BUKET UZUNER’İN UYUMSUZ KAHRAMANI DEFNE KAMAN

‘Su’, ‘Toprak’ ve ‘Hava’ kitabıyla Buket Uzuner; Yaşar Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Sait Faik, Fakir Baykurt ve Hikmet Birand’ın ardından edebiyatımızda iklim kurgunun öncüsü kabul ediliyor. Kitaplarında Türk mitolojilerine, Anadolu uygarlıklarına, şamanlık eski adıyla kamlık kültürüne yer veren, iklim, çevre sorunlarına dikkat çeken Uzuner, bu seriyi yazmaya insanlığın tabiatla olan ilişkisini ne zaman yitirdiğini araştırarak başladığını söylüyor. “Dünyanın efendisi olduğumuzu sanmaya başlayınca tabiatla olan bağımızı kopardık” diyen yazar buna başkaldıran bir kahramanı, uyumsuz Defne Kaman’ı yaratıyor. Uzuner’le roman karakterinin neden uyumsuz olduğunu ve tabiat dörtlemesini konuştuk.

Akdeniz Edebiyat Günleri’nden görsel kullabiliriz. Zülfü Livaneli, Papandreu bir arada.

Bir fotoğraf daha kullanma hakkımız olursa Bodrum Belediye Başkanı ve Papandreu zeybek oynadı. Onu kullanabiliriz.

Geçtiğimiz hafta Bodrum’da Akdeniz Edebiyat Günleri yapıldı. Halikarnas Balıkçısı’nın da 132.yaş günüydü. Programda çevre ve edebiyat ilişkisi de konuşuldu. Sizin bugün üzerine konuşacağımız kitaplarınız tam da bu konuyla ilgili: Su, Toprak, Hava ve şimdi de Ateş’i bekliyoruz. Nasıl geçti etkinlik? Neler konuşuldu?

Kültür hayatımızın önemli isimlerinden, bizim, bizden önceki ve sonraki kuşakları etkilemiş, gençlerin kitaplarını severek okuduğu Zülfü Livaneli’nin fikriyle, Bodrum Belediyesi ve Livaneli Vakfı’yla ortak bir organizasyonu olan Akdeniz Edebiyat Günleri’nin ilki geçen hafta yapıldı. Bodrum’a sürgün olarak gidip orayı bir Akdeniz incisine dönüştüren Halikarnas Balıkçısı olarak bildiğimiz yazar, bilge, tabiatçı Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı da şükranla andık. Halikarnas Balıkçısı’nın “Merhaba” sözcüğünü Türkçe’de nasıl bir dostluk, barış kelimesi haline getirdiğini andık. “Dağ, taşa, ağaca, kuşa, dayanışmaya, dosta Merhaba!”  Bu arada Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ı da alkışlayarak anmak istiyorum. Bu festival sayesinde onu daha yakından izleme şansı buldum.  Bodrum Kalesi’nde yapılan gösteride yöresel kıyafetler giymiş Bodrumlular zeybek oynayıp, Bodrum Türküleri söylediler. Bu esnada efe giysili küçük bir kız çocuğunun oynarken birden ortada tek başına kaldığını fark edip şaşırınca, çocuğa kıyamayan Ahmet Aras fırlayıp onunla zeybek oynadı.

“PANDEMİ BİRBİRİMİZE İHTİYACIMIZ OLDUĞUNU GÖSTERDİ”

Akdeniz Edebiyat Günleri, Zülfü Livaneli ve dostları Yunanistan Eski Başbakanı Yorgo Papandreu, Almanya Kültür ve Medya Bakanı Claudia Roth, Zeynep Oral, Zeynep Göğüş gibi yazarların da katılımıyla zengin bir birikimin sunumuna dönüştü. Bir kez daha, dünyanın ve Türkiye’nin önemli bir ekonomik ve siyasi bir dönüşüm içinde olduğu, bunun da sağlık, gıda, ekonomi ve göç sonuçlarıyla en büyük sorunumuz iklim krizine yol açtığını konuştuk. Öte yandan yaşadığımız pandeminin götürdükleri ve getirdiklerini de konuştuk. Pandemi bize birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha anlattı.

“İSMAİL CEM’LE ZEYBEK OYNADIKLARI GÜN

PAPANDREU’NUN BABASI ÖLMÜŞ”

Aynı denizin iki yakasında kültürleri çok benzeyen iki ülke insanının benzer halk danslarını toplu yerde oynaması önemli bir mesajdır. Bu bana dışişleri eski bakanımız, değerli entelektüel İsmail Cem’i de hatırlattı. Onlar, yıllar önce iki devleti temsilen birlikte zeybek ve sirtaki oynadıklarında annemin gözleri yaşarmıştı. Çünkü barış, huzur ve berekettir, savaş sadece silah tüccarlarını mutlu eder. Ülkeler arasına sınırları haritaya çizen biziz, tabiatta sınır, ırk veya millet yok. Bodrum’da bir ara Yorgo Bey’e annemle ilgili o anımı anlattım. O da benimle o güne dair bir anısını paylaştı. İsmail Cem’le zeybek oynadıkları gün onun babası vefat etmiş. Çok üzgünmüş ama öyle bir günü bölmek istememiş. O oyunu oynarken de İsmail Cem’e Babam için oynuyorum’ demiş.

“YAZARLARIN DA YAZARLARI VARDIR”

Su, Toprak, Hava kitaplarınızda iklim felaketlerinden, nükleer santrallere, tarihi eserlerden, hayvanları korumaya kadar pek çok can alıcı, yaşamımızı etkileyen konuya yer veriyorsunuz. Bu tabiat serisine nasıl karar verdiniz?

Bu sorunuza belki de sadece Tabiat Dörtlemesi’nin değil, romanlarımın konusuna nasıl karar verdiğimi söyleyerek yanıt vermeliyim. Biliyorsunuz, yazarların da yazarları vardır. Benim yazarlarım hep meselesi olan insanlar. Dünyayla, sistemlerle, toplumun ve ailelerin katı ve acımasız kurallarıyla, haksızlık ve zulümle meselesi olan yazarlar. 1990’da “İki Yeşil Susamuru” romanımda ‘Yeşiller Partisi’yle ilgilenmiş bir yazar olarak benim tabiatla olan ilgim zaten bilinen bir durum. Fakat artan tabiat düşmanlığı beni de birçok duyarlı insan gibi endişelendiriyordu, şimdi 2022’de artık endişeden çıktı, dehşet ya da ekofobi durumundayım. Tabiat Dörtlemesi’ne başladığım 2007’lerde insanın tabiatla ilişkisinin neden bu hale geldiğini, bir zamanlar tabiata tapmış olan insanlığın şimdi ona ihanet edip, onu öldürdüğüne kafa yoruyordum. İki sevgili gibi bakarsak, insan taparcasına sevdiği tabiata neden ihanet ediyordu? Tarih, arkeoloji, antropoloji ve biyoloji çalışıp, insanın zihnindeki değişimi anlamaya çalıştığınızda pek çok etkenin yanı sıra bence en önemli kökten değişim, insanın kendini tabiatın efendisi sanmaya başladığı, “Tabiatı senin için yarattık!” dönemiyle başlıyor. Tabiatın canlı olduğunu unutmayı tercih eden insan, ona artık mal gibi davranıyor.  Su, Toprak, Hava ve Ateş romanlarını yazarken, Anadolu’nun tarihini, üzerinde yaşayan farklı kültürleri ve tabii Türklerin tarihini araştırmaya, uzmanlarından destek almaya başladım. Eskiden bizim toprakla, ağaçla, hayvanlarla, suyla, dereler ve göllerle ilişkimiz nasıldı ve bugün neden bu kadar çok betonla kaplıyoruz toprağı, HES’lerle öldürüyoruz dereleri, hiç acımadan kesiyoruz binlerce yıllık ağaçları? Zeytinlikleri yok ediyoruz.

“AŞIK VEYSEL EKOLOJİ, TARIM, GIDA VE SOSYOLOJİ BİLİYORDU”

Ben biyoloğum. Uzun yıllar ekoloji ve biyoloji eğitimi aldım. Tabiatla ilgili çalışmalarımda bunun büyük yararını görüyorum. Evet eğitim önemli fakat sağduyu, diğerkamlık, hakkaniyet ve irade olmadan eğitimin hiçbir anlamı kalmıyor. Aşık Veysel ilkokula dahi gitmemiş ama benden daha iyi ekoloji, tarım, gıda ve sosyoloji biliyordu. Aşık Veysel’in Sadık dostum kara topraktır” derken söylediği şey insanın asıl dostu tabiattır aslında. Tabiatta ihtiyacın kadar kullanmak, fazlasını ziyan etmemek önemli bir kuraldır. Sadelik, dünya malına ihtiyacın küçüldükçe insanlığının, yani irade ve hakkaniyetin büyüdüğü bütün kadim bilgilerde vardır. Sufizm, ya da Mevlevilik’te de böyledir ve bu aslında ekolojik bir bilgidir.

“ATEŞ KİTABIMDA MEVLANA’NIN HİÇ KAVRAMINI KULLANDIM”

Yeni yayımlanacak Ateş kitabımda Mevlâna’nın ‘HİÇ’ kavramını kullandım. Romanda küçük Defne Kaman’ın matematikte sıfırı öğrendiği gün, sıfır ile hiçlik kavramını ninesiyle tartıştığı bir bölüm var. Hiçlik yok oluş değil, kendi insan varlığımızın aslında ölümlü olduğunu bize anlatan, tıpkı sıfır gibi dairesel, döngüsel bir oluş, bir durum. Tabiat Bilgisi ekolojinin anahtarı yani. Bakın, Aleviler Bektaşiler, Sufiler, Mevleviler ölenin arkasından ‘devridaim’ olsun der. Aslında varlığımızın tabiat döngüsünü de felsefi açıdan açıklar bu söz ve çok güzeldir. Biz bu önemli bilgiyi dünyanın efendisi olduğumuzu sanmaya başlayınca reddettik. İşte bir edebiyatçı olarak benim meselelerimden biri de bu. Bunu nasıl unutmuşuz? O zaman mitolojiyle çalışmaya başladım ve on yıl kadar önce benim geç keşfettiğim ama çok önemli Psikomitoloji diye bir bilim olduğunu keşfettim.

“BİZİM MİTOLOJİK KAHRAMANIMIZ DELİ DUMRUL”

Psikomitoloji alanının Türkiye’deki en önemli temsilcisi İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Bilgin Saydam. Ondan çok şey öğrendim. Kabaca söylersem, toplumların psikolojisinin o toplumların binlerce yıl önceki nine ve dedelerinin sözlü olarak yarattıkları mitolojilerde yattığını söylüyor. Mesela, Yunanların ciddi bir ekonomik kriz yaşarken asla diz çökmeyişlerinin sırrını, kendi mitolojilerindeki Zeus ve diğer karakterlere bakarak çözebilirsiniz. Prof. Saydam, bizim mitolojik kahramanımız olarak bilinçli bir tercihle Deli Dumrul’u seçiyor. Biliyorsunuz “Delilik” bir hastalık ama bizim kültürümüzde neredeyse bir övgü, kahramanlık, cesaret ve liderlik vasfı!

“ATİYE DİZİSİNDEKİ İNTİHALİ BANA OKURLARIM İHBAR ETTİ”

2012’de Tabiat Dörtlemesi’nin ilk romanı olan SU yayımlandı. Ben bunun bir iklim-kurgu türü (climate-fiction, clifi) olduğunu bilmiyordum. Tıpkı bilim-kurgu gibi iklim-kurgunun da bir tür olması tamamen ihtiyaçtan oluşmuş bir durum. Türkiye’de bu türün en eskileri meselâ Deniz Küstü ile Yaşar Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Sait Faik, Fakir Baykurt, hatta taa 1950’lerden çok değerli botanikçimiz Hikmet Birand ve onun ‘Alış Ağacıyla Sohbetler’ kitabı var. Sonra Toprak ve Hava romanlarımı yazdım. Bu kitaplar popüler olmaya başlayınca konuya özellikle iklim-kurgu ve Şamanlık’a büyük bir ilgi başladı. Bu arada içimi çok acıttığı için belirtmek isterim. Toprak romanından intihalle- yani soyut eser hırsızlığıyla- yazılan Atiye adlı Netflix dizisi yapıldı. Ben doğrusu bu intihali, diziyi izlemediğim için izleyen okurlardan öğrendim. Yani intihali yazara okurlar ihbar etti! Dava hâlen devam ettiği için daha fazla konuşmayacağım.

Kitaplarınızın kahramanı Defne Kaman. Kendisi bir gazeteci. Ayrıca bir şaman. Eski Türklerde şaman, kaman olarak ifade ediliyor. Defne’nin soyadı da oradan geliyor. Mistik, mitolojik, büyülü bir hikâyenin içindeyiz. Fakat kahramanımız uyumsuz olarak adlandırılıyor. Defne Kaman neden uyumsuz?

“Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları” Su, Toprak, Hava ve Ateş romanlarının üst başlığı. Uyum bir sistemin çalışması için şarttır. Bu sistem: devlet, aile, okul veya biyolojik döngü sistemi olabilir. Yani mesela ekolojik sistemde arılar yok olursa tabiat sistemi çöker, aç kalan tüm canlılar yok olur. İnsan yapısı sistemlerden bir örnek verirsek, “çocuk gelin” dediğimiz küçük kızların yaşlı adamlara kendi rızaları olmadan evlendirilmesi kötülüğü, ülkemizin bazı yerlerinde erkekler tarafından kurulmuş bir gelenek yani bir sistemdir. Bu sisteme karşı gelen kadınlar sisteme uymamış, uyumsuz sayılıyor ve erkekler, yani sistemi kurup, onu korumaktan çıkarı olanlarca öldürülüyor. Şunu demeye çalışıyorum: Sistem tüm canlıların iyiliğine değilse uyumsuzluk iyidir. Bu nedenle kendini uyumsuz kabul eden, haksızlıklara baş kaldıran veya sistemin kurallarına göre farklı olanlar kendilerini Defne Kaman’a yakın hissediyor.

“KUTADGU BİLİG BİZE ÖĞRETİLMİYOR”

Kitabın odağında olan bir kitap da Kutadgu Bilig. Bir şifreler kitabı olarak karşımıza çıkıyor. Bu kitabı seçmenizde özel bir amacınız var mıydı?

Da Vinci Şifresi adlı roman yayımlandığında yurtdışında yaşıyordum ve etrafımdaki insanların heyecanını gördüm, merak edip okudum, sonra filmini de izledim. Ben haberdar olmayı seven birisiyim, yoksa kitap benim severek okuduğum bir tür değildi. Yazar kitapta şifreleri güzel kurgulanmıştı. Onu sıra dışı kılan şifrelerdi. Orada şifreler kitabı olarak İncil’i kullanmıştı yazar. Türkiye’de bizim kültürümüzden böyle bir şey yapılsa şifreler kitabı ne olurdu? diye düşünmeye başladım. Kur’an olmazdı çünkü İslamiyet’te kutsal kitap dokunulmaz, tabu. Bizim ülkemizde henüz yapılamaz, tartışma çıkar. Polemik için bir kitap yazmak da benim tarzım değil. Ben de bizim kültürümüzün en eski kitaplarından birini Kutadgu Bilig’i seçtim. Neden böyle değerli ve bin yıllık kendi dilimizde yazılmış bir kitap bizlere öğretilmiyor? Herhalde siyasi bir nedenle öğretilmiyor. İslamiyet öncesi kültürümüzü bilmemiz birileri tarafından istenmiyor herhalde?

“YÜZÜKLERİN EFENDİSİ’NDEKİ ORTA DÜNYA ORTA ASYA VE TÜRK MİTOLOJİLERİNE AİT”

Türk mitolojisini de bilmiyoruz. Zeus’u biliyoruz ama Bay Ülgen’i bilmiyoruz, Tabiat tanrıçası Umay Ana’yı, Yeraltı Tanrısı Erlik Han’ı bilmiyoruz. Yunan Mitolojisindeki Yeraltı Tanrısı Hades’i biliyoruz ama kendi mitolojimizde Erlik Han’ı bilmiyoruz. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’nde bahsettiği ‘orta dünya’yı kendisinin yarattığını düşünüyoruz. Oysa yazar Güney Sibirya’ya gidiyor ve Orta Asya mitolojilerinden, Türk mitolojilerinden ‘orta dünya’yı öğreniyor.

Kutadgu Bilig’i okudukça sevmeye, zeki ve eğlenceli bulmaya başladım. Benim kullanacağım mitolojik ögeler de zaten içinde saklıydı. Merak ettiğim şeyleri uzmanından öğrenmeye hevesliyim. Bunun için de Gazi Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden destek aldım. Kitaplarımda bana destek veren akademisyenlerin isimlerini anıyorum.

Ateş kitabınız ne zaman yayımlanacak?

Ben hiçbir romanımı üç-beş yıldan kısa sürede bitiremedim. Ateş’in yazılımında pandeminin de olumsuz etkisi oldu. Size bir sır vereyim mi(!): Yazarlık sanıldığı gibi bir odaya kapanıp ilham perileriyle şakalaşarak, rahatça yapılan bir iş değil. Yazarlık, insanlar güzel bir havada yürüyüş yaparken bir ekranın veya defterin önünde kelimeler ve imgelerle taş işçisi gibi didişerek ortaya bir metin çıkartma işi. Bu yüzden yazarlık bir meslek değil bir iş ve okulu da yoktur.  Ateş aslında bitti fakat bazı bölümlerde içime sinmeyen sıkıntılar var. Bu yıl içinde yayımlanacağını düşünüyorum.

ÇOK SATANLAR

1. Anka Kuşu, Yılmaz Özdil

2. Başkalarının Tanrısı, Mine Söğüt

3. İnsan Geleceğini Nasıl Kurar? İhsan Oktay Anar

4. Tiamat, İhsan Oktay Anar

5. Yapısal Reformlar ve Türkiye, Mahfi Eğilmez

HAFTANIN KİTAPLARI

1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı Neden ve Nasıl Kana Bulandı? Korhan Atay Metis Yayınları     1 Mayıs 1977'de, Taksim'de DİSK'in düzenlediği işçi bayramı kutlamaları saldırıya uğradı. Kalabalığın üzerine ateş açıldı, kurşunlar yağdı, panzerler yürüdü, 34 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı... Hükümet, polis, medya sözbirliği etmişçesine yaşananlardan solcuları sorumlu tutarken; sendikalar, DİSK ve sol örgütlerin çoğunda giderek olayın soğukkanlı bir provokasyon olduğu görüşü hakimiyet kazandı. Korhan Atay, o gün orada, Taksim Meydanı'nda ya da meydana çıkan yollarda olan, olayların tanığı, farklı siyasetlerden on üç kişiyle görüştü: Ahmet Sami Belek, Bingöl Erdumlu, Dinçer Doğu, Doğan Ülgen, Feyyaz Kurşuncu, Gün Zileli, Kâmil Arslantürk, Leman Fırtına, Mahir Sayın, Mehmet Karaca, Murat Belge, Murat Tokmak ve Osman Cavit İyigün. 1 Mayıs’ta neler yaşandığını öğrenmek isteyenler için kitap Metis Yayınları etiketiyle raflarda.

KIYAMET EMEKLİSİ

Şule Gürbüz

İletişim Yayınları

Rüyalar doğru çıkar, üç yol var denince önce kendine bakacaksın ve herhalde üç kat merdiven çıkacak ya da ineceğim diyeceksin, kendi kendinin yorumcusu böyle olunur. Para gelecek denince önce cebini yoklayacaksın, hiç mi yok, demek ki canın çıkarsa şöyle bir elli kuruş gelecek, zaten elli kuruşun varsa çoktan hak ettiğin ama bir türlü eline geçmeyen bir liranın yirmi beş kuruşu eline geçecek. Bir kadın mı gördün, emin ol ki o seni görmedi. Ama seni de gören biri var işte o gelecek, ama sen onu gelenden saymadığın için geldiğini bile anlamayacaksın. Bekleyeceksin, sabrın da kıt olduğundan senden daha evvel beklemeye başlamış birini hah diye alacaksın, daha eskinin hiç sesi çıkmaz, o yüzden onu mazlum, kendini galip zannedeceksin. Şule Gündüz’in ‘Kıyamet Emeklisi’ kitabı İletişim Yayınları etiketiyle raflarda.

DERİN KÖKLERİN MEYVESİ ZEYTİNYAĞI

Jale Balcı, Müge Nebioğlu

Remzi Kitabevi

‘Derin Köklerin Meyvesi Zeytinyağı’ kitabında 4000 yıllık öyküsü olan zeytin meyvesinin ve zeytinyağı üretiminin ilginç serüvenine tanık oluyoruz. Jale Balcı ve Müge Nebioğlu’nun kaleme aldığı kitap Remzi Yayınları etiketiyle raflarda. Zeytin üretimi, zeytinyağının işlenmesi, üretim sonrası saklanması ve depolanması fotoğraflarıyla birlikte anlatılıyor. Kitapta Jale Balcı’nın hazırladığı zeytinyağıyla hazırlanan özel tarifleri de bulmak mümkün.

Son Ozan

Zafer Köse

İnkılap Yayınları

Baskılar, sansürler, sürgünlerle geçen bir ömür... İnadına üretmek. Zafer Köse İnkılap Yayınları’ndan çıkan ‘Son Ozan’ kitabında; Zülfü Livaneli’nin mücadelesini, yaşamını dönemin siyasi atmosferiyle birlikte ele alıyor.

ÇOCUK KİTAPLARI

DANS AYAKKABILARI

Gülşen Manisalı

Mundi Kitap

Doğduğum günden beri dans benim için her yerde. Gökyüzündeki bulutlarda, göldeki suyun dalgasında, ağaçların dallarında. Çünkü dansın kelimelerini yazıyorum. Dedemin el emeği, anneannemden bana kalan, hâlâ sapasağlam ayakkabılarımla. Görüyorum ki ayakkabılarımı pek merak ettiniz. Bu ayakkabılar neden hiç eskimiyor, var mı bir tahmininiz? Can Yayınları ‘Dans Ayakkabılarım’ kitabıyla minik okurları heyecanlı bir yolculuğa çağırıyor.

MAVİ KARA İLE ASLAN’IN OYUNU

Yalvaç Ural

Yapı Kredi Yayınları

Dünyanın her yerinde etkisini gösteren koronavirüs Ormangiller’in yaşamını da değiştirmek üzere: Maske, mesafe ve dezenfektan üçlüsü her yerde! “Artık öykülerimizi biz yazacağız” diyerek Yazar’ı yaşamlarından çıkaran Kral Aslan ve Eşek’in rengini alan Mavi Karga, bir yandan salgın önlemleriyle ilgilenip bir yandan da yazı evinde yeni serüvenleri için çalışırken beklenmeyen konuklar çıkageliyor… Kral Fil ve otçul arkadaşlarını ormanda büyük bir sürpriz bekliyor.

İNSANLAR

Matt Haig

Domingo Yayınları

Yağmurlu bir akşamda Profesör Andrew Martin, önce dünyanın en büyük matematik bilmecesini çözmeyi başarıyor, ardından sırra kadem basıyor. Nihayet bir yol kenarında çırılçıplak halde bulunduğunda, kıyafetsizlikten daha ciddi bir meselesi olduğu ortaya çıkıyor: Andrew Martin artık insanlardan tiksiniyor; görünüşlerinden de yiyip içtiklerinden de bitmeyen şiddet ve savaş arzularından da... Yabancı bir tür arasında kaybolmuş hissediyor kendini. Sevgi ve aile kavramları onda şaşırtıcı bir ilgi uyandırsa da tüm sakinlerinden nefret ediyor bu gezegenin. Newton hariç... Ama o da bir köpek işte… Sahi, kim bu adam? Onun –ya da herhangi birinin– insanlık hakkındaki tüm fikrini değiştiren şey ne olabilir? Gece Yarısı Kütüphanesi’nin yazarı Matt Haig’den okurlarına hayatın içindeki mutluluğa ve insan doğasına dair alışılmadık bir hikâye.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi