GPS

Global Positioning System. Türkçesi “Küresel Konumlama Sistemi”. Yani uydular marifetiyle nerede olduğunuzu haritada gösteren, gideceğiniz yere sizi en kolay şekilde ulaştıracak yolu öneren sistem.

Kim icat ettiyse çok yaşasın. Hayatımızı çok kolaylaştırdı doğrusu. Gideceğimiz yere en kısa sürede gidiyoruz. Kaybolma korkusu da yok.
Ama benim söz etmek istediğim GPS o GPS değil.

Bugün beni ilgilendiren yol gösterici GPS, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.

20 yıllık Akape iktidarının belirleyici vasfı huzurumuzu kaçırmak oldu. Huzurumuzu kaçırdı, yaşama sevincimizi yok etti, umutlarımızı kararttı. Ne ağız tadımız kaldı, ne neşemiz, ne keyfimiz…

İnsanımız ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı, birbirine düşmanlaştırıldı… İktidar itiraz eden herkesi hainlikle, teröristlikle, darbecilikle suçladı. İktidara mensup, iktidara yakın, iktidara biat etmiş olanlar ayrı, muhalif olanlar ayrı hukuklara tabi oldu.

Cumhuriyetle, devrimlerle, kurucu ilkelerle kavgaları vardı. Kinleri vardı. Kurucu liderlerimize hakaret ettiler. “Lozan’ı zafer diye yutturdular” dediler. “İstersek Montrö’yü de değiştiririz” dediler. “İki ayyaş” dediler. “Keşke Yunan kazansaydı” diyeni hastanede ziyaret ettiler forslu arabalarıyla. Ayasofya imamının Atamıza hakaretlerini huşu içinde dinlediler. Ne ağızlarından çıkanı kulakları duydu, ne kulaklarının duyduğuna itiraz ettiler.

Çaldılar, çırptılar. “Çalamayacaksa neden il başkanı, ilçe başkanı olsun ki?” tadında laflar edildi. Öyle ya, iktidara gelince çalınmalıydı.

Durmaksızın çalınmalıydı. Hep çalınmalıydı. Çalarken durmamalıydı. Durulursa düşülürdü.

Salı sabahlarının efendisi ağzından köpük saçtı. Her şeyin ve her günün efendisi ise nefret. Hep nefret. Mütemadiyen nefret.

20 yıllık Akape yönetiminden sonra bugün varılan nokta, ekonomik iflas, temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınması, Cumhuriyetin temel ilkelerinin tahrip edilmesi, ülkemizin dış dünyada yalnız kalması oldu.

Kamuoyu yoklamaları, vatandaşların çoğunluğunun bu iktidardan ümidini kestiğine işaret ediyor.

İnsanımız hak, hukuk, adalet özlemiyle yaşıyor. Demokrasiyi tanımlayan bütün ilkelerin hiçe sayıldığı, hukukun herkese eşit olarak değil, adamına göre uygulandığı, adaletin nostaljik bir kavram haline geldiği bir ülkede yaşamak istemiyor. Akapenin “Biri yer, bini bakar” düzenine isyan ediyor.

Babaanneden kalan mücevherleri, yıllardır dededen toruna geçen tarlaları satar gibi, Cumhuriyetin gözbebeklerini, gurur abidelerini, ekonomik bağımsızlığımızın anıtlarını sattılar yok pahasına. Babalar gibi…

Kendine yeterli yedi ülkeden biri olan canım memleketimizi Rusya’nın, Ukrayna’nın buğdayına, arpasına muhtaç ettiler. Ayçiçek yağına muhtaç ettiler. Şili’nin nohutuna, Vietnam’ın mercimeğine, Senegal’in uskumrusuna muhtaç ettiler.

Altı siyasi parti liderinin 28 Şubat günü altına imza attıkları metin bir Anayasa tasarımı. Ve bütün Anayasa tasarımlarında olduğu gibi, önceki rejime tepki olarak sıralanmış bir ilkeler dizisi.

Demokrasi tarihimizde muhalefet partilerinin bir araya gelip, başka bir Türkiye hayalinin kağıda döküldüğü bir metnin altına imza atmaları bir ilk.
Çatışmacı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı nefret diline alışmaya çalıştırıldığımız bir dönemde açılan bir temiz hava penceresi gibi.Özlediğimiz bir görüntü. Zaten vatandaşın talebi.
Yüz yıl önce kurulan cumhuriyeti gerçek bir demokrasiye kavuşturma kararlılığı.

Ben 28 Şubat günü Bilkent Üniversitesinin o salonunda, kişisel hırs ve beklentilerini bir kenara koymuş, Türkiye’yi uçurumun kenarından kurtarma görevini üstlenmiş altı siyasi partinin liderinin yakaladığı sinerjiyi gördüm.

O salonda “yürüyüşüne kurban” olacağımız kibir abideleri yoktu. O salonda kulu kölesi olacağımız karizma anıtları yoktu. O salonda kibarlık vardı. Tevazu vardı. Heyecan vardı. Kişiler geriye çekilmiş, ilkeler yücelmişti. O salonda gördüğüm, “Yarının Türkiye’si” hedefine kilitlenmiş insanlardı.

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi yazıldı, basıldı, internete kondu. Açın, bakın, okuyun…
İtirazınız varsa söyleyin. Eksiği, yanlışı, yamuğu varsa ses verin.
Ama “Bunlardan bir iş çıkmaz” diye reddetmeyin şimdiden. “Bunlar” dedikleriniz çok büyük bir iş başardılar.

Haklarını teslim edin. Alkışlayın. Destekleyin.
Paylaşın heyecanlarını…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi