Serap Durusoy
Ekonomide Esen Rüzgâr
Geçen haftaya hala yankıları devam eden 2024-2026 yılını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) damgasını vurdu. Herhangi bir program olmayan ve çok fazla anlam yüklenen OVP’nin beklentileri ne denli karşıladığı tartışmaları devam ederken aslında kamuoyunda farklı bir algı da oluştu ve sanki bir istikrar programıymış gibi değerlendirildi. Oysaki OVP rutin bir niyet ve eylem programı. Programda daha düşük büyüme, daha yüksek enflasyon, bütçe açığı, cari açık ve daha yüksek dolar kuru öngörüldü. Yani aslında OVP’de çözüm yok. Ama sorunların kabul edildiği ve öngörülerin yer aldığı bir manifesto olarak değerlendirilebilir.
Programda makro verilere ilişkin daha gerçekçi tahminlerin konulması Ek 3 başlığı altında yapısal reformlara yer verilmesi, iş dünyası meslek odalarıyla sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınarak hazırlanması ve bunların katılımının sağlandığı bir toplantıyla basın önünde sunum yapılması diğer OVP’lerden ayrılan başlıca özelliği oldu. Ancak sunumun Cumhurbaşkanı Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından gerçekleştirilmesi ve ardından Cumhurbaşkanı’nın da yaptığı değerlendirmede sıkı para politikasının arkasında durduğu mesajını vererek yabancı sermayeye ekonomi yönetimi ile belirli bir uyum içerisinde olduğu algısı yaratılmaya çalışılsa da Sayın Erkan ve Sayın Şimşeğin konuşmaması dikkat çekti. Şüphesiz siyasi otorite bu konuşmaları ile programa tam destek veriyoruz mesajı vermeye çalıştı. Tabi ki programın güven veren bir program olması önemliydi. Çünkü geçmişte de programlar yapıldı ama hedefler gerçekleşemedi. Özellikle 20 yılda sağlanamayan yapısal reformların nasıl gerçekleşeceği konusunda endişeler giderilmiş değil.
Programın açıklanmasının ardından dış basının Sayın Erdoğan’ın para politikası görüşünde keskin bir dönüş olduğu değerlendirmesini takiben, Morgan Stanley sıkı para politikasına verilen güçlü destek mesajı nedeniyle eylül politika faizi beklentisini 5 puan artırarak yüzde 30’a çıkardı. Benzeri olarak J.P. Morgan eylülde 500 ve ekim de 500 puan olmak üzere iki ayda 1000 baz puan bir faiz artışı öngördü. Bunların dışında yabancı kurumlardan da ekonomide atılan adımların pozitif olduğuna ilişkin yorumları geldi. Moody’s Türkiye’nin seçim sonrası politikaları kredi notu açısından olumlu değerlendirmesinde bulunurken, Fitch ise not görünümünü iki yıl sonra negatiften durağana çekti. Fitch'in olası not yükselmesini sağlayabilecek faktörlere de değinilen açıklamada, mevcut politika normalleştirme ve yeniden dengelenme sürecinin sürdürülebilirliğine olan güvenin artması, bunun sonucunda enflasyonda sürekli bir düşüş de dahil olmak üzere makroekonomik istikrarın iyileşmesinin pozitif etki yapabileceği belirtildi. Ayrıca açıklamada, cari işlemler açığının sürekli daralması, sermaye girişlerinin artması, uluslararası rezervler düzeyinde ve bileşiminde iyileşmeler ve dolarizasyonun azalması nedeniyle dış kırılganlıklardaki azalmanın olası not artırımına neden olabileceği bildirildi. Bu değerlendirmelere Dünya Bankası’nın “TCMB'nin uyguladığı para politikasının sıkılaştırılması, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın mali açığı azaltma tedbirlerinin doğru yönde atılan adımlar olduğuna inanıyoruz” yönündeki görüşü bağlamında Türkiye’ye 18 milyar dolarlık ek kaynağı eşlik etti.
Aslında Türkiye ekonomisinin içsel dinamiklerinin bir gereği olmaktan öte yabancı yatırımcı kanadında karşılık bulmasının da önemsendiği program çerçevesinde atılan ve atılacak adımların pozitif olarak değerlendirilmesinden siyasi irade de oldukça memnun. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı, G20 zirvesi dönüşünde uçakta yaptığı değerlendirmede, “Orta Vadeli Program sadece ülkemizde değil dünyada çok çok olumlu bir yankı uyandırdı ve Orta Vadeli Program’ın uyandırdığı bu yankıyla birlikte de piyasalara farklı bir canlılık geldi, geliyor. Bir de yurt dışından Türkiye’ye kredi akışı da inşallah başlıyor. Gerek Suudi Arabistan ile yaptığımız buradaki görüşme, gerek Birleşik Arap Emirlikleri ile yaptığımız görüşmelerle çok çok verimli geçti. İnşallah yaptığımız anlaşmaların karşılığı Türkiye'ye çok ciddi manada hem yatırımları çekecek hem de nakit girişini de inşallah artıracak” yorumunda bulundu.
Ancak anlamlı bir sermaye artırımı için uluslararası normlara uymak ve yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Aksi durumda gelecek olan yabancı sermaye kısa vadeli ve portföy yatırımı şeklinde gerçekleşir. Nitekim TCMB verilerine göre temmuzda doğrudan yatırımlardan kaynaklanan net girişler 392 milyon dolar olurken Portföy yatırımları aynı döneminde 1,2 milyar dolar tutarında net giriş kaydettiği görüldü. Bu bağlamda her ne kadar OVP belirsizliği ortadan kaldırmış gibi görünse de programda ilan edilenlere ne kadar bağlı kalınacağı ve gelecek aksiyonlar oldukça önemli.
Hal böyle iken temmuz ayına ilişkin cari açığın beklentilerin üzerinde 5,5 miyar dolar gerçekleşmesi, sanayi üretiminin aylık bazda yüzde 0,4 azalması ve geniş tanımlı işsizliğin yüzde 22,7 olarak izlenmesi ihracat ve büyümeden taviz vermeyen hükümetin bu konudaki ısrarının ne denli hatalı olduğunu bir kez daha gösterdi. Her ne kadar para politikasında belirgin bir iyileşme olsa da enflasyonu tek haneye indirmenin birinci öncelik olduğunu belirten Sayın Cumhurbaşkanı’yla birlikte Şimşek, Yılmaz ve Erkan’ın da bu yöndeki söylemlerine büyüme ve cari fazlanın da eşlik etmesi belirsizliği artırıyor. Bu nedenle ekonomi kurmaylarının büyümeden feragat edilmeden enflasyonu düşürmeye odaklanmanın belirsiz bir ortam oluşturduğunu dikkate alması gerekiyor.