin endişelere yöneltti. Altın fiyatları tavan yaparken, borsada işlemler birkaç kez durduruldu. Tüketici Güven Endeksi tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Tüm bunlar yaşanırken, Hükümet yeni bir ekonomi paketini devreye sokarak dövizdeki hareketlenmeye son vermeye çalıştı; Türk Lirası yabancı paralar karşısında önemli oranlarda değer kazanırken, çok dile getirilmese de faizlerde de kayda değer oranlarda yükselme yaşanmaya başladı. Öte yandan, Türkiye’de çalışan nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan asgari ücretlilerin (2020 SGK verilerine göre çalışanların yüzde 42’si) gelirinde yüzde 51 oranında bir iyileştirme yapıldı. Bu iyileştirme emekliler, memurlar için beklentilerin yükselmesine neden olduysa da bu kesimlere yönelik maaş artışları son derece sınırlı oldu. Üstüne üstlük yeni yıla bir zam bombardımanı altında girdik ve yılı son 19 yılın en yüksek enflasyon oranı ile kapattık.
Bu kaotik ortamda iş dünyasının ve tüketicilerin gözünden 2022 yılına baktığımızda neler görüyoruz?
Türkiye’nin Sorunları
Sia Insight’ın Marketing Türkiye için gerçekleştirdiği araştırmaya göre, büyük ölçekli şirketlerde C düzeyi yönetici olarak çalışanların yarısından fazlası Türkiye’nin en önemli sorununu ekonomik sorunlar olarak tanımlıyor (yüzde 54); bu sorunu enflasyon (yüzde 12) ve işsizlik (yüzde 9) izliyor (1).
İş dünyasının bu tespitlerine paralel olarak metropol illerinde yaşayan genç ve yetişkin tüketiciler de ülkenin en önemli sorunlarını ekonomi (yüzde 44), fiyat artışları ve zamlar (yüzde 24) ve ekonomik kriz (yüzde 22) olarak tanımlıyor (2).
2020 yılı Mart ayından itibaren hepimizin hayatında yer edinen ve en önemli sorunlarımızdan birisi olarak gördüğümüz pandemi ve sağlık kaynaklı endişeler ise artık gündemimizde yer almıyor. Pandemi bitmese de ve toplum olarak önümüzdeki bir yıl içinde etkilerini hala yaşayacağımızı bilsek de ekonominin getirdiği ağırlık hayatımızda başka bir konunun yer almasına müsaade etmiyor, tüm yaşantımız ekonomi odaklı olarak şekilleniyor.
Ruh Halimiz Çok Karamsar
Türkiye’nin sorunları konusunda hemfikir görünen iş dünyası ve tüketicilerin benzer bir görüşe sahip olduğu bir diğer konu da 2022 yılına yönelik beklentilerdir.
C Düzeyi yöneticiler arasında 2022 yılına iyimser gözle bakanların oranı yüzde 14 olarak tespit edilmiştir ve bu oran 2021 yılında girerken benzer bir kitle ile gerçekleştirdiğimiz araştırmaya kıyasla tam 13 puan düşüktür. Buna karşın yeni yıla yönelik olarak karamsar bir bakış açısına sahip olanların oranı yüzde 60’dır ve bu değer 2021 yılına kıyasla 20 puan yükselmiştir. Bu rakamların da açıkça gösterdiği gibi, iş dünyası önümüzdeki on iki aya oldukça karamsar bir şekilde yaklaşmaktadır.
Tüketici cephesinde de benzer bir görüntü egemendir. Metropol illeri tüketicilerinin yüzde 18’i önümüzdeki on iki aya yönelik olarak iyimser bir bakış açısına sahiptir. Hemen belirtmekte fayda var, bu iyimserlik 2018 yılından bu yana ölçtüğümüz en düşük değerlerden birisidir, ancak geçen senenin aynı dönem değeri ile benzerdir.
Biz araştırmacılar kamuoyundaki ruh halini iyimserlik göstergeleri üzerinden okumayı tercih ederiz, ancak bu sefer alışılmışı bir yana bırakıp, konuya kötümser tüketicilerin penceresinden bakmak daha doğru bir tespit yapmamıza olanak sağlayacaktır. Aralık ayında tüketicilerin yüzde 58’i önümüzdeki on iki aya yönelik olarak kötümser beklentilere sahiptir ve bu değer bugüne dek ölçülmüş en yüksek karamsarlık oranıdır. Türkiye’de ilk koronavirüs vakalarının görülmeye başladığı dönemde bile karamsarlık oranı yüzde 40’lara yaklaşmıştı. Bu, o güne değin ölçülen en yüksek orandı.
Yakın zamanda yayınlanan bir Gallup araştırmasına göre, Türkiye, dünyanın en karamsar ülkesi konumunda bulunuyor (3). Her ne kadar karamsarlık tüm dünyada yaygınlaşan bir ruh hali olsa da Türkiye bu konuda diğer ülkelerden oldukça ayrışıyor.
Tüketiciler arasındaki bu karamsarlık ülke ekonomisi ile ilgili beklentiler dikkate alındığında yüzde 63’lere kadar yükseliyor ve daha karanlık bir geleceğe işaret ediyor.
