Alaaddin Dinçer
Çocukların Yaşadığı Büyük Tehdit! “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma”
TÜİK 2024 yılına ait “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları” İstatistiklerini açıkladı. İstatistiklerde, en dikkat çeken oran genel yoksulluğun artmasının yanında, 0-17 yaş grubu çocukların yaşadığı “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma” verisinde görülmekte. Oran 2023’e göre 2024’te yüzde 3,3 oranında azalmakla birlikte hala çok yüksek seyretmekte. Azalma bu oranda giderse sıfırlanma ancak 13 yıl sonra gerçekleşebilecektir. İstatistiklere bakıldığında bu oran yüzde 38,9 oldu. 2023 yılında 0-17 yaş grubunda bulunan çocuk sayısının 22 milyon 578 bin 378 kişi olduğu bilgisi TÜİK’in 2023 yılı Nisan ayında yayımladığı çocuk istatistiklerinde yer aldı. Bu durumda 0-4 yaş grubu çocuklar dışarda tutulduğunda, 5-17 yaş okul yaşı nüfusu içinde yer alan 6 milyon 466 bin 368 çocuk “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma” tehditleri altında yaşamakta. 0-4 yaş grubu çocukları kattığımızda rakam 8 milyon 783 bin olmakta. Aslında uluslararası çocuk hakları sözleşmeleri 0-18 yaş grubunu çocuk saymakta.18 yaştaki çocukları bu gruba kattığımızda rakam 9 milyonun üzerine çıkmakta. Hiç kuşku yok ki çocuklar başta istismar, zararlı madde kullanımı, şiddet vb gibi başkaca pek çok tehditle karşılaşabilmekte. Ancak bu yazıda ağırlıklı olarak yoksulluk ve sosyal dışlanmanın 5-17 yaş okul çağı çocuklarının gelişimi ile eğitim süreçleri üzerine yarattığı olumsuz sonuçlara odaklanılacaktır.
Dünyanın önemli bir sorunu olan bu olguya Dünya Bankası raporlarında rastlamaktayız. Her ne kadar Dünya Bankası, kapitalizmin küreselleşmesi adına uygulanan politikaların merkezlerinden olsa da bu kurumun raporları ülkelerin kullandıkları bir kaynak olarak görülmektedir. O nedenle bu yazıya UNİCEF WEB Sitesinde yer alan bir açıklamayı yapan Dünya Bankası Yoksulluk ve Hakkaniyet Küresel Direktörü Luis-Felipe Lopez-Calva’dan alıntı yapılmakta. Calva açıklamasında sorunun yakıcı etkilerine dikkat çekerek, “333 milyon çocuğun aşırı yoksulluk içinde yaşadığı, yalnızca temel ihtiyaçlardan değil aynı zamanda onur, fırsat ve umuttan da yoksun olduğu bir dünya kesinlikle kabul edilemez. Tüm çocukların kaliteli eğitim, beslenme, sağlık, sosyal koruma, emniyet ve güvenliğe adil erişim vasıtasıyla yoksulluktan kurtulmalarını sağlayacak açık bir yolun olması, her zamankinden daha kritik. Bu rapor, yoksullukla ve eşitsizlikle mücadelede kaybedecek zamanımızın olmadığının ve bu çabalarımızda çocukların ön planda olması gerektiğinin net bir hatırlatıcısı olmalıdır” demektedir.
Yoksulluk ve Eğitim
Sorun, Compassion adlı kurumun web sitesinde “Releasing children from poverty, başlıklı makalede şöyle yer almaktadır.
“Eğitim söz konusu olduğunda, yoksulluk başarı uçurumları yaratır ve genişletir. Çocukların okulda başarısız olmalarına ve yetişkin olduklarında iş bulmada daha büyük zorluklar yaşamalarına neden olur. Yoksul çocuklara kaynaklara erişim engellenir ve eğitim fırsatları sınırlanır; yoksul çocuklar, akranlarına kıyasla okula gitme olasılığı çok daha düşük olanlardır. Dünyanın dört bir yanında on milyonlarca çocuk, okulda geçirdikleri zamanın faydasını görmemektedir. Gelir, cinsiyet, kültür ve sağlıkta eşitsizlikler, yoksulluktaki çocuklara eğitim gibi temel insan hakkını reddeder. Okula gidemeyen ve toplumun dışına itilmiş bu çocuklar, entelektüel ve sosyal olarak gelişemezler ve büyüdükçe koşullarını iyileştirmek için gerekli becerilere sahip olamazlar.
Okula giden yoksul çocuklar, entelektüel ve bilişsel gelişim açısından daha fazla zorluk yaşarlar. Yetersiz konut ve evsizlik gibi yaşam koşulları, sağlık hizmetlerine yetersiz veya hiç erişim, kötü beslenme ve açlık, çocukluk hastalıklarına, zayıflığa ve boy kısalığına neden olur; bunların tümü çocuğun fiziksel ve bilişsel gelişimini engeller. Yoksulluk ve onunla bağlantılı tüm sorunlar, açlık, hastalık, eşitsizlik, şiddet, sömürü ve işsizlik gibi, okula gitmeme riskini artırır ve okuldan ayrılma oranlarını yükseltir. Yoksulluk, kaliteli bir eğitim alma fırsatını elinden alır. Gelecekteki potansiyeli sınırlar. İnsan ticareti ve sömürü riskini artırır. Çocukların daha iyi bir yaşam için hayal kurmalarını ve umut etmelerini engeller, onları sefalet dolu bir hayatın içine hapseder.”
Sonuç olarak, genel olarak toplumda, özel olarak eğitim alanında görülen bu yoksulluk ve sosyal dışlanma durumunu kronikleşmeye yüz tutan ağır bir hastalığa benzetmek mümkün. Yoksulluk ve sosyal dışlanma, kapitalist sistemin çoklu mekanizmalar üzerinden uyguladığı politikalar sonucu yeniden ve yeniden üretilen sınıfsal ve yapısal bir sorun. O nedenle bu hastalığı, zora dayalı rızanın dayatıldığı öğrenilmiş çaresizlik veya örgütlü sınıfsal kötülük olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla söz konusu olan tablonun değişmesi ve hastalığın iyileşmesi ancak kolektif aklı, dayanışmayı ve mücadeleyi kurumsallaştırarak örgütlemekten ve büyütmekten geçmektedir.