Kaya Türkmen
Kahrolsun faşizm!
Faşizm 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’da ortaya çıkan totaliter bir ideolojinin adı.
İlk olarak İtalya’da Benito Mussolini tarafından yaşama geçirildi. Otoriter devlet anlayışı üzerine kurulu radikal bir aşırı milliyetçi siyasi ideoloji. Mussolini’nin Ulusal Faşist Partisi’nin İtalya’da iktidara gelmesinin ardından, faşizm birçok aşırı milliyetçi ideolojiye örnek oldu. Hitlerin Nasyonal Sosyalizmi (Nazizm) ve Franco’nun Falanjizmi faşizmden ilham aldılar.
İtalya’da kralı tehdit ederek, İspanya’da ise iç savaşı kazanarak ülke yönetimini ele geçiren faşizm Almanya’da demokratik yollarla (seçimle) iktidara geldi.
Faşizm üzerine bilimsel araştırmalar yapan, kitaplar, makaleler yazan sayısız tarihçi, siyaset bilimci, düşünür ve yazar var.
Bunların başında faşist ideolojinin en önde gelen tarihçisi ve faşizmi siyasetin totaliter yöntemlerle kutsallaştırılması olarak tanımlayan Emilio Gentile, Adolf Hitler ve Nazi Almanya’sı konularında dünyanın en önde gelen uzmanlarından biri olarak ün yapan Sir Ian Kershaw, günümüzün en popüler düşünürlerinden Umberto Eco’yu saymak mümkün.
Başta Marksist yazar ve düşünürler olmak üzere, daha çok sayıda akademisyen ve düşünce insanının faşizm konusunda yayınlanmış kitapları, makaleleri mevcut.
Bunlar arasında Free Inquiry dergisinin 2003 İlkbahar sayısında yayınlanan “Fascism Anyone?” (Faşizm İsteyen?) başlıklı makalenin yazarı Laurence Britt de var.
Britt bu makalede farklı faşist rejimlerin ortak özelliklerini aramış ve bu amaçla Nazi Almanya’sını, Faşist İtalya’yı, Franco İspanya’sını, Salazar Portekiz’ini, Papadopulos Yunanistan’ını, Pinochet Şili’sini ve Suharto Endonezya’sını incelemiş, bunların hepsinde farklı derecelerde de olsa ortak olan 14 karakteristiği listelemiş:
1- Güçlü ve sürekli bir milliyetçilik gösterisi.
Bayraklar, rozetler, sloganlar, marşlar, tarihi zaferleri köpürtme, çoğu zaman düşmanlığa varan yabancıdan kuşkuculuk.
2- İnsan haklarının küçümsenmesi.
İnsan haklarının iktidarın amaçları önünde engel, ayak bağı olarak görülmesi.
3- Yaratılan düşman ve günah keçilerinin birleştirici unsurlar olarak kullanılması.
Halkın dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmak ve kendi saflarını diri tutmak amacıyla, başarısızlıkların sorumluluğunu “dış mihraklara” ve muhalefete yüklemek. Muhalifleri hainlikle, teröristlikle itham etmek.
4- Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi.
Orduyu milliyetçiliğin aracı olarak görmek ve milli hedeflerin dillendirilmesinde ve bu hedeflere ulaşılmasında bir tehdit aracı olarak kullanmak.
5- Cinsel ayrımcılık.
Yaygın bir erkek egemenliği. Cinsiyetlere yakıştırılan geleneksel rolleri öne çıkarmak. Kürtaj ve lgbti karşıtlığı. Hakim dine sığınarak rejimin bu konudaki aşırılıklarını meşru ve haklı göstermeye çalışmak.
6- Medyanın kontrol altında tutulması.
Medyayı doğrudan iktidara bağlamak. Bu noktaya gelene kadar ise medya organlarına lisans vermede, maddi kaynaklara erişimde ayrımcılık yapmak, ekonomik baskılar uygulamak, vatanseverliklerini sorgulamak. Bütün bu baskı yöntemleriyle kitlelerin, rejimin aşırılıklarından haberdar olmasını önlemek.
7- Milli güvenlik saplantısı.
Milli güvenlik (veya beka) gerekçesiyle baskıyı meşrulaştırmak, güvenlik güçlerini baskı aracı olarak kullanmak.
8- Tepe tepe dini kullanmak.
İktidarın kendisini en büyük dindar olarak göstermesi ve bu yolla aslında dinin de yasakladığı eylem ve uygulamalarının üstünü örtmeleri.
9- Sermayenin korunması, kollanması.
Büyük sermaye ile yönetici sınıf arasında çıkar ilişkileri oluşturmak.
10- Emeğin baskı altında tutulması.
Rejime karşı tek gerçek tehdit olan emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikalarını ya tamamen saf dışı etmek ya da gerektiğinde şiddet de kullanarak baskı altına almak.
11- Aydınların ve sanatın küçümsenmesi.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün yuvası olan üniversiteyi hor görmek ve engellemek. Bu özgürlüklerin milli güvenliğe karşı tehdit oluşturduğunu ileri sürmek. Sanat ve edebiyata ancak rejime hizmet ettikleri ölçüde değer vermek.
12- Polisin orantısız şiddeti.
Sürekli yüceltilen polise sınırsız yetkiler verilmesi ve aşırılıklarının teşvik edilmesi. Suçlulara ve hain olarak yaftalanan direnişçilere karşı köpürtülen korku ve nefretin daha fazla polis şiddetine gerekçe olarak kullanılması.
13- Yaygın yandaş kayırmacılığı ve yolsuzluk.
İş dünyasının yönetici sınıfa yakın olan mensuplarının bu konumlarını daha fazla zenginleşmek için kullanmaları, yönetici sınıfın da bunun karşılığında onlardan parasal “hediyeler” edinmeleri. Milli serveti yağmalamak için çeşit çeşit yöntemlere başvurulması.
14- Hileli seçimler.
Seçmenin gerçek iradesinin sonuçlara yansımasını önlemek üzere, seçim mekanizmasını kontrolü altında tutmak, muhalif seçmeni korkutmak veya oy kullanmasını güçleştirmek, geçerli oyları imha veya iptal etmek ve son çare olarak iktidarın emrindeki yargı yoluyla sonuçlara müdahale etmek gibi yöntemler kullanmak.
Ben söylemiyorum bunları.
Laurence Britt söylüyor 2003 tarihli makalesinde.
Ve daha birçok başkaları aynı şeyleri söylüyor farklı tarihlerde, farklı ortamlarda…
Bir ürperti hissettiniz değil mi? Kuyruk sokumunuzdan ta enseye kadar…
Öyleyse, benimle tekrar edin:
Kahrolsun faşizm.
Kahrolsun istibdat. Yaşasın özgürlük.