Temel Endişelerimiz: Enflasyon ve İşsizlik
Gerek iş dünyasının gerekse tüketicilerin gündemine baktığımızda enflasyon ve işsizlik konularının en önemli ülke meseleleri arasında yer aldığını ve bu iki konunun önemli endişe kaynaklarımız arasında bulunduğunu görüyoruz.
İş dünyasının bu sene enflasyon konusunda geçen seneden çok farklı bir görüşe sahip olmadığı son derece net; iş dünyasının yüzde 87’si önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun yükseleceğine inanıyor ve yıl ortalamasındaki enflasyon beklentisi de yüzde 27.
Tüketici dünyasında enflasyona yönelik beklentiler hızlı bir seyir izliyor; önümüzdeki on iki ay içinde enflasyonun artacağına inanan tüketicilerin oranı yüzde 68; bu değer de 2018 yılından bu yana ölçülen en yüksek beklenti ve enflasyonda artış bekleyenler son dört ay içinde 15 puan yükselmiş bulunuyor.
Ülke ekonomisi ve enflasyon ile ilgili bu karamsar senaryolara karşın işsizlik söz konusu olduğunda, mevcut durumun devam edeceğine, ancak işsizlik oranının yükselmeyeceğine dair bir beklentinin iş dünyasına egemen olduğunu gözlemliyoruz. Benzer bir beklenti tüketiciler arasında da yaygın. Yaşanan ekonomik çalkantıların henüz işten çıkarma ya da çalışanları ücretsiz izne gönderme gibi uygulamalara yol açmaması, işsizlikle ilgili beklenti ve endişelerin toplumda belli bir seviyede durağanlaşmasına neden oluyor. Yanlış bir anlama olmaması adına hemen belirtmek gerekiyor ki, işsizlik endişesi toplumda zaten son derece yaygın.
Karamsarlığın Kırıldığı Anlar
İş dünyası her ne kadar ülkenin geneline baktığında karamsar bir beklentiye sahip olsa da, konu kendi iş alanları ve firmaları söz konusu olduğunda bu karamsarlığın dağılmaya başladığını ve iş dünyasının daha yüksek bir özgüvenle meselelere yaklaştığını gözlemliyoruz.
İş dünyasının yüzde 60’ı geleceğe karamsar ve yüzde 14’ü de iyimser gözlerle bakarken, bu karamsarlığın faaliyet gösterilen sektör ve kendi firmaları dikkate alındığında yüzde 10’a kadar düştüğünü gözlemliyoruz. Bu dönüşüme paralel olarak da, iş dünyasının yüzde 33’ü kendi sektörü ve yüzde 43’ü de kendi firması adına iyimser bir bakış açısına sahip bulunuyor.
“Ülkede durum kötü ama biz bu sorunların üstesinden gelebiliriz” özgüveni ile iş dünyasının üçte biri 2022 yılında yatırımlarını arttırmayı ve yüzde 35’i de pazarlama bütçesini büyütmeyi planlıyor. Çalışan sayısını arttırmayı düşünenlerin oranı da benzer bir düzeyde bulunuyor. Tüm bu değerler 2021 yılından daha yüksek büyüme oranlarına işaret ediyor.
İş dünyasının bu tutumu aslında bize 2022 yılı için çok önemli bir mesaj veriyor: iş dünyası zorlu bir yıla hazır; iş dünyası kontrolsüz bir karamsarlığa kapılmış değil, temkinli bir karamsarlık içinde. Bu nedenle de mevcut negatif atmosferden etkilenip hemen bu bakış açısı ile olumsuz kararlar almak yerine temkinli bir yaklaşım ile öncelikle mevcut olanı korumayı ve mümkün olan her durumda da büyümeyi hedefliyor. İş dünyası geçmiş krizlerden çok önemli dersler çıkartmış bulunuyor.
İş dünyasındaki bu iklime karşın tüketicilerin karamsarlık düzeyi daha derin ve yoğun. Tüketicilerin ülke ekonomisine duydukları güven de taban yapmış durumda, bu güvensizlik karamsarlık duygusunun artmasının en önemli nedenlerinden birisi olarak görünüyor.
Ülke ekonomisine duyulan güvensizliğin uzantısında metropollü tüketicilerin 20 Aralık öncesinde yaptıkları değerlendirmelerde Hükümet’in ekonomi politikasına duydukları güvenin de son derece sınırlı bir düzeyde olduğu gözlemleniyor. Bu güvensizlik silsilesi tüketicileri çaresizlik ve sıkışmışlık içine hapsediyor. Tüm bunlara karşın, metropollü tüketicilerin gözünde ülke sorunlarını çözebilecek siyasi lider olarak eski gücüne sahip olmasa da hala Recep Tayyip Erdoğan ismi öne çıkıyor.
(1) Araştırma, Sia Insight tarafından Marketing Türkiye için Türkiye’nin en önemli şirketlerinde görev yapan C-Düzeyi 129 yönetici ile CAWI (bilgisayar destekli web anketi) bilgi toplama yöntemi ile 9 – 23 Kasım 2021’de gerçekleştirilmiştir.
(2) Sia Insight Ekonomik Gündem Araştırması (Aralık 2021), İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde yaşayan, 18 – 65 yaş grubu mensubu 415 tüketici ile CATI (bilgisayar destekli telefon anketi) bilgi toplama yönetimi kullanarak 10 – 18 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
(3)