Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Bir umut olabileceğini anlatan bir metin olduğu için ‘Müfettişler’ oyununu seçtim"

28. İstanbul Tiyatro Festivali, Melih Cevdet Anday’ın, Müfettişler’i ile açılışını yaptı. Oyun, Aslıhan Gürbüz, Erkan Kolçak Köstendil, Kadir Çermik ve Burak Altay’ın yer aldığı güçlü kadrosu ve Kenan Doğulu’nun müzikleri eşliğinde, yerli tiyatromuzun klasiklerine yeni formlar kazandıran Tiyatro İN ve Engin Hepileri’nin yönetiminde çağdaş bir yorumla izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Tiyatro festivali kapsamında oyunu ilk izleyenler arasındaydım. Oyun değişik sahnelerde ve illerde seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Başarılı oyuncu, tiyatrocu ve sevdiğim bir arkadaşım olan Engin Hepileri ile yönetmenliğini yaptığı Müfettişler oyununa, Melih Cevdet Anday’a ve tiyatroya dair konuştuk.

ekran-goruntusu-2024-11-16-120357.jpg

İstanbul Tiyatro Festivali ‘Müfettişler’ oyunu ile açılışını yaptı. Proje sana nasıl geldi? Yönetmenliğini yaptığın bir oyunun festival açılışında yer alması hem anlamlı hem de sorumluluk getiren bir durum değil mi?

Evet, tabii ki hem anlamlı hem aynı zamanda büyük bir sorumluluk. Hocam Mehmet Birkiye ‘Tiyatro festivali için bir oyun yapmanı istiyorum’ dediğinde başladı her şey. ‘Ne yapayım, içerisinde ne olsun istiyorsunuz’ diye sordum sağ olsun, ‘Sen bilirsin’ dedi. Birkaç tane örnek götürdüm, baktım ki yüzü pek gülmedi, sonra ‘Yerli bir şey düşünelim’ deyince gözleri parladı, ‘Melih Cevdet Anday Müfettişler’i yapalım’ deyince gözleri ışıldadı. Öğrenciyken de Mehmet Hoca (Birkiye) ve Yıldız Hoca (Kenter) ile Melih Cevdet'e çalışmıştım. Geçen sene de yine Melih Cevdet Anday’ın ‘Mikadonun Çöpleri’ni sahneye koymuştum. Yaklaşık 5 yıldır da şiirlerden derleme yapıyorum ve kendime de Melih Cevdet Anday şiirlerinden bir gösteri hazırlamak istiyorum.

image00005.jpeg

“Müfettişler çok kolay bir metin değil, zor bir metin”

Neden Melih Cevdet Anday’ı ve ‘Müfettişler’ oyununu seçtin?

Yetkin olduğum bir tarafı olduğu için ve kendimi iyi ifade edebileceğimi düşündüğüm için Melih Cevdet Anday. Konusu ve içeriği itibariyle günümüze dair çok şey söylediğini tekrar hatırladığım için kesinlikle Müfettişler. Ayrıca bu yazım dilinin ülkemizin en önemli isimlerinden birinin tozlu rafların arasında kalmış olması da canımı sıkıyordu. Müfettişler çok kolay bir metin değil, zor bir metin gerçekten. Zaten Melih Cevdet kendisi de öyle söylüyor ve ‘Uyumsuz bir tiyatro’ diyor buna. Çok absürt diyorlar ama o çok doğru bir terim değil, kendisi uyumsuz olarak ayırmak istiyor. Melih Cevdet'in şair olarak kendine özgü bir yazım dili var. Niyetimiz bu yazım dilini değerli 4 oyuncumuzla beraber aslında ortaya çıkartmaktı. Ve onun altındaki sözcüğü, mesajı, günümüzde de hala yaşadığımız o sıkışmışlık, o birbirinden ayrı tek kalma, bireyin aslında umutsuz bir şekilde evine kapanma duygusunun arkasında nasıl bir tekrar ayağa kalkma ve bir umut olabileceğini anlatan bir metin olduğu için Müfettişler oyununu seçtim.

