Aytuna Tosunoglu
Hayalleri gerçekleştirmek
Yakın dönem sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi aktörü olarak bilinen Marlon Brando, 1944’de ve henüz yirmili yaşlarının başında bir tiyatro öğrencisiydi. Brando oyunculuk eğitimini, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Avrupa’dan New York’a göç etmiş, bilgisi ve hatırı olan Yahudi eğitmenlerden ve/veya oyunculardan alıyordu. İlk rolünde, Kathryn Forbes’in yazdığı -ki kendi çocukluğundan ve ailesinden bahsettiği için otobiyografiktir- “Mama’s Bank Account” (Annemin Banka Hesabı) isimli eserinden tiyatroya uyarlanan “I Remember Mama” (Annemi Hatırlıyorum) isimli oyununda lise öğrencisi Nels’i canlandırır.
Oyun Broadway’de tam yedi yüz on üç kez oynanır, büyük beğeni toplar. Her ne kadar küçük bir rol olsa da ilk kez sahnede görünen Marlon Brando için iyi bir çıkıştır. Ama, işte aması var! Brando ilk okuduğu andan itibaren nefret eder, oyundan. Nefret ede ede tam yedi yüz on üç kez sahneye çıkar.
Oyun, 1900’lerin başında Norveç’ten Amerika’nın San Francisco’suna göçen Hanson ailesinin “sevgi dolu” hayatı etrafında döner. Ailenin üç kızından biri olan Katrin’in gözünden ve derin bir nostaljiyle anlatılan oyun aslında Amerikan rüyasını iliklerine kadar yaşamaya çalışan işçi sınıfı bir ailenin hikayesidir. Baba Hanson mavi yakalı bir işçidir. Karısıyla birlikte çocuklarına doğruyla yanlış, bencillikle vericilik arasındaki farkı anlamaları için derin bir örneklem havuzu oluştururlar. Aralarında Katrin ve Nels’in de olduğu çocuklarını o havuza sokar çıkartırlar, sokar çıkartırlar. Evin annesi ve babası sıkı çalışmaya ve iyi bir eğitime inanır. O yüzden de ailenin tüm üyeleri oğul Nels lisede okusun diye fedakarlıklar yapar. Birbirlerine karşı her zaman sıcak ve sevecen ve anlayışlıdırlar. Para harcama konusunda ise çok tutumludurlar. Acayip çalışkan olmaları, akıllı akıllı aldıkları mali kararlar ve yaratıcılıkları sayesinde çocuklarını yetiştirmeyi başarırlar.
Oyun sırasında henüz yirmi iki yaşında olan Brando için öykü de oyun da saçmadır, Amerika’da ortalama bir ailenin yaşadıklarıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Zaten Broadway’deki oyunculuk derslerine geliş sebebi kızlarla tanışmak, flörtleşmek, seks deneyimi kazanmak içindir (kendisi söylüyor). Hayatına öyle ya da böyle giren tüm kadınların (ve erkeklerin) Amerikan yönetimlerinin görmezden geldiği, zulmettiği, köleleştirdiği azınlıklar olması şaşırtıcı değildir. Asya kökenli, İspanyol kökenli, Kızılderili kökenli kadınlarla olan ilişkilerinden 11 çocuğu olacaktır, sonraki yıllarda.
1940’larda oyun, Amerikan rüyasının gerçeğe dönüşebileceğinin başka bir imkanını sunarken 1800’lerden itibaren kurulmaya başlanmış söylemin de bir hatırlatması gibidir. Nedir o söylem? James T.Adams tarafından kaleme alınan “American Dreams”de mealen der ki; Amerikan rüyası, nerede doğmuş olursa olsun, sınıf farkı gözetmeksizin, bir toplumda herkesin kendi başarı versiyonunu elde edebileceğinin mümkün olduğu inancıdır. Bu rüyaya şans eseri değil, fedakarlıkla, risk alarak ve çok çalışarak ulaşılır. Beyaz adama, ortalık azınlıklardan “temizlendikten” sonra böyle hayaller kurmak yaraşır.
Oyundan tam otuz üç yıl sonra: 1977’de, Türkiye’de, Kanlı 1 Mayıs’ın üzerinden sadece iki ay geçtikten sonra TRT’de gösterime giren ve birkaç bölümden oluşan bir televizyon dizisiydi, Annemi Hatırlıyorum. Sahneye koyan Nurtekin Odabaşı. Başrolde o zaman bir genç kız olan Derya Baykal oynadı. O genç kızdı, biz yeni yetmeydik. Oyundan hatırladığım tek şey müziğidir (Mendelssohn’un E Minör Keman Konçertosu, Op.64) O yıl ve devamındaki yıllar içinde hepimizin geleceğini etkileyecek olaylar olmayaydı başkasının rüyasını görmek yerine, verimlilikte hız kazanmış sivil toplum örgütlerine, işçi sendikalarına çiçek açtırmaya devam ederdik.