Aytuna Tosunoglu
DOLAŞMAYA ÇIKALIM
Atina’yı benimle gezmenizi isterdim. Son model laptop çantasını boynuna çapraz asmış, uzun etekli Hıristiyan Ortodoks rahiplerin meyhaneler sokağında şarap içip, gelen “mail”lerine bakması bizi gülümsetirken, hayatın sıradanlığının antik Yunan kenti olan Atina’nın tarihi kalıntıları arasında dolaşırken iliklerimize işlemesi, tüm insanların geçmişten, geleceğe uzayıp giden hayat yolunda güvende hissetmesine de vesile oluyor. Bu duyguyu devamlı kılmak önemli. Değişen hiçbir şey yok, insanda. Hayatın sıradanlığı sadece tek bir insan ömrünün sınırladığı doğrusal zamanda değil, tüm insanlıkta. Ve bu sıradanlık herhangi bir kalıba sokulmayacak kadar değerli. Sıradanlığın içinde hepimiz, dünyalı akrabalarımız, bizden öncekiler, bizden sonrakiler, herkes var.
Bakın nasıl…
Milattan önce beşinci yüzyıl Atina’sında hayal ettiğimiz bir insan, bir Atinalı olalım. Yarı yarıya örttüğümüz bedenimiz ile dik, direkt karşıya bakarak ve geniş adımlar atarak yürüyelim, arada duralım, etrafımıza bakalım, birileriyle anlık göz göze gelelim, o zaman selamlayalım onları… Adımlarımız bizi şehrin agorasına yani alım/satım işlemlerinin de gerçekleştiği çarşı meydanına getirmiş olsun. Bizim gibilerin meydana getirdiği dinamik bir kalabalıktayız, an itibariyle. Atina şehrinin ortasında yer alan bu agora, merkezi işaret ediyor. Agora etrafındaki binalar belli bir master plan çerçevesinde inşa edilmemiş. Meydanın etrafında evler, evlerin bir odasında dükkanlar var. Ortada orkestra olarak anılan bölümde dini danslar sergileniyor (şimdiki anlamını veren bu isim, bizim hayali olarak dolaştığımız Atina’nın milattan önceki beşinci yüzyılında dini danslar ve ona eşlik eden koronun yarım daire şeklindeki yerine verilen isim, aslında).
İnsanları eğlendiren gösteriler yani dini olmayan gösteriler için Acropolis’in kuzey yönüne denk gelen Odeon’a ve hemen yanındaki antik tiyatroya gitmek gerekiyor. Tüm bunlar, insanın kendisini ifade etmesini sağlayan enerji mekanları. Bu yolla ruhsal yapısı dışarıdan sürekli uyarılan ve duygularını hissedip ifade edebilen bir Atinalı olduğumuzu hayal etmeye devam edelim - aynı zamana denk gelen Anadolu’da da bir kısmını günümüze kadar koruyabildiğimiz agoralar, orkestralar, odeonlar var – “Ben Antik Atinalı olmak istemiyorum” diyenimiz olursa diye yazdım. Oysa o dönemde de şimdi de aynı insanız; doğaya aitiz ve karşımızdaki insanda yansıyanız.
Agora’dan yani çarşıdan çıkalım ve orkestrada bahara hoş geldin ayini yapan, başı çiçeklerden taçlı, ergen kızları geçelim (milattan önce Adadolu’da Hıdırellez kutlaması yapan kızlar da olabilir, yanından geçtiklerimiz. Başa taç olmuş gelincikler, papatyalar, yaseminler hala aynı değil midir?) Adına Strategeion denen, kentin idaresinde söz sahibi olmayıp, güvenliğinden sorumlu donanma komutanlarının binasının önünden yürüyerek, yormayan bir açıyla yukarıya, tepeye doğru çıkalım. (Aynı anda, Bizans’ta, İstanbul’da, şimdi Fatih ile Unkapanı arasında kalan bölgede de Strategeion vardı – arkeologlar bilir. Osmanlı Donanması da orada konuşlandıydı.)
Bu hayali gezide sizi 2425 yıl öncesinin Atina’sında, çarşı yolu üzerinden tepeye çıkarttım. Yerimiz olsaydı Pnyks tepesinde halk meclisine de sokacaktım. Belagati güçlü halkın birbirinin sözünü kesmemeye dikkat ederek konuştuklarını, birbirinin rızasını silah zoruyla değil, söz zoruyla kazanmanın ince işçiliğini duyabilirdik, o zaman. Hayat yolunda sıradan olanın ışığını siz de kuvvetle hissediyor musunuz? İnsanların hayatlarını mahveden yalanlar, aldatıcı sözler ve kurnazlıklar…
Tarih aynı hataları yapmamız için ince ince taşlarını döşemiyor. Sıradanlığın güvenli yolu daha iyi, daha özgür, daha eşitlikçi olabileceğimizin bir aracı olmaya can atıyor. Biz görmemekte, duymamakta ısrarcıyız.