Kaya Türkmen
Demokrasinin D’si
Bir ülkede halk iktidarı kontrol edeceğine iktidar halkı kontrol ediyorsa, o ülkede demokrasinin d’si yok demektir.
Gerçek demokrasilerde devlet halkı her türlü tahakkümden korumakla yükümlüdür. Buna kamusal tahakküm de dahildir. Bu da iktidarın kendi üzerinde halkın kontrolünü kabul etmesiyle gerçekleşir.
ABD’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’un deyişiyle, “Hükümet halktan korkuyorsa özgürlük; halk hükümetten korkuyorsa istibdat vardır.”
Bir ülkede iktidar, halka rağmen kentin merkezindeki bir parkın ağaçlarını kesip yerine topçu kışlası görünümlü alışveriş merkezi inşa etmeye yeltenirse o iktidarın halkın kontrolünü kabul ettiğinden söz edilemez.
Bir ülkenin iktidarı, halkın muhalefetine rağmen Kanal İstanbul adı verilen ve hiçbir olumlu getirisi olmayacağı bilimsel olarak da kanıtlanan bir projeyi “İsteseniz de istemeseniz de yapacağız” inatlaşmasıyla yaşama geçirmeye çalışınca da durum farksızdır.
Yıllarca art arda “En iyi havaalanı” ödülüne layık görülmüş Atatürk Havalimanı’nın değeri yüz milyon dolarlarla ifade edilen pistinin üzerine hastane inşa edilmesiyle başlayan, bugün de “millet bahçesi yapacağız” diye havaalanının içine iş makineleri sokulmasıyla yeniden gündeme gelen tartışmanın nedeni iktidarın bu işlere halka rağmen kalkışması değil mi?
Kolu kanadı ne kadar kırılmış olsa da milleti temsil eden TBMM’nin Türkiye’yi oybirliğiyle taraf yaptığı İstanbul Sözleşmesi’nden siyasal İslamcı ağabeylerin talebi üzerine bir gece yarısı Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile çıkıverilmesi, işlemin hukuksuzluğu bir yana, halkın iradesinin hiçe sayılmasının diğer bir örneği.
Pandemi bahanesiyle getirilen müzik yasağının bugün hâlâ sürdürülüyor olması da iktidarın kendini halkı kontrol etmeye yetkili görmesinin bir göstergesi. Neymiş? Müzik çalınca alkol de alınıyormuş. Bu da temas kuralının ihlaline yol açıyormuş. Güler misin, ağlar mısın?
Dersim Dernekleri Federasyonunun İstanbul Aydos ormanında yapmayı planladığı pikniğin valilik tarafından yasaklanması ne anlama geliyor?
Halkın arzu ve taleplerinin umursanmaması alışkanlığı iktidarın en alt katmanlarına kadar sirayet etmiş olacak ki Akapeli ilçe belediyeleri bile festival yasaklamaktan, Kürtçe söylüyor diye Aynur Doğan’ın konserini iptal etmeye varan keyfi uygulamalara başvurmaktan zerre kadar çekinmiyorlar.
HDP’nin kazandığı 65 belediyenin altısında kazanan adaylara daha baştan mazbatalarının verilmemesi, 48’ine ise kayyum atanması milli iradeye, yani halkın tercihine saygısızlık değil mi?
ABD’nin diğer bir kurucu başkanı James Madison, “Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanması, iktidara ister seçimle ister babadan oğula intikalle gelinmiş olsun, tahakkümün tam bir tanımıdır” diyor.
Yani yok öyle “Seçimi kazandım. İktidar bende. İster asarım ister keserim!”
Yani “İrade-i milliyenin” yerine “İrade-i külliyeyi” koyduğunuzda, demokrasiden söz etmek mümkün değil.
İngiliz The Economist dergisinin de bağlı olduğu grubun iş dünyasına yönelik olarak dünya ülkelerine ilişkin analiz ve raporlar hazırlayan EIU adlı birimi her yıl “Küresel Demokrasinin Durumu” başlıklı bir rapor yayınlar.
2021 yılındaki durumu yansıtan rapor şubat ayında yayınlandı. Raporda, 1) seçim sistemi ve çoğulculuk, 2) yönetişim, 3) siyasal katılım, 4) siyasal kültür ve 5) kişi özgürlüklerinden oluşan beş ayrı alanın her birinde on üzerinden verilen puanların ortalaması alınarak ülkeler sıralanmış.
Ülkeler, aldıkları puana göre “eksiksiz demokrasiler” (21 ülke), “kusurlu demokrasiler” (53 ülke), “hibrid (karma) rejimler” (34 ülke) ve nihayet “otoriter rejimler” (59 ülke) olarak sınıflandırılmış.
Türkiye 167 ülke içinde 4,35 puanla 103. sırada yer alıyor. Bir üstümüzde aynı puanla (4,41) Gambia ve Nepal, hemen altımızda Pakistan var (4,31).
Bu puanıyla ülkemiz demokrasilerin değil hibrid rejimlerin arasında ve o kategoride bile son sıralarda. Rapordaki tanımlamaya göre hibrid rejimlerin ayırt edici özellikleri seçimlerde hile ve usulsüzlüklerin yaygın, siyasi muhalefetin baskı altında, yolsuzluğun yaygın, hukuk üstünlüğünün zayıf, medyanın baskı ve sürekli taciz altında, yönetişimin sorunlu olması.
Bütün bu konularda her yıl geriye gittiğimize göre, bu yıl 4 puanın da altına düşüp “otoriter” rejimlerin arasına girmemiz işten bile değil.
Yüzüncü kuruluş yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin otoriter bir rejim olarak tanımlanacak olmasının ayıbı Akape iktidarına ait olacak ve bugün tepemize binmiş olan organize kötülük tarihe bu niteliğiyle de geçecektir.
Artık yeter.
Parlamentosu Cumhuriyet’ten eski olan ülkemiz bu durumu hak etmiyor. Kurtuluş Savaşında dahi attığı her adım için TBMM’nden yetki isteyen, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesini her koşulda üstün tutan Büyük Atatürk’ün bizlere bıraktığı cumhuriyet bu zilleti hak etmiyor.
Artık yeter.
Türkiye halkı demokrasi istiyor.
D’sini de i’sini de…