Mert Yılmaz
Faiz artışlarına devam
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) Eylül ayı toplantısı dün yapıldı ve Kurul, politika faizini 500 baz puan artırarak %25’ten %30’a yükseltti. Gaye Erkan’ın TCMB Başkanlığı’na atanmasının ardından yapılan dört toplantıda faiz artışı toplam 21,50 baz puan oldu.
Geçtiğimiz ay yapılan toplantıda büyük bir sürpriz ile karşı karşıya kalan piyasalar açısından alınan bu karar bu sefer sürpriz olmadı. Genel beklenti 500-600 puanlık bir faiz artışının yapılacağı yönünde idi. Görünen o ki; adımlar yavaşlasa da faiz artışları devam edecek. Kuvvetle muhtemel yıl sonunda %40 etrafında oluşmuş bir politika faizi göreceğiz.
Merkez Bankası enflasyonu düşürmek için iki yol benimsemiş durumda. İç talebi kırmak ve yeni bir kur atağının yaşanmasını önlemek. Yapılan faiz artışlarının temelindeki nedenler de bunlar. Diğer yandan da KKM’den çıkışı hızlandırmak. Ekonomi yönetiminin döviz kurlarını aşağı getirmek gibi bir düşüncesi ya da isteği yok. Döviz kurlarının aşağı gelmesi zorlanmakta olan ihracat için daha da olumsuz bir iklim yaratabilir. Döviz için felsefe “Düşmesin de çıkmasın da”. Belli bir bant içinde kontrol edilen bir döviz kuru isteniyor.
Diğer taraftan yapılan bu faiz artışları, mevduat ve kredi faizlerinin de yükselmesine neden oldu ve orada da artış devam edecek. Özellikle parası KKM’den dönen yatırımcılara klasik TL mevduata geçmeleri için minimum %45 faiz teklif ediliyor. Bu oran kimi yatırımcılar için cazip iken kimileri için yeterli olmuyor. Buradaki temel sorun önümüzdeki döneme ilişkin enflasyon beklentilerinin çıpalanamamış olması. Orta Vadeli Program’da 2024 yıl sonu enflasyonu %33 olarak belirlendi. Bugünkü mevduat faizleri matematik olarak aslında yatırımcıya bir reel getiri sunuyor. Ama kağıt üzerinde. Ne zamanki vatandaş enflasyonun %33 olacağına ikna olur o zaman dövizden TL’ye geçiş için bu faiz seviyeleri yeterli olabilir.
Son başlık ise kredi konusu. Talebi kısmak için kredi faizleri de yükseliyor. Öncelikle şunu söylemek isterim ki; Cari Açık üzerindeki baskıyı azaltacak her adımı destekliyorum. Ancak geçtiğimiz günlerde değerli hocam Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu’nun ortaya koyduğu farklı bir bakış açısını da burada not etmek isterim. Acaba tek sorun talep fazlalığı mı? Arz eksikliği yok mu? Krediye ulaşmanın zorluğu, kredi maliyetlerinin yükselmesi önümüzdeki dönemde üretim açısından bir sorun yaratabilir. Hangi sanayici ile görüşsem hepsi krediye erişememekten şikayetçi. Taşıt ve konut kredileri sıkılaştırılmaya çalışılıyor ama unutulmamalı ki; bankacılık sisteminde kullandırılan toplam kredi büyüklüğünün sadece %5’i taşıt ve konutta. Dolayısı ile %5’lik kısmı sıksan ne olacak ki? Esas sıkılaştırılması gereken kısım diğer taraf. Ama orayı da fazla sıktın mı üretim kaybı ve işsizlik doğurma riski var. Adımlar çok dikkatli atılmalı, ince elenip sık dokunmalı. Bir yeri düzeltelim derken bin yeri bozmadan…