Serap Durusoy
Kaçamayacağımız ülke gerçeğinden biri: İşsizlik
Kamuoyunda uzun süredir açıklanan ekonomik verilere yönelik olarak bir güvensizlik algısı söz konusu. Ekonomik aktörleri yakından ilgilendiren enflasyon, istihdam, işsizlik ve büyüme verilerine şüpheyle yaklaşılıyor. Dün açıklanan 2021 yılı resmi işsizlik oranının da ekonomide yaşanan sıkıntılardan ne denli uzak olduğu bir kez daha görüldü. Aslında TÜİK’in işsizlik tanımı ve hesaplama yöntemi ILO ve AB standartlarına uygun hale getirildi. Yani işsizlik rakamları sadece bizde değil, dünyanın diğer ülkelerinde de benzer yöntem ve tanımlarla hesaplanıyor. İşsizlik hesabı, benimsenen istatistik tekniğinin bir sonucu olsa da gerçek işsizlerin tespiti konusunda sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek güç.
Türkiye, Ağustos 2021 tarihli Eurostat raporuna göre Avrupa’da 32 ülke arasında İspanya ve Yunanistan’ın ardından en yüksek işsizlik oranına sahip 3. ülke konumunda. Bir ülkede istihdam edilen nüfusun (15-65 yaş arası) çalışabilir durumdaki nüfusa oranını ifade eden istihdam oranı, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 68 iken, Türkiye’de bu oran resmi verilere göre 2021 yılı için yüzde 45.2 olarak açıklandı. Başka bir ifade ile Türkiye’de çalışabilir durumdaki her 100 kişiden 45’i istihdam ediliyor, ancak 55’i istihdamda görünmüyor. Üstelik bir kişi bir işte bir gün çalışıp işten ayrıldıysa veya herhangi bir işyerinde sigortalı görünüyorsa ki dışardan sigortalı görünenler de var ve bu insanlar çalışıyormuş gibi göründüklerinden istihdam edilenler arasında yer alıyor. İstihdam oranı erkeklerde yüzde 62,8 iken kadınlarda yüzde 28,0 olarak gerçekleşmiş. Yani kadın istihdamı AB ortalamasının altında kalmış ve bu oldukça endişe verici. Zira kadınların işgücü piyasasının dışında kalması onları ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun bırakarak kadın yoksulluğunu sosyoekonomik bir sorun olarak artırmakta. Ayrıca bu rakamlar, sosyal ve ekonomik açıdan fayda sağlaması hedeflenen kadınları güçlendirmeye öncelik veren politikaların tam karşılık bulmadığını ve emek piyasasında hâlâ katı toplumsal roller ve ataerkil geleneklerin zayıflamadığını gösteriyor. Nitekim bu ayrışma işgücüne katılım oranlarında da görülüyor. İşgücüne katılma oranının 2021’de 2,3 puanlık artış ile yüzde 51,4 olduğu belirtilirken; bu oranın erkeklerde yüzde 70,3, kadınlarda ise yüzde 32,8 şeklinde gerçekleştiği görülüyor.
İstihdamın sektörel dağılımı incelendiğinde ise istihdam edilenlerin yüzde 55,3’ünün hizmet sektöründe yüzde 21,3’ünün sanayi, yüzde 17,2’sinin tarım, yüzde 6,2’sinin ise inşaat sektöründe yer aldığı görülüyor. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında sanayi sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,8 puan, inşaat sektörünün payı 0,4 puan artarken, tarım sektörünün payının 0,5 puan, hizmet sektörünün payının 0,6 puan azaldığı belirtiliyor. Yıllık olarak istihdamda görülen iyileşmede elbette ki baz etkisinin rolü var. Yurt dışında pandemi kısıtlamalarının kalkmasının ihracatta artışa yol açması nedeniyle sanayide pozitif bir etki yaratarak istihdam artışını desteklediği görülmekte. İstihdamdaki sektörel farklılıkta da pandeminin etkisi göz ardı edilemez. Çünkü pandemi sektörlere eşit yansımadı ve özellikle hizmetler sektörünün kendi içerisinde bile etkisi aynı olmadı. Turizm gibi sektörlerde hizmetlerin devam etmesi bunun bir örneğini oluşturuyor. Ancak Rusya ve Ukrayna savaşı nedeniyle turizmin etkisinin önümüzdeki dönemde beklendiği kadar güçlü olamayacağı ve tedarik zincirinde yaşanılacak sorunlar nedeniyle üretimde görülebilecek daralmanın işsizliği artıracağı ihtimalini de göz önüne almak gerekiyor.
Öte yandan TÜİK işsizlik oranını, 2021’de bir önceki yıla göre 1,1 puan azalışla yüzde 12 olarak açıkladı. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 10,7 iken kadınlarda ise yüzde 14,7 olarak tahmin edildi. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranının da 2021 yılında bir önceki yıla göre 2,3 puan azalarak yüzde 22,6 olduğu bu yaş grubunda işsizlik oranının; erkeklerde yüzde 19,4, kadınlarda ise yüzde 28,7 olarak tahmin edildiği belirtildi. Tabi ki genç işsizliği ülkemiz açısından çok önemli. Genç işsizliği pandemi öncesinde de vardı ama pandemi sonrasında artış daha belirgin bir hale geldi. Ülkemizde her dört gençten birinin işsiz olması nedeniyle gençlerin iş edinme konusundaki umutlarının giderek azalması, onları beyin göçüne yöneltiyor. Yıllardır böbürlendiğimiz ve emek piyasasında karşılaştırmalı bir üstünlük olarak gördüğümüz gençler ülkeyi terk ediyor. Ayrıca içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar dikkate alındığında işsiz kalmak, düzenli bir gelirden yoksun olmak anlamına da geldiği için yoksulluk tehdidiyle de karşı karşıya kalınıyor.
Tüm bunlar göz önüne alındığında açıklanan bu rakamların ne piyasalarda ne de emek tarafında bir toplumsal karşılığının olduğunu söylemek güç. Bu bağlamda işsizlik ama özellikle de genç işsizliği gerçeğinin kabul edilip gençlerin yurt dışına göçünü engelleyecek önlemlerin alınması gerekiyor.