Alaaddin Dinçer
Eğitimde Büyük Kuşatmanın Kodları
Eğitim sistemi yıllardır siyasal iktidar ve yandaşları tarafından büyük kuşatma altına alınmış durumda. Kuşatma büyük oranda kültürel normlar üzerinden ilerlemekte. Eğitimde kuşatmanın ardında ağırlıklı olarak üç yapı bulunmaktadır. Bu yapılar, bir yanda iktidar partisinin il, ilçe örgütleri ve yerel yönetimler diğer yanda Diyanet İşler Başkanlığı ve protokoller imzalanmış STK adı altında örgütlenmiş tamamına yakını dini eğitimi önceleyen ve bilimsel demokratik eğitime karşıtlık üzerinden bir araya gelmiş/getirilmiş yapılar. Ayrıca yukarıda sıralanan kurumların yanında siyasal iktidarın temsilcisi gibi davranan 52 bin DKAP öğretmeni ile 107 bin idarecinin büyük bölümü de Siyasal İktidarın okul temsilcisi gibi faaliyet yürüten kadrolar bulunmakta.
Eğitim sisteminin kuşatmasında son halkayı Türkiye Yüzyılı Maarif Müfredatı oluşturmakta. Böylece çocuklar, çocuklarımız çok yönlü ideolojik beyin yıkayan propagandaya muhatap kılınmakta. Oysa Türkiye toplumu farklı siyaset, inanç ve kimliklerin bir arada yüzyıllardır yaşadığı çeşit çeşit güllerin içinde yer aldığı bir gül bahçesidir. Gül bahçesini tekleştiren ve diğer renkleri solduran politikalarda ısrarı onaylamak olanaklı değildir. Sayın Bakanın bir yandan kendisini özgürlükçü gösterip diğer yanda “kazanımlarımızı koruyalım” yaklaşımına yaslanması “özgürlükçü” olma iddiasının sorgulanmasına neden olmaktadır.
Eğitimde bilime ve yasalara aykırı yapılan düzenleme ve işlemlere karşı verilen hukuk mücadelesi sonunda alınan lehte kararların uygulanma süreci sağlıklı işletilmemektedir. MEB işine geldiğinde hukuku uygulamakta, gelmediğinde hukukun etrafından dolanmaktadır. Eğitime din adına müdahalede bulunmak isteyen yapı ve örgütlenmelere MEB’in kapılar sonuna kadar açılırken, itiraz ve muhalefet yürüten kurumlara ise kapılar ya aralık ya da genelde kapalı tutulmaktadır. Milli Eğitim Bakanının yüzünü sadece bu sacayağı yapılarına döndürerek onların tahakküm kurmalarına olanak sağlaması, toplumun geriye kalanlarına sırtını dönerek yok sayması ve ardından “özgürlükçülüğe” soyunması dönemin siyaset yapma ruhuna uygun olabilir ancak, ülkenin ve toplumun geleceği açısından oldukça tehlikeli sonuçları olabilecek olumsuzluklara yol açabilir. Adına “proje” denilen bir takım protokoller ile yetkinliği, yeterliliği ve niteliği eğitim biliminin gereklerinden ve gerçekliğinden çok uzak kişileri okullara taşıyarak bunlar üzerinden çocuklara “değerler eğitimi” adı altında ideoloji endokrine etmek en hafif tanımıyla eğitimi araçsallaştırma, fırsat eşitliği yerine “fırsatçılık” yapma anlamına gelir.
Bütün zorlamalara ve zora dayalı rızalara rağmen çocuklar, bu zihniyetin istediği ve hedeflediği kıvama gelmiyor, getirilemiyor. Dijital teknolojinin ve sosyal medyanın geldiği noktadan çocuklar daha çok etkilenmekte. Bkz, TÜİK Ekim Ayı Bülteni. Çocukların kültürlerine, dillerine, ilişkilerine, iletişimlerine ve davranışlarına büyük oranda bu sanal dünya hakim olmakta yön vermekte.
Din eğitimi dayatmasının yanında, ülkede yaşayan TC yurttaşı ortaokul öğrencisi çocuklara sınıf geçme notu olarak Türkçe dersinden 70 alma zorunluluğu getirilmesi dayatmanın bir başka boyutunu oluşturmakta. Anadili Türkçe olmayan çocuklar başta olmak üzere eğitim olanaklarından yoksun anadili Türkçe olan çocuklar bile bu not ortalamasını yakalamakta zorlanacaktır. Nitekim okullardan gelen ilk bilgiler öngörümüzü doğrulayan verileri içermekte. Sınıf geçme notu olarak getirilen bu 70 puan zorunluluğuna dil bilimciler asimilasyon, biz endoktrinasyon diyoruz. Nitekim protokoller, ÇEDES PROJESİ, ADABI MUAŞERET dersi gibi uygulamalar endoktrinasyonun en somut örnekleri olma özelliğini korumakta.
Tamamı ülkedeki eğitim sisteminin sonuçları olarak karşımıza çıkan ülkede çocuklara, gençlere ve kadınlara yönelik şiddet, kayıplar ve cinayetler istismarlar, taciz ve tecavüzler adaletsizlikler, açlık, işsizlik, gelir adaletsizliği, yoksulluk, evsizlik ve eğitim sisteminin çözüm bekleyen yüzlerce sorunu varken Bakanlığın politika önceliklerini tek inanç ve kimlik eğitimi üzerinden çocukları formatlamaya odaklaması etik olmayan bilim dışı bir tutumdur.
Sonuç olarak, ne yaparsanız yapın, ne kadar zorlarsanız zorlayın ve güçlü olduğunuzu söylerseniz söyleyin, 21. yüzyılın kuşaklarını yüzyıllar öncesinin değer, norm ve kodlarını önceleyerek kuşatmakta güçlükler yaşıyorsunuz/yaşayacaksınız. Bu tür zorlamalar yerine eğitimi demokratikleştirmek, bilimin ve aklın aydınlığında yapılandırmak, çocukları özgür bırakmak ve ülkenin çok kimlikli kültürlü yapısına uygun ilerlemek doğru olan yoldur.