Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

GÖLGENİ BIRAK

Yirmili yaşlarındaki genci bağ evine, “Gel, bak bi’şey diycem” diyerek çağırmış. Çağıran kim? Fatoş. Evli. İki çocuğu var.
Ölümcül bir salgın halini aldı. Erkek cinayetleri diyorum, kastettiğim o. Kim bilir kaçıncı oldu…
“Gel, bak bi’şey diycem”in altında gencin -ki adı Serhat, Fatoş’la olan aşk ilişkisini tek taraflı bitirme kararının yarattığı kadınlık gururu yatıyor. Fatoş kendisine güveniyor, Serhat’ı o öğleden sonranın insanın içini bir hoş eden sıcağında ilişkilerinin bitmemesi için ikna edeceğini düşünüyor. Çocuklarına o sırada kocası bakıyor, evde. Fatoş yaz döşeğinin üzerinde, Serhat kendisini terk etmesin diye diller dökecek. Ve başka şeyler…
Serhat gelir, bağ evine. Zaten onun da söyleyecekleri var. Fatoş’la olan ilişkisinin bir yere varamayacağı belli. Kadın, evli. Üstelik kocasından ayrılmayı da düşünmüyor. Tamam, birlikte güzel şeyler yaşadılar ama devamını istemek ikisi için de haksızlık olur, falan. Fatoş’un içinde hala bir umut var. Kaç ay önce kurduğu bu düzeni seviyor ve bozmak istemiyor. Evde bir kocası var, yatağını sıcak tutan. Üstelik çocuklarının babası. Serhat ise daha başka. Onunlayken çok eğlendiğini düşünüyor, Fatoş. Gururunun okşandığını düşünüyor. Ve daha başka şeylerinin…
Konuşmaları yumuşak başladı. Ta ki Serhat, bir başka ve bu defa bekar bir kadınla aralarında yakınlık başladığını söyleyene kadar. Fatoş Serhat’ı orospu olmakla suçladı. Serhat, kırıcı olmamak adına “Böyle konuşursan birbirimize saygımızı yitiririz, yapma. Aramızda geçenlere saygı duy”, dedi. Ancak Fatoş ortamı kızıştıran, provoke eden kelimeler saçmaya başlayınca Ferhat yerinden kalktı, sessizce kapıya yöneldi. Fatoş öfkesine hâkim olamadı, kocasının aldığı dökme demir kül tablasını Serhat’ın kafasının arkasına indirdi. Serhat yüzünde boş bir ifadeyle dizlerinin üzerine çöktü. Aynı anda kafasından kan gelmeye başladı. Fatoş’un öfkesi geçmedi, ağır hakaretleri birbiri ardına sıraladı. Serhat o sırada yere yığıldı. Fatoş Serhat’ın üzerine çıktı, önce tokatladı. Sonra yatak odasına gitti, çekmeceden naylon külotlu çoraplarından birini aldı, iki eli arasında gerdi, Serhat’ın baygın bedenine çöktü, çorabı onun boynuna doladı ve var gücüyle boğazını sıkmaya başladı. Böyle ne kadar durdu, bilmiyoruz. Serhat’ın can verdiğine kanaat getirince üzerinden kalktı.
Devamını biliyorsunuz. Serhat’ın cansız bedenini yok etmek için önce yakmaya çalıştı. Yanma tam olarak gerçekleşmeyince bu defa eldeki malzemelerden artık ne varsa, ki beton dökme imkânı varmış; betonu kardı içine yarı yanmış cesedi koydu. Yakalanana kadar da hiçbir şey olmamış gibi davranabildi, Fatoş.
Yazık oldu, Serhat’a. Önünde nice yılları vardı. Bir aile kurabilir, çocukları olabilirdi. Olmadı. Olamadı. Anne ve babası bin bir emekle yetiştirdikleri evlatlarının tanınmaz bedenini onulmaz acılar içinde aldılar, doğduğu yere götürüp sessizce gömdüler.
Fatoş’a gelince, duruşması başladığında hâkim karşısında öyle bir pişmanlık numarası yaptı ki, Serhat’ın canını almakta haklı olduğuna inanabilirdiniz. Hâkim, Fatoş’un temiz giyiminden (ceket, pantolon, beyaz gömlek), “Ben böyle bir caniliği yapacak insan değilim, sayın hâkim. Çok pişmanım, Serhat’ın ailesine yaşattığım bu acıdan dolayı kendimi affetmiyorum” şeklinde kurduğu cümleler karşısına etkilendiğini belli etti. Dava devam ediyor, bakalım ne olacak…
Dün Ayasofya camisinde kadınların çokluğu gözlerimizi doldurdu. Erkekler kendileri için ayrılan avuç içi kadar yerde ibadet ettiler, arada tel kafeslerin ardında, esas salonda/mekânda yer alan kadınları övünçle, gururla izlediler. Minareden ezanı okuyan birbirinden güzel sesli kadın imamlar ortamın büyüleyiciliğine huşu kattılar. Cami içine yer kalmadığı için alınamayan binlerce kadın meydanlarda, sokaklarda ilk Cuma namazını kıldılar. Erkekleri evde çocuklara baktı. Caminin bütün gece açık olması erkeklerin de işlerini bitirdikten sonra ve karıları da izin verirse, ibadet etmesine olanak sağladı. Aman, sakın yanlış anlaşılmayayım, halkı (ki kadınlardan oluşan) kin ve nefrete teşvik veya dini değerleri aşağılama gibi bir niyetim yok.
Ancak, ben kendim şahsım da bir kadın olarak, erkeklerin cılız, yarısaydam gölgelerinin bile görünebilmesi için iki kez geçmesi gerektiği bir ahlak ve din anlayışı karşısında üzüntü duymaktayım. Ama değiştirmeyelim. Böyle iyiymiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45