Metni nasıl uyarladın, nelere dikkat ettin?

Metni hiç bozmadık, birebir nasıl olduysa öyle vermeye çalıştık. Elbette ki bir ev, bir sıkışmışlık fikri zaten bütün oyunlarında var, karakterler dar bir evdeki karakterler. Dolayısıyla belki o evi genişletebilir ve daraltabilir olarak tasarlayalım dedik, bu duygu da oyuncuların üzerinde daha başka bir etki sağlamış oldu. Hem ışıkta hem müzikte hem de tasarımda aynı atmosferi yakalamaya çalıştık. Hep beraber bir yere doğru aslında kendimizi kilitledik.

Yani kafanda yarattığın, o hayal ettiğin, hocanın da (Mehmet Birkiye) heyecanlandığı dünyayı istediğin gibi yaratabildin mi?

Evet, kesinlikle yarattım. Açıkçası bir ütopyadan bahsetmeyi seviyorum. Aslında bizim söylediğimiz sözler ne bugüne ait, ne düne ait, ne yarına, ne de yüzyılların içine ait.

“Çok iyi oyuncular tarafından oynanıyor”

Çok fazla okuma yapılabilecek de bir metin.

Aynen öyle. Altından alabileceğin bir sürü duygu var. Bir kere müthiş bir şiir var ortada.

Keyifle oturup dinlenebilecek. Çok iyi oyuncular tarafından oynanıyor. Bütün bunlar tabii hep bizim amacımıza hizmet eden şeyler.

“Çok kolay bir şey değil, bir ekolden geliyoruz”

Seni yıllardır tanıyan biri olarak ki Kenter Tiyatrosu’ndaki dönemine de denk geldim. Ben de şanslıyım Müşfik Hoca'yla, Yıldız Hoca'yla sizler sayesinde vakit geçirdim. Yıllar sonra kendi tiyatronu kurarak, hocana oyun hazırlamak duygusal bir durum olmalı.

Konservatuvar, konservatuvardan sonra Kent Oyuncuları beni ben yaptı. Ülkedeki pek çok hocanın da hocasından Yıldız Hoca'dan başlayan bir süreç bu. O okul biz oynadığımız sürece devam etti. Dolayısıyla aslında oradan aldığımız kültürü, deneyimi, birikimi birazcık daha geriye götürmek, daha yeni projelerde belki kendi gördüğümüz yerden, biraz daha modern bir taraftan, günümüzün de imkânlarını kullanarak farklı yapmaya ve devam ettirmeye çalışıyoruz. Ütopyanın peşinde koşabiliyoruz. Çok kolay bir şey değil, bir ekolden geliyoruz. Üstelik bir özel tiyatro olarak Melih Cevdet'in bir eserini sahneye taşımak kolay değil, çünkü zor bir eser. Seyirci için de takip etmesi çok kolay değil. Dolayısıyla risk almak gerekiyordu ve bu riski de ancak bu ekiple ve bu oyuncularla alabilirdim. Bütün bunların sebebi de galiba; o eskiden de gördüğümüz rüyanın hala görülüyor olması, daha iyi işler, daha güzel işler, daha iyi metinleri seyirciyle buluşturma heyecanı.

“Omzumda bir el hissettim, o anı hiç unutmayacağım”

Yıllar sonra sen bir tiyatro kuruyorsun, kendi kanatlarınla bağımsız uçuyorsun ve İstanbul Tiyatro Festivali'nde oyununu sahneliyorsun. Bu garip, güzel bir şey olmalı anlam olarak değil mi?

Tiyatro festivalinin açılış gecesi şöyle bir şey yaşadım; tabii ki son saniye salona girebildim, salonda bize ayrılmış dört tane koltuk vardı, fakat gördük ki o ara geç kalanlar falan o koltuklara oturmuşlar. Bir an ayakta kaldık, oyun da başlayacak, bana dediler ki şurada önde bir yer var, oraya oturun. Oturdum ve arkamda Mehmet Birkiye var. Gerçekten onu arkamda fiilen de hissettim, çok güzel bir şeydi. Ve oyun başladıktan sonra, benim en sevdiğim seyirciyle ilk buluştuğumuz o ilk bir buçuk dakikanın sonunda omzumda da bir el hissettim, o anı hiç unutmayacağım.

“Benim için en önemlisi bu metni sahneye koymakla ilgili heyecanımı iyi anlamış olmaları”

image00001.jpeg

Ekibi çok güzel kurmuşsun, çok sağlam bir oyuncu kadrosu da var. Nasıl oluşturdun ekibi, oyuncuları?

Bir kere bütün oyuncularım aynı benim gibi tiyatro sevdalısı ve bu işin eğitimini almışlar.

Aynı zamanda çok farklı kanallarda da televizyonda, sinemada, dijital kanallarda bambaşka ve başarılı roller gerçekleştirmiş önemli oyuncular. Her şeyden öte benim gördüğüm rüyayı da görebilecek bir dünyaları var. O anlamda ilk olarak Erkan Kolçak Köstendil ile başladı her şey. Erkan zaten benim artık hem arkadaşım, hem kardeşim, hem yeğenim, her şeyim. Sonra Aslıhan Gürbüz hiç tereddüt etmeden ki o dönem yoğun set programına rağmen ‘Ben de varım’ dedi. Ve sonra Kadir Çermik ve Burak Altay aramıza katıldı. Burak ile çok eski tanışıyoruz, Kadir ile ilk kez çalışıyorum. Onların da tecrübeleri var zaten, daha önce sahnede de izlemiştim. Benim için en önemlisi bu metni sahneye koymakla ilgili heyecanımı iyi anlamış olmaları, ne yaptığımızın farkında olmuş olmalarıydı. Bu benim için çok değerli.

“Melih Cevdet'le böyle bir karşılıklı birbirimize gülümsediğimiz, el salladığımız bir anımız var”

Melih Cevdet Anday neden bu kadar önemli senin için?

Bizi Melih Cevdet Anday ile Yıldız Hoca (Kenter) tanıştırdı. Hatta bir gün dersten çıkıp Kadife Sokak’taki Melih Cevdet’in evine gittik. O zaman hayattaydı kendisi, çiçekler götürdük ve sohbet ettik. Pencereden bize el salladı üstünde bir atleti vardı çok net hatırlıyorum o anı. Melih Cevdet'le böyle bir karşılıklı birbirimize gülümsediğimiz, el salladığımız bir anımız var. Ben hiç unutmadım onu. Dolayısıyla da hep o adamı daha iyi anlamak, daha iyi tanımak, hayatını anlamak üzere başladım. Aslında çok fazla şey yazmış; günlükleri var, romanları var, tiyatro metinleri, çevirileri var ve tabii ki şiirleri, şiir külliyatı var. Yakın tarihimizden aslında bir küçük part bu. Bunun ötesinde Melih Cevdet'in toplumsal gerçekçi hali benim çok hoşuma gidiyor. Türkiye'de iki ana şiir akımı var. Bunlardan birisi ‘Garip Akımı'dır, ikincisi de ‘İkinci Yeni’dir. Melih Cevdet İkinci Yeni olarak bizi taşıyan bir yere götürmenin başlangıcıdır. Ve bütün bunların bence Türkiye'de birazcık unutulduğunu, Türk edebiyatının aslında birazcık geride kaldığını kendime de öz eleştiri yapan bir yerden söylüyorum. Dolayısıyla bize o külliyatı, unuttuğumuz bir şeyi, değerini tekrar hatırlatmak gibi güzel de bir durumu var aslında yaptığımız şeyin. Çok değerli yazarlarımız var, bunları atlamayalım, unutmayalım. Kendi değerimizin, kendi eğitimimizin, entelektüellerimizin aslında farkında değiliz. Onun için bunları tekrar hatırlamak, hatırlatmak bence iyi.

image00003.jpeg

“…ayrıştırılmış, sıkıştırılmış ve köşeye itilmiş o anksiyetik bir hale dönüşmüş hali aslında hepimizde var”

Oyunu izlediğimde sıkışmışlık hissinin içinde kaldım, yaftalanma korkusu yaşadım. Siyasi ya da herhangi bir nedenden dolayı beni sorgulayacaklar gibi hissettim. Adamın yanında eşinin sapasağlam duruşu ise bana güç verdi.

Tam böyle içinde kaldığımız durum bu. Kıstırılmış, sıkıştırılmış, yalnızlık içinde, umutsuzluk halinde, bir taraftan da bir cümle söylersem yaftalanacağım, bir şekilde birileri beni sorgulayacak… Ya bu ailenden biri olabilir, siyasi, toplumsal her şey olabilir. Ahlak kurallarımız var. Hep böyle bir yargılanma, hep birileri tarafından böyle ayrıştırma, köşelere atma, tek bırakma, tek bırakılma. Bu bizim yaşadığımız bir şey. Bu coğrafyada hep yaşanılmış bir şey. Burada Deniz Gezmişlerin aslında geçtiği bir süreçten bahsediyoruz. Zor bir süreç. Bence unutmamamız gereken, bize kimin bunu yaptığını ve neden yaptığını görmemiz ve bir daha bu tufaya düşmememiz gerektiğini de tekrar hatırlatan da bir metinden bahsediyoruz. O anlamda da bireysel olarak da Erkan'ın oynadığı adam karakteri üzerinden aslında yol alıyoruz ve söylediğin gibi ayrıştırılmış, sıkıştırılmış ve köşeye itilmiş o anksiyetik bir hale dönüşmüş hali aslında hepimizde var. Bunu yapsam bu olur mu? Şunu yapsam şu olur mu? Bunu yapsam işimde bir sıkıntı olur mu? Ailem olur mu? Çocuğum böyle olur mu? Dolayısıyla da onun o durumdan çıkmak için verdiği uğraş, çaba çok değerli. Yanındaki kadının eşinin, adamın yanında dimdik durmuş hali çok etkileyici. Kadının, adamın arkasında ya da bazen önüne geçtiği zaman nasıl kahramanlaştığını gösteren müthiş bir alt okumaları var. Sonra müfettişleri alt okumamız, müfettişler varsa demek ki bir teftiş de vardır ama sonra da onu bize bırakan, yani belki bu müşteridir, tellaldır diye orayı döndüren, bambaşka bir yere götüren bir duruma dönüşüyor hikâye.

“Benim eşim öyle”

Kadının gücü, desteği olmasa adam yok olabilirdi. Bu kadar güzel seven, bu kadar güçlü ve her şeye rağmen adamın yanında duran böyle kadınlar kaldı mı? Var mı?

Çok var, benim eşim öyle. Bence kadının içinde var. Kendi evini, kendi yuvasını ‘O bir kuş yuvasıdır’ diye anlatıyor oyunda mesela. Aslıhan (Gürbüz) o kadar güzel oynuyor ve bir dünya yaratıyor ki… Her objeye dokunması, evini kendi tasarlaması, eşyaların yerlerini değiştirmesi, süpürmesi ve yeri geldiği zaman herhangi bir sıkıntıda kocasının önünde gerçekten bir duvar gibi durması. Ve onu ensesinden tutup kaldırıp ‘Kendine gel korkma ve bunu beraber yapacağız seninle, yüzleşmen lazım, yüzleşirsen çözülecek bak görürsün her şey’ demesi… Değen bir kadın olması çok çok değerli.

“Müfettişler müthiş bir umuda da götüren bir metin”

Her şeye rağmen bu durumdan, ruh halinden kurtulmanın umudunu da hissediyoruz. Mesele siyasi bir şey iken kişisel bir duruma evriliyor metin.

Bütün bu durumdan aslında kurtulmanın çok da zor olmadığı, eyleme, harekete geçmek için sadece bir adım atmanın yeterli olduğunu da anlatan, müthiş bir umuda da götüren bir metin. İşte özellikle bu dönemde o tozlu raflardan çıkıp seyirciyle buluşması gerekiyor diye düşünüyordum, buluştu.

image00004.jpeg

Melih Cevdet'in herhalde başarısı şu olabilir mi? Siyasi bir hikâyeden yola çıkarak anlatmış ama dediğin gibi meseleyi insanın kişisel meselesine dönüştürerek anlatıyor.

Evinin içerisindeki çatışmaları, karı- koca arasındaki değerleri, otuz senelik ilişkinin ne kadar zor olduğunu da görüyorsun. Çekirdek aile olarak yani toplumun en küçük bireyi olan ailenin aslında nasıl ayakta kaldığını ve bütün bu zorluklarla nasıl savaştığını ve dışarıdan gelen etkiye nasıl göğüs gerdiklerini, evlerini, vatanlarını nasıl kurduklarını bütün bunlara da şahit oluyorsun. Dolayısıyla sen sadece oradan siyasi bir şeyi almıyorsun, farklı farklı okumalar yapıyorsun.

“Eğer insan hissederse, hissettiği şeyin hiç kimse önüne geçemez”

Bizler bütün bu sorgulamaları masalarda kendi aramızda yapıyoruz adeta memleketi kurtarıyoruz ama masalarda ağlanıp sızlanacağımıza bu derdi sanat yoluyla anlatmak en doğru yol gibi. Tiyatro da bu yüzden önemli değil mi?

Aynen öyle. Yani oturup sadece dinlemenin ötesinde bir oyuncunun hissettiği şeyi beraber hissetmek, oradaki kızgınlığına beraber kızmak, oradaki umudunu beraber yaşamak, oradaki hayallerini onunla birlikte kurmak, sonra yaşadığı zorluklardaki sıkıntıları yaşamak ve yaşatmak önemli. Bütün bunlar aslında hem empatiyi hem de bizim söylediğimiz katarsisi getiriyor. O zaman daha iyi anlıyoruz. İnsan düşündüğü zaman, konuştuğu zaman elbette var ama en önemli şey hissetmesi. Eğer insan hissederse, hissettiği şeyin hiç kimse önüne geçemez.

‘Müfettişler’ oyununun müzikleri Kenan Doğulu’dan!

Popüler kültürde müzik yapan Kenan Doğulu’nun sanata destek olması, bu alanda da bir şeyler üretmesi çok önemli, değerli ve farklılaştıran bir şey diye düşünüyorum. Tiyatro müziği denince aklımıza Kenan Doğulu gelmezdi çünkü.

Kenan Abi’nin pop müzik yaptığı için popüler olduğunu düşünmüyorum. O bir pop müzik starıdır doğru ama Türk müzik tarihine dönüp de şöyle baktığımızda farklı müzik türlerinde çalışmaları da var. Dolayısıyla o başka bir yerden geliyor. Duygusuyla, ruhuyla geldi ve onun dokunduğu her nota elbette ki çok değerli hale dönüşmeye başladı. Çünkü sadece evinden oturup müzik yapan bir müzisyen değil. Geliyor, sahneleri izliyor, oyuncularla, benimle uzun uzun konuşuyor. Ben her seferinde onun yanına gidiyorum ve birlikte hayal ediyoruz.

image00006.jpeg

“Kenan Doğulu ile aynı hayali kuran abi kardeş gibiyiz”

Ama Kenan Doğulu’nun tiyatro müzikleri seninle birlikte başlayan bir şey değil mi?

O öyle, ‘Kim Bu Ben’ oyunu ile başladı. Hatta şimdi albümü de çıktı artık müziklerini de dinleyebiliyoruz. Şimdi Müfettişler 2. tiyatro oyunu olmuş oldu. Biz aynı hayali kuran abi kardeş gibiyiz. Onun için sağ olsun benim yanımda olmuş olması çok değerli. Türkiye'nin en önemli sanatçılarından biriyle birlikte olmak benim için çok güzel.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi